Hindistan'daki Aligarh İslam Üniversitesi 100'üncü kuruluş yıldönümünü kutluyor

ANKARA (AA) – İFTİKHAR GİLANİ – Her ne kadar yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, Hindistan'ın dünyaca ünlü Aligarh İslam Üniversitesinin (AMU) 100'üncü yıldönümü kutlamalarına gölge düşürmüş olsa da kurumun Güney Asya Müslümanlarının siyasi kimliğine katkısı ve Türkiye ile bağlantıları, onu hatırlanmaya değer kılıyor.

AMU, bugüne dek 8 devlet başkanı yetiştirdi. Bunlardan 5'i Pakistan'ı diğerleri ise Bangladeş, Maldivler ve Hindistan'ı yönetti. Ayrıca geçen yüzyılda 50'den fazla bakan, vali, baş yargıç üniversitenin sıralarından geçti. Üniversite, yetiştirdiği öğrencilerle tarih sayfalarında benzersiz bir iz bıraktı.

19'uncu yüzyıl reformcusu ve düşünür Sör Seyyid Ahmed Han'ın 1877'de kurduğu modern yatılı okul, kısa zamanda Güney Asya İslam siyasetinin ve İngiliz sömürge yönetimine direnişin olgunlaştığı bir kuluçka haline geldi. Okul, uzun bir mücadelenin ardından Aralık 1920'de üniversiteye dönüştürüldü.

– Trablusgarp ve Balkan savaşları için yardım topladılar

Teksas Üniversitesinden emekli profesör, yazar Gail Minault, yatılı okul öğrencilerinin 1912-1913 yıllarında Trablus ve Balkan Savaşları'nda Türkiye'ye yardım toplamak için nasıl kendi masraflarından kestiğini hatırlıyor. Öğrenciler 13 bin 800 Osmanlı lirası, yani altın fiyatına oranda bugünkü değeriyle 38 milyon 155 bin 500 Türk lirası (yaklaşık 5 milyon dolar) para toplamış.

Yalnızca para yardımı değil, sonraki yıllarda (1927-1928) Kongre Partisi'nin başkanı olarak Hint bağımsızlık mücadelesine önderlik eden Dr. Ahmed Muhtar Ensari'nin öncülüğünde bazı öğrenciler derslerini bırakıp, Türklere yardım için gönüllü olarak savaşlara gidip sıhhiye görevleri icra etti.

Pakistan'da valilik ve ülkenin Endonezya ile Filipinler büyükelçiliklerini yapmış siyasetçi Halikuzamman Çaudri, anılarında üniversitenin kortunda tenis oynarken Ensari'nin onu işgal altındaki Türkiye'ye yardım için gönüllü olmaya ikna ettiğini şöyle naklediyor:

"Bana Aligarh'a bu görevi icra etmek için kendisiyle birlikte gelecek genç adamlar bulmaya geldiğini söyledi. O gün akşam olduğunda katılmaya karar vermiştim."

Ensari'ye katılan Aligarh öğrencilerden Keşmirli Pathan Rahman (Samdani) Peşavari, Anadolu Ajansı 1920 yılında kurulduğunda onun ilk yurt dışı muhabiri oldu.

– Türkiye'de benzer bir okul kurma girişimi

İngilizler yatılı okulu üniversiteye dönüştürme taleplerini reddettiğinde Ensari benzer amaç ve değerlerler doğrultusunda başka bir okulu Türkiye'de kurma fikrini ortaya attı.

Türk Büyükelçi Burak Akçapar'a göre, Ensari, yaralı Türk askerlerini tedavi etmenin yanı sıra, "Medine Üniversitesi" adı altında Aligarh'a benzer bir İslam Üniversitesi kurmak üzere çaba harcadı.

Ensari'nin mektuplarında yazdıklarından Türkiye'deki Evkaf Vekaleti'ni de önerice hevesle karşıladığı ve projesi İslam dünyasında büyük bir rönesansın başlangıcı olarak gördüğü anlaşılıyor.

Üniversitenin inşası için Ankara'da 263 dönüm, Adana'da 182 dönüm arazi tahsis edildi. Ayrıca Bursa ve Konya'da da yerleşkeler kurulması fikri ortaya atıldı ve bu kentlerde de 80-100 dönümlük araziler belirlendi.

Öte yandan İslam dünyasının en önemli düşünürleri şair filozof Muhammed İkbal ve Şibli Numani ile bazı önde gelen Türk aydınlarına üniversitenin müfredatını oluşturmak üzere başvurulması kararlaştırıldı. Ancak proje hayata geçirilemedi.

"People's Mission to the Ottoman Empire: M. A. Ansari and the Indian Medical Mission, 1912-13" (Osmanlı İmparatorluğuna Gönülü Yardım Görevi: M.A. Ensari ve Hint Sıhhiye Misyonu) kitabının da yazarı olan Büyükelçi Akçapar, "Her ne kadar projeden vazgeçilmiş olsa da böyle bir üniversiteyi kurma niyeti, İslam dünyasının makus talihini eğitim aracılığıyla değiştirmeyi amaçlayan evrenselci ve modernist bir pan-İslamizmin varlığını gösteriyor." ifadelerini kullandı.

İngilizler 1920'de Aligarh Kolejinin üniversiteye dönüştürülmesine razı oldu ve böylece Ensari'nin amacı gerçekleşti. Üniversite Türk fesi ve cübbesini resmi kıyafet olarak benimsedi.

– Aligarh ve Düyubend'in doğuşu

Aligarh Koleji'nin ortaya çıkışının da ilginç bir hikayesi var.

İngilizlerin bir zamanların azametli babür İmparatorluğunun iktidarına son vererek 1857 yılında Hindistan'ın kontrolünü tamamıyla ele geçirmesinden 20 yıl sonra, bugün Anglo-Arap okulu olan Delhi Medresesi'nden Mülvi Memlük'ün iki öğrencisi, yenik ve bedbaht Müslümanlara yeniden özgüven aşılamak üzere fikirler geliştiriyordu.

Her ikisi de savunma mekanizması olarak eğitimi teşvik etse de eğitimin doğası ve stratejisi konusunda tamamıyla zıt fikirlere sahipti.

Bunlardan biri Uttar Pradeş eyaletinin batısındaki Şamlı şehrinde 1886'da din alimlerinin katledilmesine karşı öfkeli olan Muhammed Kasım Nanutevi'ydi. Nanutevi, kısa zamanda Güney Asya'nın dört yanına yayılan dünyaca ünlü Darululüm Düyubend Medresesi'ni kurdu. O, burada Batı karşıtı bir ulema yetiştirmek ve Müslümanların dini ihtiyaçlarına yanıt verecek bir güç oluşturmayı amaçlıyordu.

Mülvi Memlük'ün diğer öğrencisi Seyyid Ahmed Han ise güneydoğu rotasını izleyerek, Ganj ve Yamuna nehri platosundaki Aligarh şehrinde, Oxford ve Cambridge'i örnek alan modern bir İngiliz orta öğretim kurumu olan Anglo-Oriental Koleji'ni kurdu.

Kurucuları gibi okullar da siyasi ve toplumsal gelişmelere verilecek tepki ve yanıtlar konusunda tamamıyla zıt kutupları temsil ediyordu. Aligarh'da modern kıyafetler içinde İngilizce eğitim gören seçkin Müslümanlar ileriki yıllarda siyasal iktidarda pay talep eden hareketin öncüsü oldu ve birçoğu 1947'de Pakistan'ın kurulmasıyla sonuçlanan, Hindistan'da ayrı bir Müslüman devleti kurulması talebini destekledi.

Onlardan yüzlerce kilometre uzakta, Düyubend kasabasında ise takkeli ve cübbeli Müslümanlar Pakistan'ın kuruluşuna karşı çıkıyordu. Düyubend alimleri ve talebeleri, popüler talebe karşın, birlik yanlısı Kongre Partisi'nin destekledi ve 1992'de Babri Camisi'nin yıkılmasına yol açan olaylara değin de desteklemeyi sürdürdü.

– Varlık ve kimlik için mücadele

Bugün 88 bölüm, çok sayıda bağlı enstitü, lise ve araştırma merkezlerinden oluşan AMU, başkent Yeni Delhi'den 200 kilometre uzaktaki Aligarh'ta 4 bin 500 dönüm arazide konuşlu bulunuyor. Her dinden öğrencileri kabul eden üniversitenin öğrencilerinin yüzde 77'sini Müslümanlar oluşturuyor.

Kuruluşunun üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen üniversite halen çok sayıda cepheden saldırı altında bulunuyor. Her ne kadar Hint parlamentosu 1981'de AMU'yu Müslümanlar arasında eğitimi yaygınlaştırmayı hedefleyen bir azınlık kurumu olduğunu kabul etse de Allahabad Yüksek Mahkemesi, 5 Ocak 2006'da verdiği kararda, bu yasanın Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmetti. Meselede halen Yüksek Mahkeme'nin vereceği karar bekleniyor fakat merkezi hükümetteki çok sayıda unsur üniversitenin Müslüman karakterini kaldırma çabası içinde bulunuyor.

Üniversite, yıllar içinde "Aligarh kültürü" adı verilen kendine ait bir felsefe ve etik anlayış yarattı.

Erkek öğrenciler, "şervani" adı verilen siyah düğmeli uzun cübbe giyiyor. Üst sınıftaki öğrenci alt sınıftakilere rehberlik eden ve gerektiğinde mali destek sağlayan bir hami olarak görülüyor. Hatta bir öğrencinin üniversiteyi bitirdikten sonra dahi, kendisinden üst dönemde mezun olmuş bir öğrencinin yanında cüzdanını çıkarması ayıp karşılanıyor.

Aligarh mezunlarının tüm dünya ülkelerinde sürdürdükleri yakın bağlar, öğrenciler arasında bir sevgi ve saygı kültürünün devam ettiğini gösteriyor.

AMU, Sör Seyyid'in eğitimde reform ve Güney Asya Müslümanları için dayanak noktası olma misyonunu başarıyla sürdürüyor. Kurum, varoluş tehdidi ve kimlik krizi ile mücadele eden Güney Asya Müslümanlarına yol gösterecek liderleri ve düşünürleri yetiştirmeye devam ediyor. Heybeti ve ihtişamı, çeşhur öğrencilerinden Urdu şair Esrar'ül Hak Mecaz'ın şu dizelerini hatırlatıyor:

"Burada her gece Mısır gecesidir, her akşam Şiraz akşamı

Bahçesi tüm dünyanın mısraları ve ezgileriyle dolu

Gök yerin tozunu öpmek için yere inmiştir çok kere

Gözlerimizle gördük kibrin yenilgisini

Burası benim bahçem, benim bahçem ve ben bahçemim bülbülüyüm"

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?