Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar'da yayımlanan The Peninsula gazetesine mülakat verdi: (2)

ANKARA (AA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ermenistan'ın son işgal teşebbüsünde aldığı ağır hezimetin ardından türlü tezviratlarla Türkiye'yi de çatışmanın içinde gösterme gayretine girmesi, yaşadığı sıkışmışlığın ve çaresizliğin ispatı olmuştur." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Katar'da yayımlanan "The Peninsula" gazetesine verdiği mülakatta, Türkiye-Katar ilişkileri, Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve terörle mücadele politikası ile bölgesel gelişmeleri değerlendirdi.

Türkiye'nin Libya politikasına yönelik bir soru üzerine, Erdoğan, Fayiz es-Serrac'ın başkanlığını yürüttüğü Milli Mutabakat Hükümeti'nin, Libya'da uluslararası toplum tarafından tanınan tek meşru yapı olduğunu hatırlattı.

Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye ile Libya'nın, deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve askeri iş birliği konularında iki mutabakat imzalandığını belirten Erdoğan, "Bu muhtıranın BM tarafından tescil edilmesi de attığımız adımın uluslararası hukuk ve yerleşik teamüller açısından hiçbir sorun teşkil etmediğinin bir kanıtı olmuştur." değerlendirmesinde bulundu.

Meşru hükümetin talebi doğrultusunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Libya'da eğitim ve destek faaliyetleri gerçekleştirdiğini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Darbeci Hafter'in ise ne bir meşruiyeti ne de uluslararası tanınırlığı var. Lejyonerler ve yabancı milislerle Libya meşru hükümetine karşı kirli ve kanlı bir savaş yürütüyor. Bu zatın kendisi de zaten paralı askerdir. Gerek Moskova'daki gerekse Berlin Konferansı'ndaki uzlaşmaz tavrıyla ateşkes ve çözüm gibi niyetinin olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Libya'da meşruiyet kazanacak, darbeciler kaybedecektir. Gelinen noktada, Türkiye'nin girişimleriyle sahada sağlanan sükunet sayesinde ortaya bir fırsat çıktı. Hem Libya hem de bölge barışını ve istikrarını koruyacak bu fırsatın heba edilmemesi gerekiyor."

– "Türkiye'nin asla geri adım atmayacağı bir mesele"

Doğu Akdeniz'de meydana gelen gelişmeler ve Türkiye'nin "Mavi Vatan" yaklaşımı konularında da değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin, her zaman Doğu Akdeniz'in zenginliklerinin kıyı ülkelerince hakkaniyetli şekilde paylaşımından yana olduğunu ifade etti.

Erdoğan, bunu tüm diplomatik girişimlerinde vurguladıklarını belirterek, şunları kaydetti:

"Ancak başta Yunanistan olmak üzere Türkiye'nin varlığından rahatsız devletler tek taraflı adımlarla gerginlik çıkarıcı tutum içerisine girdiler. Sömürgeciliğiyle ünlü Fransa'nın Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve şimdi de Ermenistan'ı kışkırtan tavrının altında Türkiye'nin bölgede etkin rol alması bulunuyor. Ege ve Akdeniz meselesi Türkiye'nin asla geri adım atmayacağı bir meseledir. Türkiye'nin ve KKTC'nin yok sayıldığı, kıyılarına hapsedildiği hiçbir çözümü kabul etmediğimizi tüm platformlarda yüksek sesle dile getirdik, getirmeye devam edeceğiz. Hak ve menfaatlerimizi her zaman ve her şartta korumaya, savunmaya kararlılıkla devam edeceğiz.

Doğu Akdeniz'deki kararlılığımızı görenler ve ülkemize içi boş tehditlerle, şantajlarla geri adım attıramayacağını anlayanlar nihayet diyalog çağrılarımıza kulak vermek zorunda kaldı. Oysa biz en başından beri diplomasi kanallarını açık tuttuk. Türkiye, Doğu Akdeniz meselesinde gerginliğin düşürülmesinden ve diyalogdan yana olduğunu sadece söylemleriyle değil, eylemleriyle de açık ve net biçimde ortaya koydu. Biz, uluslararası hukuk açısından haklı olmanın rahatlığı içindeyiz. Bu doğrultuda Akdeniz meselesinde tüm adımlarımızı kendi çıkarlarımızı korumak başta olmak üzere barışa, huzura hizmet edecek ve Akdeniz ülkelerinin hepsinin çıkarına olacak şekilde kazan-kazan prensibi çerçevesinde atıyoruz."

– "Yaşadığı sıkışmışlığın ve çaresizliğin ispatı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilen topraklarını kurtarmak için verdiği mücadeleye ilişkin soru üzerine, Ermenistan'ın katliam gerçekleştirdiği Karabağ başta olmak üzere Azerbaycan'ın topraklarının bir bölümünü işgalinin yaklaşık 30 yıldır devam ettiğini anımsattı.

Uluslararası toplumun bu katliam ve işgallere yıllardır sessiz kalmasından cesaret bulan Ermenistan'ın, mütecaviz adımlarını sivillere yönelik yeni saldırılarla sürdürdüğünü belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Azerbaycan da bunun üzerine işgal altındaki topraklarını kurtarmak için harekete geçti ve şimdi Ermenistan'ın haydutlukla elde tuttuğu bölgeleri bir bir geri alıyor. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da 'tek millet, iki devlet' düsturu içinde haklı davasında Azerbaycan'ın, devletinin, halkının yanındadır. Azerbaycanlı kardeşlerimize desteğimizi bütün imkanlarımızla sürdüreceğiz. Bu bölgesel sorunun çözümü için sözde inisiyatif aldığını öne süren devletler, uluslararası yapılar ne yazık ki bugüne kadar sorunu çözümsüzlüğe mahkum ettiler. Bu devletlerin ve kurumların tutumu Ermenistan'ın şımarmasına, yeni işgal faaliyetlerine girişmesine neden oldu."

Karabağ meselesinin Kafkasya'nın son 30 yıldır en önemli kriz konusu olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Azerbaycan'ın, yıllardır sonuçsuz bırakılan ve Ermenistan'ın artan saldırılarıyla katlanılamaz hale gelen bu sorunu, fiili bir mücadeleyle çözme yoluna gitmesi hem tarihin hem hukukun hem de coğrafyanın gerçeklerinin gereğidir. Bu sorunu kalıcı bir şekilde çözmek için BM kararlarının uygulanması ve uluslararası hukukun gereğinin yerine getirilmesi gerekiyor.

Türk milletine karşı her fırsatta saldırgan ve düşman tutum sergilemekten geri kalmayan Ermenistan, bölgede barışın, istikrarın, huzurun önündeki en büyük engeldir. Ermenistan'ın son işgal teşebbüsünde aldığı ağır hezimetin ardından türlü tezviratlarla Türkiye'yi de çatışmanın içinde gösterme gayretine girmesi, yaşadığı sıkışmışlığın ve çaresizliğin ispatı olmuştur. Ermenistan'ın bu tavrı bile bölgede geniş çaplı bir çatışma alanı yaratmak istediğinin göstergesidir. Yaşanan son süreç de kimin gerçekten barıştan yana olduğunu gözler önüne sermiştir. Uluslararası toplumun bu gerçeği görerek, yıllardır uyguladığı çifte standarttan vazgeçmesi ve Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarındaki işgalini sonlandırma yönünde adım atması çağrımı yineliyorum."

– "Dünyaya örnek olan uygulamaları hayata geçirdik"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın ve Türkiye'nin Kovid-19 salgınına karşı verdiği mücadeleye ilişkin değerlendirmesinde ise koronavirüs salgınının, küresel bir sağlık sorunu olmasının yanında tüm dünya için siyasi, ekonomik ve sosyal boyutları olan bir mesele haline geldiğini bildirdi.

Sınır tanımadan bütün ülkeleri etkileyen bu salgını, insanlığın maruz kaldığı büyük bir imtihan olarak gördüklerini belirten Erdoğan, "Tüm dünyanın kaderinin ortak olduğunu hatırlatan bu imtihanın da hep birlikte omuz omuza vererek atlatılabileceğine inanıyoruz." ifadesini kullandı.

Bu anlayışla Türkiye'nin sadece vatandaşlarının sağlığını düşünmekle kalmadığını, hiçbir ayrım gözetmeksizin 150'den fazla ülkeye tıbbi malzeme desteğinde bulunduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ülkemizde üretilen yerli solunum cihazları ve maskeler başta olmak üzere ihtiyaç duyulan kritik sağlık malzemelerini dostlarımızla paylaşmaktan geri durmadık.
Salgın döneminde hem sağlık altyapısı hem sağlık sistemi hem de geliştirilen teşhis ve tedavi protokolleriyle takdir edilen bir farklılık ortaya koyduk. Türkiye, son 18 yılda güçlendirdiğimiz sağlık sistemi, 40 bin yoğun bakım yatağı, 246 bin yatak kapasitesi, 4 bini aşan tedavi kurumu ve 1 milyon 100 binin üzerindeki sağlık çalışanıyla salgını en rahat karşılayan ülkelerden biri oldu. Bu süreçte hızla yapımı tamamlanan dev sağlık tesisleri ve ülke genelinde faaliyete geçen 16 şehir hastanesiyle vatandaşlarımıza hem moral hem de sağlıklarını koruyacağımıza dair güvence verdik. Salgına karşı aldığımız sağlık tedbirlerinin yanında her kesimden vatandaşımızı bu süreçte ekonomik ve sosyal açıdan da güvence altına alan ve dünyaya örnek olan uygulamaları hayata geçirdik.

İmkanlarımızla beraber ülkemizin virüsle mücadeledeki tecrübelerini de dostlarımızla paylaştık. Türk bilim insanlarının teşhis, tedavi ve aşı geliştirilmesi yönündeki azimli ve yoğun çalışmaları devam ediyor. Bu kapsamda da 26 Mart 2020 tarihinde kabul ettiğimiz G-20 Bildirgesi ile aşının hızlıca geliştirilmesi için kaynak sağlama taahhüdünde bulunduk. 'Koronavirüs Küresel Mukabele' taahhüt etkinliğinin parçası olarak üzerimize düşeni yerine getirme gayretindeyiz."

– "AK Parti ilk günkü heyecanını korumaktadır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok Arap ve İslam ülkesinin takip ettiği AK Parti'nin sergilediği yönetimle Türkiye'ye sağladığı kazanımlara ilişkin soru üzerine, AK Parti'nin milletin umudu olarak 2001'de kurulduğunu ve kuruluşundan 15 ay sonra iktidara geldiğini anımsattı.

AK Parti'nin başarılar, reform ve hizmetlerle dolu bir geçmişe sahip olduğuna işaret eden Erdoğan, "18 yılı aşan parti tarihimizle iktidarımızın her dönemi, sadece iş yapmakla, icraat üretmekle değil, aynı zamanda terörden vesayete farklı güçlere karşı mücadeleyle geçmiştir. Allah'a hamdolsun tüm bu süreçlerden alnımızın akıyla çıkmayı başardık. Bunun yanında son 18 yılda girdiğimiz tüm seçimlerden zaferle çıktık. 31 Mart 2019 Mahalli İdareler seçimlerinde de AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yine açık ara birinci olduk. Bugün AK Parti 11 milyona yaklaşan üye sayısı, dinamizmi, vizyonu ve millete hizmet aşkıyla ilk günkü heyecanını korumaktadır. Partimizin kadrolarında ve ufkunda herhangi bir atalet ve zayıflama yoktur. Milletle bağımızı güçlü tuttuğumuz sürece de Türkiye'ye daha uzun yıllar hizmet etmeyi sürdüreceğimize inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

– "İslam dünyası olarak potansiyelimizin çok altındayız"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam ülkeleri arasındaki ilişkiler ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın fonksiyonu hakkındaki değerlendirmesinde ise "Ticaretten siyasete, dış politikadan savunma sanayi ve teknolojiye kadar hemen her alanda İslam dünyası olarak potansiyelimizin çok altında rakamlarla karşı karşıyayız. İslam ülkelerinin dünya ekonomisindeki toplam payı yüzde 10’u dahi bulmuyor." ifadelerini kullandı.

En zengin İslam ülkesi ile en yoksulu arasındaki gelir farkının 200 kattan daha fazla olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bugün 350 milyon kardeşimiz aşırı yoksulluk şartlarında hayatta kalma mücadelesi veriyor. İnsanlığın bugünkü gelişmişlik seviyesinin temelleri İslam coğrafyasında atılmış olmasına rağmen Müslümanların günümüzde yaşadığı sıkıntıların sebeplerini iyi düşünmeli, analiz etmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz. Sadece oturup konuşmakla problemler çözülemeyeceğinden, haksızlıkları giderecek mekanizmalara ve iradeye ihtiyacımız olduğu açıktır. İslam İşbirliği Teşkilatı, nüfusları Müslümanlardan oluşan tüm ülkeleri bir araya getiren bir yapı olması sebebiyle, bu konuda elimizdeki en önemli araçtır. Şayet İslam İşbirliği Teşkilatı'nı tüm kurumları ve faaliyetleriyle, hayal ettiğimiz düzeye çıkartabilirsek, hep birlikte sıkıntılarımızın üstesinden gelebileceğimize inanıyorum."

Erdoğan, 3 yıllık Zirve Dönem Başkanlıklarında, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın ortak sorunlara çözüm üretmesi noktasında yoğun çaba harcadıklarına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Özellikle İslam ülkeleri arasındaki karşılıklı ticaret ve yatırım imkanlarının artırılması ile yasal prosedürlerin sebep olduğu engellerin ve tıkanıklıkların aşılması için gayret sarf ettik. Aralarında İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin de bulunduğu birçok ülkeyle, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri, Karma Ekonomik Komisyonları ve Yüksek Stratejik Komiteler gibi mekanizmalar tesis ettik. İSEDAK 34'üncü Toplantısı'nda 'Ticaretin Kolaylaştırılması ve Gümrüklerde Risk Yönetimi', 35'inci Toplantısı'nda ise 'Gıda Güvenliği' temaları üzerine kapsamlı oturumlar düzenledik. İstanbul Tahkim Merkezi'nin kuruluş prosedürlerini tamamladık. İslam Ticaret Sanayi ve Tarım Odalarını yeniden yapılandırma sürecinin de kısa sürede başarıyla sonuçlanmasını arzuluyoruz. Tercihli Ticaret Sistemi Anlaşması'nın hayata geçmesi de son derece önemlidir. Aldığımız kararları uygulamaya koyduğumuzda, hiçbir komplekse kapılmadan sorunlarımızı konuşup, çözüm yolları ürettiğimiz teşkilatın etkinliğinin de artacağına inanıyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin-İsrail meselesine çözüm bulmak iddiasıyla hazırlanan ve "Yüzyılın Anlaşması" olarak sunulan plana ilişkin de, "Bu plan açıklandığında Türkiye olarak en güçlü tepkiyi veren ülkelerden biri olduk. Filistinli kardeşlerimizin onay vermediği bir planı, hangi ambalajla pazarlanırsa pazarlansın bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Filistinlilerin kazanılmış haklarını yok sayan, 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümü reddeden, işgal ve ilhak politikalarını meşrulaştıran bir planın başarı şansı da zaten yoktur. Nitekim plan açıklandığı andan itibaren ölü doğmuş bir plandır. Böylesi bir planın uygulanma ihtimalini biz görmüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

(Bitti)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?