Arkadaşları, Mustafa Cambaz’ı anlattı

İSTANBUL (AA) – KENAN IRTAK – Arkadaşları, cuntacıların kurşunuyla Cengelköy’de şehit edilen Yeni Şafak Gazetesi Foto Muhabiri Mustafa Cambaz’ı anlattı.

Anadolu Ajansı Farsça Haberleri Editörü Hikmet Gök, Cambaz’ı çok eskiden beri tanıdığın söyledi.

Cambaz’la hem iş arkadaşı hem de komşu olduğunu belirten Gök, Cambaz’ın TVNET’in kurucu ekibinde yer aldığını kendisinin de sonradan bu ekibe katıldığını ifade etti.

Cambaz’ın bir dönem TVNET’te idari işler müdürlüğü yaptığını dile getiren Gök, “Çengelköy’ü bana sevdirten Mustafa’ydı. Ocak ayında benim taşındığım binanın iki binanın yanına taşındı. Takriben 2007 yılından beri zamanımız birlikte geçiyor. Mustafa’yı konuşmak benim için çok acı verici. Mustafa’nın kendine ait özelikleri vardı. Mustafa’ya kızabilen kimseyi yer yüzünde rastlayamazsınız. Yarını düşünerek yaşayan bir insan değildi. Mustafa’nın bir heyecanlı bir tarafı vardı. Bir şey anlatığında dünya biterdi, o şey hayatının odağına dönüşürdü. Ona kilitlenirdi. Dolu dolu yaşadı. Dünyalığa itibarı olmadığı için vatan uğruna seve seve kurşunlara göğsünü siper ettiğine inanıyorum. ” diye konuştu.

Gök, Camaz’ın eşi ve oğluyla arkadaş gibi olduğunu aktararak, aile ortamında da kimseyi kırmadığını anlattı.

– “Kendisini hiçbir zaman yabancı hissetmedi bu topraklarda”

Cambaz’ın Yunanistan için askerlik yapmak istemediğinden Türkiye’ye göç ettiğine dikkati çeken Gök, “Türkiye’de imam hatip lisesini okudu. Yunan vatandaşlığından kendi isteğiyle çıkan nadir kişilerinden biridir. Türkiye’de evlendi. 20’li yaşlarda bir oğlu var. Buna rağmen vatandaşlık alamadı, bunun bürokrasiden kaynaklandığını düşünüyorum. Kendisini hiçbir zaman yabancı hissetmedi bu topraklarda. Bürokratik olarak da peşine düştüğünü düşünmüyorum. Bu işin peşine düşmesi gerektiğini biz telkin ediyorduk, ‘uğraşıyorum’ derdi ama uğraşmazdı.” ifadesini kullandı.

Mustafa Cambaz’ın tarih sevgisine de değinen Gök, şunları kaydetti:

“Mustafa, gazeteciliğin yanı sıra özelikle camiler başta olmak üzere tarihi mekanlara çok meraklıydı. Türkiye’de önemli tarih fotoğrafçılarından birisi olma özeliğini kazandı. Mustafa’nın Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca basılan Türkiye’nin Ulu Camileri kitabı 1 Haziran’da Ankara’da düzenlenen bir sergiyle tanıtıldı. Mustafa buna hayatımın zirve eseri diyordu. Türkiye’de fotoğraflamadığı tarihi bir cami, İstanbul’da fotoğraflamadığı bir tarihi çeşme yoktur. Mustafa toprağa verilmeden önce, sevdiği ve fotoğrafını çektiği tüm camilerde kendisi için sala okundu. Divriği Ulu Camisi’ni çok severdi. Tekrar tekrar oraya gidip fotoğraflarını çekerdi. O caminin fotoğrafını da kitabın kapağına koydu.”

– “Başkomutan emrediyor. Çengelköy’e ineceğim’ dedi.”

Hikmet Gök, darbe girişiminden önce Cambaz’la akşam namazından sonra camide karşılaştıklarını ve bir süre sohbet ettiklerini aktararak, şunları söyledi:

“Saat 21.00 civarı Çengelköy’den askeri araçlar geçti. Beylerbeyi Sarayı’nın orada silah sesleri geliyordu ve birkaç dakika sonra köprüyü tuttuklarını gördük. Mustafa aradı, Çınaraltına geldi. Orada bir arkadaş grubumuzla oturuyorduk. Yatsı ezanı okundu. Gelişmeleri internetten takip ediyorduk. Darbe girişimi hepimizin kafasında netleşince, ben ajans merkezine varmak için yol aradım ama mümkün olmadı. Bilgisayarımın şarjı da bitiyordu. Mustafa’yla kalktık. O, evine çıktı, ben de evime. Başbakanın ve Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra Mustafa beni aradı. Özellikle Cumhurbaşkanımızın halkı sokağa çağırmasından sonra, ‘Ben çıkacağım, nereye olursa artık çıkacağız mecburuz, Başkomutan emrediyor. Çengelköy’e ineceğim’ dedi. Ve Mustafa aşağı indi. O arada silah sesleri falan da geldiğinde bir, iki telefon görüşmemiz oldu. ‘İnsanlara ateş ediyorlar’ dedi. ‘Dikkat et kendine’ dedi. Son konuşmalarımız böyle oldu. Çengelköy karakolunu almaya çalışıyor, Mustafa dahil halk direniyor, karakolu teslim etmemek için. Kuleli Askeri Lisesi’nin talebelerini de getiriyorlar. Başlarında binbaşı, yüzbaşı, yarbay dedikleri kişiler ve birtakım sivil unsurların da aralarında olduğunu söylüyor görgü tanıkları. Ateş ediyorlar. Mustafa orada 2 kurşunla göğsünden yaralanıyor. Yaralıların alınmasına da müsaade etmiyorlar birkaç dakika. İnsanlar, yaralıları araçlara bindirip en yakın hastaneye götürüyorlar.”

Saat 01.15’ten sonra kendisi dahil hiç kimsenin Mustafa Cambaz’a ulaşamadığını anlatan Gök, hastanede görevli bir kadının Cambaz’ın telefonuna cevap vermesi sayesinde yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını öğrendiklerini ifade etti.

Cambaz’ın vurulduğunu duyduktan sonra Ümraniye Devlet Hastanesi’ne gittiklerini söyleyen Gök, hastaneden çıkarılanlardan birisinin yüzünü açtığında vefat eden kişinin o olduğunu gördüğünü ve hayatındaki en zor anlardan birini yaşadığını dile getirdi.

– 40 yıllık dostluklarını anlattı

Mustafa Cambaz’ın ortaokul ve liseden arkadaşı olan Anadolu Ajansı başmuhabirlerinden Aslan Balcı, Cambaz’la 1978-1979 yılları arasında Zeytinburnu İmam Hatip Lisesi’nde başlayan yaklaşık 40 yıllık dostluklarını anlattı. Balcı, Cambaz’la hem aynı yurtta hem de aynı evde bir süre kaldıklarını belirterek, “Mustafa çok cevval, çok aktif biriydi. İlk tanıdığım günden son güne kadar hep heyecanlı, konuşurken kendinden geçen, vatan, millet, bayrak şiarıyla yaşayan biriydi. Aradan yıllar geçtikten sonra Mustafa’nın niye bu kadar vatan, millet, bayrak dediğini Müslüman azınlıklar üzerine yoğunlaşınca anladık.” diye konuştu.

– “Şimdi Allah kimliklerin en büyüğünü ona verdi”

Pasaport süresini uzatmadığı için Cambaz’ın Yunanistan’a girmekte sıkıntı yaşandığını anlatan Balcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben Yunan değilim ki niye Yunan pasaportu taşıyacağım’ diyordu. Konsoloslukta sorun yaşayınca ‘Başlarım sizin pasaportunuza da, vatandaşlığınıza da, istemiyorum’ diyor ve Mustafa orada pasaportunu yere atıyor. ‘Ben Yunan vatandaşlığından çıkıyorum’ diyor. Ondan sonra ‘ben zaten vatanımdayım, ben buranın vatandaşlığını istiyorum’ dedi. Tabi bunu demesi hepimizin hoşuna gitti, hepimiz alkışladık ama icraat hiç de öyle olmadı.Yıllarca uğraştı. Yetkili devlet mercilerinde olan arkadaşlarımızdan, kime dediysek hepsi ‘tamam hallederiz, ne demek falan’ dediler. Fakat aradan bu kadar zaman geçti, hiçbir zaman vatandaşlığı alamadı. Çünkü prosedüre takılıyordu, prosedür gereği işte tekrar yurt dışına çıkması gerekiyordu. Kimliksiz yaşadı ama kendi öz vatanındaydı. Şimdi Allah kimliklerin en büyüğünü ona verdi.”

Balcı, Cambaz’ın gençlik yıllarında da Fetullah Gülen’i sevmediğini, öğretmenleri tarafından İzmir’e Gülen’in vaazlarını dinlemeleri için götürülmek istenen grupta bulunan Batı Trakya Türkü bir hemşehrisini ikna ederek İzmir’e yollamadığını sözlerine ekledi.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?