[RÖPORTAJ] – Küresel oyunu değiştiren proje: CPEC

İSTANBUL (AA) – ZERRAR CENGİZ – ABD'nin Hindistan ile Afganistan üzerinden Orta Asya ve Hint-Pasifik'te gerçekleştirdiği güçlü ittifakın karşısına çıkan Pakistan ile Çin arasındaki yakın iş birliği ve stratejik ortaklık, gün geçtikçe daha fazla önem kazanıyor. Pakistan’ın yeni Başbakanı İmran Han, göreve başladıktan sonra Çin Halk Cumhuriyetine gerçekleştirdiği ziyarette, ülkesinin refahını artıracak bir kalkınma fırsatı olarak gördüğü CPEC (Çin Pakistan Ekonomik Koridoru) projesinin tasarımdan gerçeğe dönüştüğünü, Çin'in Pakistan'a ekonomik olarak zor durumlarda verdiği desteği takdir ettiklerini ve bu ülkenin her zaman Pakistan'ın güvenilir dostu olacağını dile getirmişti.

Çin Pakistan Ekonomik Koridoru, demir yolu ve fiber optik bağlantıları ile ulaşım altyapısı, enerji ve lojistik akış merkezleri, ticaret ve iş hacmi, farklı yatırım fırsatları, insan kaynakları, endüstriyel, tarım, turizm, mali işbirliği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin artması anlamına geliyor. İki ülke arasında yapılacak otobanın, İslamabad, Lahor, Peşaver, Quetta, Multan, Haydarabad ve Karaçi gibi önemli merkezleri ayağa kaldırması bekleniyor. Bu projenin, iki ülke arasında potansiyel işbirliği açısından medeniyetler entegrasyonu ve bölge barışının gelişiminde de büyük payı olacak.

Bu proje ile Çin, Malakka Boğazı üzerinden ulaşılan Avrupa denizyolu güzergahının uzunluğunu yarıya indirerek yıllık en az 10 milyar dolar kâra ulaşacak. Bu projede Pakistan'ın ise sadece otoban gelirlerinden 5 milyar dolar kazanç elde etmesi bekleniyor.

CPEC projesinin kesiştiği bölge ise İran'ın güneydoğusu ve Pakistan'ın güneybatısında yer alan Belucistan bölgesinde Umman Denizi kıyısındaki “ikiz limanlar” olarak anılan Çabahar (İran) ve Gavadar (Pakistan) limanları. Pakistan’ın kalkınmasına ve başta Çin olmak üzere Rusya, Moğolistan ve diğer Orta Asya ülkelerinin Hürmüz Boğazı'na kadar rahatça erişimine katkı sağlayacak CPEC projesi, bölgedeki küresel dengeyi tümden değiştirecek bir proje olarak ortaya çıkıyor.

CPEC projesinin Pakistan tarafındaki en üst düzey ismi olan CPEC Konsey Başkanı senatör Muhammed Talha Mahmud, ülkesinin kaderini değiştirecek bu proje ve Türkiye-Pakistan ilişkileri ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı.

– Bazı ülkelerin kaderini değiştirecek bazı projeleri vardır. Bu noktadan baktığımızda CPEC Pakistan’da neleri değiştirecek?

– CPEC projesi, 60 milyar dolarlık yatırım hacmi, Pakistan ve bölgeye kazandıracağı ekonomik ivme ve enerji ve kaynakların nakil-ulaşım hatlarını dizayn etmesi bakımından çok stratejik ve çok önemli bir proje. CPEC projesi tamamlandığında, Pakistan, yakın gelecekte çok ciddi bir refaha kavuşmuş bir ülke haline gelecek.

Sizin de doğru bir şekilde ifade ettiğiniz gibi bu projenin iki temel adımı var. Biri kısa vadede diğeri uzun vadede atılacak adımlar bunlar.

Kısa vadede enerji ve kaynaklarının taşınması ve ulaşımı ile ilgili kolaylıkların sağlanmasıyla Pakistan ekonomisine getireceği olumlu katkıyı bir tarafa bırakacak olursak bu projede asıl önemli katkıyı uzun vadede bu proje ile birlikte aşama aşama atılacak adımlar oluşturacaktır.

CPEC projesi kapsamında bu ekonomik koridor etrafında tam 29 tane endüstri şehrinin kurulacak olması, bu şehirlerde gerçekleşecek istihdamın getireceği ekonomik kalkınma ve yükselen refah seviyesi, bölgenin ve çok hızlı bir şekilde bütün ülkenin ekonomik kalkınmasını değiştirecektir.

Bu projeye başladığımızda ülkede ciddi bir enerji ve elektrik sıkıntımız vardı. O zamanın hükümeti, ana gündemine aldığı bu probleme kısa zamanda ek üretimlerle kısmen çözüm üretmede başarılı oldu.

2015 yılında başlatılan ve elde edilebilecek başta kömür enerjisi olmak üzere, güneş enerjisi, hidro elektirik enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi enerji kaynaklarının bir elektrik üretim havuzu sisteminde toplanarak elektrik enerjisi sıkıntısını çözecek bir başka proje süreci de bugüne geldiğimizde 3 yıl gibi bir sürede tamamlanmış oldu.

– Bunların hepsi CPEC'le alakalı entegre projeler miydi?

– Evet, özellikle kömür ve güneş enerjisi projeleri havuz sistemi CPEC’le alakalı ve entegre projelerdi. Bugüne geldiğimizde CPEC projesiyle birlikte başlayan bu projelerin bazılarının tamamlandığını bazıların da tamamlanmak üzere olduğunu görüyoruz. Konut aydınlatmasında ve farklı alanlarda kullanılması öngörülen bu enerjinin üretilmesi bizim için çok önemliydi.

Şu anda hedeflerimizi yüzde 100 gerçekleştirememiş olsak da en azından yarısını gerçekleştirmiş olmamızdan dolayı geldiğimiz noktada durumumuz çok daha iyi. Ama hala daha fazla enerjiye ihtiyacımız var.

Şimdi akarsular üzerinde göletler oluşturup (HES) hidroelektrik santrallerinin kurulması üzerinde çalışıyoruz. Bu göletler oluşturularak elektrik üretimine başlandığında elektrik daha ucuza karşılanabilecek ve bölge halkı da elektrik hizmetini daha ucuza alabilecek.Zira su ile ürettiğimiz elektrik daha ucuza mal olacak ve ekonomimiz üzerinde de çok olumlu etkiler sağlayacaktır.

Bu bahsettiğim hidroelektrik santrallerinin kurulması çalışmalarını Kohistan gibi benim seçildiğim Hayber Pahtunva bölgesinin muhtelif yerlerinde gerçekleştireceğiz.

– ABD’nin CPEC projesindeki tutumunu nasıl görüyorsunuz?

ABD, bu projeden hiçbir zaman hoşlanmadı. Gelecekte de hoşlanmayacaktır. Ancak uluslararası siyasete girdiğinizde her zaman karşınıza çıkacak dostlarınız ve düşmanlarınız olur.

Çin ve ABD. İkisi de güçlü ekonomilere sahip ülkeler. ABD çok güçlü teçhizatlara da sahip. Kendi politikası ve yöntemleri var. Böyle güçlü bir ekonomiye sahip olmasına rağmen Çin’le iş yapıyor, ticaret yapıyor hatta borç alıyor. Dünyada şimdilik bir tane süper güç var ve Çin, bu tek kutuplu güç karşısında kendi gücünü ve etkisini giderek artırıyor.

Bütün bu süreçleri uluslararası politikanın gerekleri olarak okuduğumuzda, ABD, Çin’in bölge ülkeleriyle sürekli büyüyerek gelişen iş birliği ve etkisinden neden razı olsun? ABD’nin bölgeye ilk geldiğinde bugün karşılaştıkları durumla karşılaşacağını belki de hiç aklına getirmemişti, bunu görebiliyoruz.

Biz bölge ülkeleri olarak bölgedeki güven ve istikrarın sağlanması için elimizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışacağız. Ama onlar da yapmak istedikleri şeyi başaramayacaklar.

– Müslümanlar birbiri ile savaşıyor

– Projenin bölgedeki güvenliğe katkısı ne olacaktır? Çünkü Ortaodoğu denince akla hep terör geliyor ya da getiriliyor.

– Son bir asırda geriye bakacak olursak bölgede çoğunlukla Müslümanların birbiri ile savaşıyor olduğunu görüyoruz. Hal böyle olmasaydı Müslümanları durduracak hiçbir güç olmazdı. Bizim tarihimizden çıkarılan ve başarılı olan formül bu.

Böl parçala yönet. Irak, Suriye, Filistin, Rohingya –Burma, Afganistan Lübnan hepsi Müslüman halklar. Tamam aradaki mezhepsel çatışmaların olduğunu inkar etmiyorum ancak küresel güçler, bu halkların da bazılarına para bazılarına vatandaşlık vermek sureti ile onları kullanıp bu tür hassas noktaları kaşıyarak Müslüman halkları birbirlerine düşürüp o ülkeyi dışarıdan yönetmenin kapılarını aralayabiliyor.

Bizim görevimiz, her şeyden önce Kuran ve sünnet ile bize gelen İslam’ı iyi anlamamız gerekiyor. Biz savaşçı değiliz. Biz kimseyi öldürmek istemiyoruz. Biz dünyaya yaşam tarzımızla karakterimizle çok iyi örnek olmak zorundayız.

Somali’deki Dadab kampına gitmiştim. Gerçek Müslüman, DEAŞ, Eş-Şebab gibi anlayış ve türdeki yaklaşımlara kesinlikle inanmaz ve pirim vermez. Herkesin bu anlamda bir vazifesi var. Biz terörist değiliz. Bu yaftayı onlar bizim üzerimize yapıştırdı.

Konumumuz gereği gittiğimiz yerlerde veya katıldığımız toplantılarda bazen çok ilginç olaylarla karşılaşabiliyoruz. Birkaç yıl önce burada bir arkadaşımın evine gitmiştim.

ABD’nin büyükelçi yardımcısı da sık sık bu arkadaşımın evine gelir gidermiş. Orada karşılaştık. Ben İslam inancı ve İslami yaşam tarzı ile ilgili ne konuştum ise hepsini anlıyor olması bana çok enteresan geldi. Bunlar çok teknik terimler, bunları biliyor ve anlıyor olması sürpriz oldu benim için.

Biliyor musunuz bana ne dedi? “Benim bildiğim İslami ilimleri, sizin benden daha iyi bildiğinizi düşünmüyorum” dedi. Ben, nasıl yani, diye sorunca, o da bana “ben her akşam Kuran-ı Kerim okumadan yatmam” diye cevap verdi.

O bir Hristiyan’dı. Ama hadisi biliyor, Kuran'ı biliyor, İslam’la alakalı her detayı biliyordu. Bu alanla ilgili özel eğitim aldıklarını itiraf etti. Bu tür insanlar bu bilgilerle donanımlı hale getirilerek, hangi Müslümanın hangisi ile ihtilaf ve anlaşmazlığa düşürüleceği gibi hassas konuları çalıştıklarını ve bu şekilde Müslümanların birliğini dağıttıklarını anlattıklarından çıkaracağımız genel mefhumu ile bize anlatmış oldu.

Farklı mezhepler, Brelviler, Kadiriler, Şialar, Sünniler, Ehl-i hadis. Birçok problemi özel çalışmışlar ve Müslümanların tarihini ve çatışma alanlarını çok iyi biliyorlar.

Eğitiminiz ve araştırmanız varsa, sizi yanlış öğretilerle yönlendirmeye de çalışsalar bir şekilde doğruyu bulabilirsiniz.

– Belki CPEC projesi ile direk bağlantılı olmayabilir ancak sokaklarda çok fazla Çinlinin dolaşması Pakistan halkı için bir tehdit arz ediyor mu?

Her şeyden önce Çinlilerin, Pakistan’da istedikleri her yere gidebilme istedikleri gibi elini kolunu sallayarak gidebilme özgürlükleri yok. Bazı sınırlamalarımız var. Özellikle hassas bölgelere gitmek için içişleri bakanlığından özel izin almaları gerekiyor. İzinleri yoksa oralara gidemezler.

Kaldı ki, sadece CPEC projesi güvenliğini sağlaması için polis, asker, özel harekat ve diğer güvenlik birimlerinden oluşan özel bir güvenlik gücü oluşturduk. Ordumuz, istihbarat örgütümüz çok zeki, dinamik ve dünyanın en iyi istihbarat örgütlerinden biridir. Hatta CIA’den daha iyi diyebilirim. CIA’nin bazı kurumların sitelerine internetten baktığınız zaman özellikle de operasyonlarda bizim bir numara olduğumuzu göreceksiniz. Çünkü bu konuda ciddi tecrübelerimiz var. 1979 Afganistan savaşından beri sahadayız ve sürekli çalışıyoruz.

Aslında bizim de birçok problemimiz var. Yukarıda söylediklerim bizim bütün problemlerimizin üstesinden geldiğimiz anlamına gelmiyor. Zaman zaman, güvenlik ve projelere yönelik saldırlar olsa da gerçekleştirdiğimiz çok büyük operasyonlarla güvenliği sağlamaya çalışıyoruz.

Mesela Svat bölgesinde bin değil yüzbinlerce insan yaşıyor. Operasyon yaptığımız gruplar yine o bölgenin insanı, kabile bölgelerine de operasyonlar düzenliyoruz. Bu çok zor bir süreç. Ama bunu gerçekleştirdik. Dolayısıyla bugün geldiğimiz durum o zamandan bu zamana çok daha iyi elhamdülillah.

Bütün bu süreçlerin kamuoyuna doğru şekilde aktarılabilmesi için siz medya çalışanlarına çok iş düşüyor. Dolayısıyla bu doğruların aktarılabilmesi adına sizin katkılarınız çok kıymetli olacaktır bizim için.

– Son soru olarak, Pakistan-Türkiye parlamentolar arası dostluk grubu başkanı olarak, Türkiye Pakistan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Geçen ay Kilis Belediye Başkanı Hasan Kara ve Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger, beraberindeki bir heyetle Pakistan’ı ziyaret etti. Kendilerini ben misafir edip ağırladım.

Bildiğiniz gibi ben aynı zamanda Türkiye Pakistan Parlamentolar arası Dostluk Grubu başkanıyım. Türkiye grubunun başkanı ise daha önce Avrupa Birliği Bakan Yardımcısı Gaziantep Milletvekili Ali Şahin Bey.

Pakistan ve Türkiye halkları çok derin ve köklü değerlerin paydaşı olduğu ender bir ilişkiye sahip. Pakistan’ın neresine giderseniz gidininiz, Türkiyeli olduğunuzu söylediğinizde bütün Pakistan halkı size saygı duyacaktır. Türkiye halkının da Pakistanlılar için aynı duyguları paylaştığını Türkiye ziyaretlerimde bilfiil yaşadım.

Pakistan 1947'de kuruldu ama Pakistan kurulmadan önce de bizim Osmanlı devleti ile ilişkilerimiz vardı. Bundan yüzyıl önce Osmanlılar dara düştüğünde yardımına koşan Hint yarımadasındaki Müslümanlar ile bugünün Pakistan halkı o zaman aynı ülkenin insanları idi.

Hatta öyle ki, benim ülkemde şayet bir hükümet iktidara gelse ve Türkiye karşıtlığı üzerine politikalar yürütmeye kalksa, o hükümetin iktidarda başarılı olmasının imkanı yok.

200 milyonun üzerindeki Müslüman halkın yaşadığı böyle büyük bir ülke de böyle bir şey imkansız.

Bütün zor zamanlarında Pakistan ve Türkiye birbirlerine hep destek olmuşlardır. Bir olmuşlardır. Beraber olmuşlardır. Dolayısı ile Türkiye karşıtlığı Pakistan’da her zaman gündem dışıdır. Biz böyle bir ilişkiye sahibiz. Etle kemik gibi birbirine sıkı sıkıya bağlı Pakistan Türkiye halkının daha farklı bir ilişkiye sahip olması düşünülemez.

15 Temmuz 2016'da Türkiye’de darbe girişimi olduğunda biz bir heyetle Türkiye’deydik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştük. Olayların hemen ertesinde Türkiye ile olan dayanışmamızı göstermeye gittik. Bende o heyetin içerisinde yer aldım.

Erdoğan’la birlikte bizim parlamentomuza geldiğimizde bu şekilde oturduğumuz gibi yan yana birlikte oturduk. Ve kendisine çok saygın çok kıymetli bir şekilde tazim ve ihtiramda bulunup ortak meclis oturumunda ağırladık ve bütün parti mensupları hep birlikte konuşmasını dinledik.

Pakistan’da siyaset yapan partiler arasında anlaşmazlıklarımız ve karşıtlıklarımızın derecesi ne kadar büyük olursa olsun Türkiye adına parlamentomuza teşrif ederek bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye meselesinde bütün politikacılar yek vücut olmuşlardır.

Bu konuda hiçbirimizin farklı bir görüşü yok. Gerçek mesaj bu. Her birimizin eli onu alkışlamak için kalktı. Senato olsun ulusal meclis olsun hepsi Türkiye ve Erdoğan söz konusu olduğunda her zaman Türkiye’nin yanında olmuştur.

– Türkiye, Cemal Kaşıkçı olayında çok güzel iş çıkardı

Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı olayında Türkiye istihbarat örgütü çok ciddi delillerle işin iç yüzünü ortaya çıkararak uluslararası kamuoyunu aydınlattı ve bu olayın Türkiye’nin başına bela olmasına izin vermedi. Türkiye, Kaşıkçı olayında çok güzel bir iş çıkardı. Aksi takdirde uluslararası güçler Türkiye’nin başına saracaklardı bu olayı.

Kaşıkçı olayı ile ilgili bazı fotoğraflar gördüm. Kimsenin görmek istemeyeceği fotoğraflar. Benim merak ettiğim bu fotoğrafların kimler tarafından paylaşıldığı kamuoyuna servis edildiğidir.

– Kaşıkçının cinayetinde uluslararası bir planın olduğunu düşünmüyor musunuz?

Burada belki şüphe götürür bir açıklama olacak ama CIA’in de bu olayda dahli olabilir. Çünkü Suudi Arabistan ve Ortadoğu’daki ülkelerle süper güçler arasındaki ilişkilere dikkatlice bakarsanız, bu olayların süper güçlerin yararına olduğunu görebiliriz.

Suudi Arabistan’ın bu konuda bir dahli olmuştur elbette ancak, bu işe yataklık edenler ve onları azmettiren başkaları da vardır. Onu yapması konusunda da baskı uygulamışlardır.

Ayrıca, bir insanı öldüreceksen öldür ama bu şekilde öldürmenin, ortadan kaldırmanın ne anlamı var?

– Türkiye’ye kimse yardımcı olmuyor

İnsani yardım çalışmaları kapsamında ailece kurmuş olduğumuz vakıf ve derneklerimizle gerçekleştirdiğimiz çalışmalardan birinde Kızılay Başkan Yardımcısı, İbrahim Altan Beyle görüştüğümüzde bana yerel otoritenin talebi ile İdlib’de mültecilerin barınmaları için bir kamp kuracaklarından bahsetmişti. Üç dört katlı binalar yapacaklarından bahsetti. Bu tür çalışmalar yapılırsa çok faydalı olacağından bahsetti.

Aslına bakarsanız, Suriyeli 3 buçuk milyon göçmene sahip çıkarak tek başına çok büyük bir iş yapan Türkiye’ye hiç kimse yardımcı olmuyor.

Türk lirasının karşılaştığı operasyonlarda da kimse yardımcı olmadı. Sadece Katar bazı projelere destek oldu ve bu operasyonlara karşı bazı yardımlarda bulundu. Ancak, uluslararası politikalardan dolayı çok baskı gördüğünden geri çekilmek zorunda kaldı.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?