“Halep yanıyor”

ANKARA (AA) – Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Beşşar Esed rejiminin Halep’e düzenlediği ağır saldırıların büyük bir insani krize sebep olduğuna işaret etti. Kalın, “Eğer BM, ABD ve Rusya, bu canavarlığı durdurma konusunda gerçekten samimilerse, öncelikle Esed rejiminin Suriye’ye barış, güvenlik ve refah getirmek için kalan son umudu da baltalamasını engellemeliler” dedi.

Kalın, “Daily Sabah” gazetesi için kaleme aldığı “Halep yanıyor” başlıklı yazısında, 5’inci yılına giren Suriye savaşının, dünya kamuoyunun gündeminden düştüğüne işaret etti.

Dünya yüzünü bir sonraki son dakika haberlerine çevirirken, Suriye’de hayatları, toplumları, tarihi yıkan, hepsinden önemlisi savaşın biteceğine, Suriye halkının yeniden barış ve refaha kavuşacağına dair ümidi yok eden katliamın devam ettiğini belirten Kalın, şu değerlendirmede bulundu:

“Son dört yıl içinde, Suriye bir bütün olarak bu kanlı savaşın tüm yükünü çekti fakat Suriye’nin ikinci en büyük şehri ve finans merkezi Halep, son haftalarda en yoğun çatışmaların merkezinde oldu. Halep’in düşüşü rejim ve destekçileri için büyük bir kazanım olacaktır. Ancak bu, bölgede zaten trajik olan insani durumu daha da derinleştirecek ve on binlerce yeni sığınmacıyı Türkiye’ye göç etmeye zorlayacaktır. Hepsinden öte, bu durum, dünyanın son zamanların en acımasız ve vahşi savaşına gösterdiği kayıtsızlık karşısında Esed rejimini cesaretlendirecektir.”

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), 18 Aralık 2015’te kabul edilen 2254 sayılı kararının, savaşı sona erdirmek için yeni bir çerçeve ve belirli bir takvim ortaya koymasının, insani yardımları, Suriye’de meşru, demokratik ve geniş kapsamlı bir hükümet için siyasi geçiş sürecini başlatmasının, aynı zamanda DAEŞ ile mücadeleye yardımcı olmasının beklendiğini hatırlatan Kalın, “Rejim, Rusya’nın havadan, Şii milislerin karadan desteğiyle muhaliflere, İdlib, Halep ve ülkenin geri kalan kesimindeki sivillere saldırmaya devam ederken, bu hedeflerin hiç birine ulaşılamadı.” ifadesini kullandı.

Kalın, çatışmaların durdurulması için 11 Şubat’ta varılan Münih anlaşmasının, Cenevre’deki BM liderliğindeki görüşmelere zemin hazırlamasının öngörüldüğünü, Münih anlaşmasının, şubat ayının sonunda ve mart ayında Suriye’de şiddeti belirli seviyede azalttığını hatırlatarak, öte yandan durumun gün geçtikçe yine kötüleştiğini, dahası, Suriye ve Irak’ta DAEŞ’e karşı mücadelede çok az ilerleme kaydedildiğinin altını çizdi.

Esed rejiminin, BM yetkililerinin de onayladığı üzere, BMGK’nın aldığı 2254 sayılı kararını ve Münih anlaşmasını bugüne kadar sürekli ihlal ettiğini vurgulayan İbrahim Kalın, rejimin, yüzlerce sivili öldürdüğünü, insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını engellediğini, siviller ile İdlib, Lazkiye’nin kuzeyi ve Halep’te muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri bombalamaya devam ettiğine dikkati çekti.

Kalın, rejimin, Halep üzerindeki saldırılarını yoğunlaştırdığını ve muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde yaşayan sivilleri cezalandırmak amacıyla okulları, ekmek fırınlarını, hastaneleri ve yolları hedef aldığını ifade ederek, rejimin, tipik Rus taktiği olarak nitelendirdiği “Sadece savaşçıları değil aynı zamanda aileleri, evleri ve şehirleri bombala ki, dolayısıyla tek bir kurşun bile sıkmadan mücadeleden vazgeçsinler” yöntemine başvurduğunu belirtti.

Muhaliflerin, bu gelişigüzel ölümlere karşı durduğunu ancak Halep ve çevresinde güvenli alan kalmadığını belirten Kalın, görünürde herhangi bir umut olmadığını, Halep’in bir diğer hayalet şehir haline geldiğini dile getirdi. Kalın, Suriye’nin neredeyse tamamen yıkımının, Suriye’yi ve halkını kurtarmak için uluslararası toplumun başarısızlığının trajik bir işareti olduğunu vurguladı.

Kalın, Suriye’de savaşın başlamasından bu yana birçok kişinin askeri müdahalenin çözüm olmadığını söylediğine, ancak Esed rejimi, Rusya, Şam yönetimini destekleyen Şii milis grupların tam tersinin doğru olduğunu ortaya koyduğuna dikkati çekerek, şu tespitte bulundu:

“Olayların gidişatını değiştirmek için kimyasal silahlar, misket ve varil bombaları, hava saldırıları dahil her türlü askeri gücü kullandılar. ABD ve Rusya’nın öncülük ettiği BM’nin diplomatik girişimleri, Esed rejiminin ömrünü uzatmak ve destekçilerinin siyasi hesaplarını garantiye almak için manipüle edildi.”

Kalın, bu sırada DAEŞ’in, kontrolü altındaki bölgeleri elinde tutmaya devam ettiğini, BM’nin yürüttüğü Cenevre görüşmelerinde uygulanan oyalama ve geciktirme taktiğinin, bu terörist örgütün yeni üyeler bulmasına ve etki alanını genişletmesine yardımcı olduğunu anımsatarak, koalisyon güçlerinin hava saldırılarının, DAEŞ’in Suriye’nin ve Irak’ın belli bölgelerindeki hareket kabiliyetini kesinlikle sınırlandırdığını ama örgütün ana gövdesinin hala yeni terörist saldırılar düzenleyecek kadar güçlü olduğunun anlaşıldığını bildirdi.

Bunun tipik bir örneğinin, Türkiye’nin Suriye sınırına yakın Kilis kentinde, DAEŞ’in roket saldırılarında 21 kişinin ölmesi olduğunu vurgulayan Kalın, “Türk Silahlı Kuvvetleri, koalisyon hava kuvvetlerinin de desteğiyle Kilis sınırı boyunca DAEŞ hedeflerini bombalamış, onlarca teröristi öldürmüştür. Türkiye, bu roket saldırılarını durdurmak için gerekli olan her şeyi yapacaktır.” ifadesini kullandı.

İbrahim Kalın, “Ancak şu bir gerçek ki, Esed rejimi, barış görüşmeleri kılıfı altında iktidarda kalarak yıpratıcı harbini sürdürürse, DAEŞ de etkili bir güç olarak sahadaki varlığını koruyacaktır. Suriye savaşının iki canavarı, suçlu Esed rejimi ve terörist DAEŞ, Suriye’yi ve halkını yok etmek için birbirini beslemektedir. Esed rejiminin şu an Halep ve onun tarihi mirasına yaptığı, DAEŞ’in geçen yıl Palmira’ya yaptığından daha az barbarca değildir. Kadın, çocuk, doktor, hemşire ve yardım görevlilerini fark gözetmeden öldürmenin, savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtan aşağı kalır yanı yoktur.” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye’de yaşananların, 1990’larda Bosna’da olanların daha yıkıcı ve insanlık dışı bir tekrarı olduğunu, Bosna soykırımını durdurma konusunda dünyanın eylemsizliğinin, modern tarihte kara bir leke olmayı sürdürdüğünü vurgulayan Kalın, Suriye halkının çektiği acılara ilgisizliğin, insanlık açısından çok daha derin bir utanç olarak tarihe kazınacağını belirttti.

Kalın’ın, makalesi şu şekilde devam etti:

“Halep’in düşmesi bir şehrin kaybından çok daha fazlası demek. Halep düşerse, Suriye halkının barış, özgürlük ve şerefi için kalan son umudu da tükenecek, Esed rejimine başka korkakça bir zafer daha teslim edilecektir. Daha da kötüsü, bu Suriye halkına kendi başlarına kaldıklarına dair acı bir mesaj göndermek olacaktır. Eğer BM, ABD ve Rusya, bu canavarlığı durdurma konusunda gerçekten samimilerse, öncelikle Esed rejiminin Suriye’ye barış, güvenlik ve refah getirmek için kalan son umudu da baltalamasını engellemeliler. Varil bombaları ve hava saldırıları Halep’teki her şeyi yakıp yok ederken Cenevre görüşmelerinin hiç bir anlamı yok.”

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?