AB Bakanı Çelik gündemi değerlendirdi

ANKARA (AA) – Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uçak krizi sonrası Rusya’ya yaptığı ilk ziyaretle ilgili olarak, “Suriye meselesi gibi tam olarak anlaşamadığımız, zaman zaman karşı karşıya geldiğimiz büyük bir meselede bile o meseleyi paranteze alarak enerji, turizm, ekonomik ilişkiler gibi diğer konularda ilişkilerimizi sürdürmeyi başardık. Bu ziyaret, bir şekilde akamete uğramış ilişkilerimizin yeniden kaldığı yerden başlaması ve daha büyük bir ivme ile devamı için çok önemlidir.” dedi.

Bakan Çelik, Habertürk kanalına verdiği mülakatta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası Batı’nın tutumunu eleştiren Çelik, “Demokrasinin kalitesinin arttırılması için hassasiyet gösterdiklerini söyleyenlerin, Türkiye’de demokrasinin varlığını tehlikeye düşüren bir darbe girişimi karşısında sadece kınamakla yetinen açıklamalar yapması, Ankara’ya gelerek fiziki dayanışmalarını göstermemeleri, Türkiye-AB ilişkileri ve AB üyesi devletlerle ikili ilişkilerde kaydedilmiş son derece vizyonsuz bir tutumdur.” şeklinde konuştu.

15 Temmuz gecesi, Slovakya Dışişleri Bakanı Miroslav Lajcak’ın kendisini arayarak bilgi aldığını aktaran Çelik, Hollanda, Belçika ve İtalya dışişleri bakanlarının da hızlı şekilde kendisiyle irtibata geçtiklerini söyledi.

Çelik, AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının, AB bakanlarının bir cümle ile darbeyi kınarken, 10 cümle ile Türkiye’yi eleştirmelerinin kabul edilemeyeceğini belirtti.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve bazı diğer yetkililerin açıklamalarında darbeyi eleştiren sözler olduğunu anımsatan Çelik, “Ama hepsinin cümlelerine sinen şöyle bir şey vardı: ‘Taraflara sağduyu, itidal tavsiye ediyoruz’. Bu tavsiye değil, bu tarafsızlık da değil. Çünkü karşınızda tank namlusu doğrultmuş, F-16’larla bombalayan, öldürmeye çalışan bir çete var, onlar, taraflara itidal tavsiye ediyorlar. Bunu Mısır’da Sisi darbesi gerçekleştikten sonra gördük.” dedi.

Bakan Çelik, Türkiye’nin darbe sonrası dost ve müttefiklerinden beklentilerine ilişkin şunları kaydetti:

“Darbenin karşısında ve Türkiye’nin yanında olmak demek, birincisi kayıtsız şartsız bu darbe girişimini kınamak, Türkiye’nin yanında durmak. İkincisi tankalara ve silahlara direnen bir halk bu kadar şehit verdi, Türkiye’nin demokrasisinin birinci sınıf demokrasi olduğunu gösterdi. Bunu selamlamaları, alkışlamaları gerekiyordu. Üçüncüsü, Ankara’ya gelip fiziki olarak dayanışmalarını göstermeleri gerekiyordu.”

– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti

FETÖ’nün darbe girişiminin ardından başta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e verdiği destek nedeniyle teşekkürlerini dile getiren Çelik, “Türkler, zor günlerinde destek verenleri hiç unutmazlar ve dostlarına ve müttefiklerine de zor günlerinde destek vermeyi son derece önemserler.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya’nın St. Petersburg şehrine yaptığı ziyaretin son derece önemli olduğuna dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sayın Cumhurbaşkanımız, Rusya ile ilişkilere her zaman son derece önem verdi. Hatta kendisinin yasaklı olduğu, 11. Cumhurbaşkanımız (Abdullah) Gül’ün Başbakan olduğu dönemde bir Avrupa turu yapmıştı. O çerçevede Başkan Putin kendisini Rusya’ya davet etmişti ve o zaman da çok iyi bir görüşme olmuştu. O günden itibaren bu görüşmeler hep dostça ve son derece yakın ilişki içerisinde geçer. Her iki lider de birbirlerine verdikleri sözleri tutma konusunda azami gayret gösterdiler.

Suriye meselesi gibi tam olarak anlaşamadığımız, zaman zaman karşı karşıya geldiğimiz büyük bir meselede bile o meseleyi paranteze alarak enerji, turizm, ekonomik ilişkiler gibi diğer konularda ilişkilerimizi sürdürmeyi başardık. Bu ziyaret bir şekilde akamete uğramış ilişkilerimizin yeniden kaldığı yerden başlaması ve daha büyük bir ivme ile devamı için çok önemlidir. Türkiye-Rusya arasındaki ajandanın ilk maddesi Suriye. Ekonomik, enerji ilişkileri var. İki halkı birbirine kaynaştıran turizm ilişkileri var. Tüm bunlar masaya yatırılacaktır. Bu ziyaretten sonra kaldığımız yerden çok daha ileri bir noktaya geleceğimizi düşünüyorum.”

– Suriye krizinin çözümü

Suriye meselesinde, gelinen noktada Suriye diye bir ülkenin yok olduğuna işaret eden Çelik, rejimin yakın zamanda Halep’e saldırdığını anımsattı.

Çelik, “Gözümüzün önünde koskoca bir devlet ve koskoca bir halk çöküşün içine yuvarlanıyor. Buradan kimse kazançlı çıkmaz. Tam tersine bu süreç devam ederse, giderek bu koalisyon güçlerinin saldırısına rağmen DAEŞ’in kapasitesinin zayıflatılmasında çok az ilerleme sağlanıyor. Bu eski zamanlardaki gibi bir Afganistan’ın Akdeniz’e inmesi gibi bir sonuç doğurabilir. Bu çok daha büyük bir kaosa neden olur. Halep düşseydi, rejimin mutlak bir zaferi olsaydı, Türkiye ve Avrupa şu anda karşı karşıya olduğu göç krizinin iki katıyla karşı karşıya kalabilirdi. Bu çok daha büyük bir insani krizi küresel sistemin önüne koyabilirdi. Bu durum sürdürülebilir bir durum değil. Çözüm bulunması gerekiyor.” dedi.

FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimiyle Türkiye’nin Suriye politikasını da sabote etmeyi amaçladığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

“Burası küresel sistemin büyük hesaplarının görüldüğü bir yer. Birtakım vekalet savaşları burada devam ediyor. Devletlerin, vekalet savaşlarıyla Suriye’yi çöküntüye uğratması gibi bir sürecin asla olmaması gerekir. Böyle olursa, her devlet kendisine yakın bir grubu destekleyip diğerlerine karşı vekalet savaşı yürütürse burada olan Suriye halkına, Suriye devletine olur. Ortaya çıkacak boşluk öylesine büyük bir kaos yaratır ki sadece Ortadoğu ve Akdeniz’i değil Avrupa, ABD, Rusya’nın güvenliğini, hepimizin güvenliğini tehdit eden bir boyuta gelir. Burada ilerleme sağlamak artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur.”

– “Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin iyi olmasından daha makul bir şey olamaz”

AB Bakanı Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya yaptığı ziyaret ve iki ülke arasındaki yakınlaşmanın, “Türkiye’nin ekseni Rusya’ya doğru kayıyor, yeni bir müttefiklik doğuyor.” şeklinde yorumlanmasını da değerlendirdi.

Yabancı basın mensuplarından da kendisine zaman zaman “Türkiye Avrupa’dan kopup Rusya’ya mı yaklaşıyor?” şeklinde soru yöneltildiğini belirten Çelik, “AB ne zaman Türkiye konusunda bir vizyonsuzluk ortaya koysa, Türkiye’ye vermesi gereken desteği ya da Türkiye’yle açması gereken sayfaları açmasa, kendisiyle yüzleşmek yerine hemen Türkiye’ye dönük suçlayıcı propagandaya başlıyor.” diye konuştu.

Bazı ülkelerin ve bazı siyasetçilerin Türkiye’de eksen kayması olduğu, Türkiye’nin Rusya ya da İslam ülkeleriyle yakınlaştığı yönünde değerlendirmeler yaptığını belirten Çelik, “Aslında uzun zamandır bu, AB’nin Türkiye’yle gerçek ve anlamlı ilişkiler kuramadığı zamanlarda ortaya çıkan bir söz. Nitekim son zamanlarda bana sıkça soruldu, benim de söylediğim şudur: Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin yoğun olmasından ve Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin iyi olmasından daha makul bir şey olamaz.” değerlendirmesinde bulundu.

– “Tüm ilişkilerde olduğu gibi enerji ilişkilerinin de kavşağındayız”

Tarihe bakıldığında da dönemin büyük küresel güçleri olan Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya İmparatorluğu’nun aynı ilişkiyi sürdürdüğünün görüleceğini vurgulayan Çelik, “Tarihsel zorunluluklar kadar bugünün dünyasının gerçekleri de Türkiye-Rusya arasındaki ilişkinin hem yoğun olmasını hem çok sıkı olmasını hem de çok iyi olmasını gerektiriyor. Avrupa Birliği çevrelerinden gelen ‘Türkiye bir eksen kayması mı içinde?’ şeklindeki tutum kuşkusuz anlamlı bir tutum değil. Tam tersi kendi eksiklikleriyle yüzleşmek yerine böyle bir suçlamada bulunuyorlar.” ifadesini kullandı.

Türkiye’nin çok yönlü ve çok boyutlu dış politika sürdürmek zorunda olduğunu belirten Çelik, “Hiç kimse bize herhangi bir ilişkimizin diğerinin alternatifi olup olmadığını sormamalı. Hepsi birbirinin tamamlayıcısı olarak gündeme gelen ilişkiler.” dedi.

AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretine paralel olarak daha önce iptal edilen Güney Akım projesini gündeme getirmesine ilişkin haberlere değinen Çelik, şöyle devam etti:

“Junker’ın Güney Akım projesini gündeme getirmesini şu anda yapılan stratejik Rusya ziyaretinde Türkiye’nin elini zayıflatmak şeklinde okuyorlar. Bu yoruma katılıyoruz, katılmıyoruz bu ayrı bir mesele ama şu kesin bir gerçek: Biz Türkiye olarak burada bu coğrafyada jeopolitik olarak reel-politik olarak nasıl bütün ilişkilerin kavşağındaysak, aynı şekilde enerji ilişkilerinin de diğer ilişkilerin de kavşağındayız. Dolayısıyla Türkiye’yi by-pass edecek, Türkiye’yi devre dışı bırakacak herhangi bir siyasi ilişki, uluslararası ilişki ya da herhangi bir enerji ilişkisi bunu yapan ülkenin vizyonsuzluğu manasına gelir.”

Çelik, Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin sürmesinin AB ile ilişkilerinin zaafa uğraması anlamına gelmediğini kaydetti.

– “Avrupa, göç krizini Türkiye olmadan yönetemeyecekti”

Bakan Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Vize muafiyeti olmazsa geri kabul olmayacak” şeklindeki açıklamasının hatırlatılması üzerine, Türkiye’nin bu mesajla tutumunu AB’ye net şekilde ilettiğini söyledi.

Türkiye’nin, AB tarihindeki en büyük kriz olan göç krizini yönettiğini vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Avrupa’daki aşırı sağ, bu göçmen kirizini kullanarak yeni bir aşırı sağ dalga, yabancı düşmanı dalga, islamofobik dalga, hatta faşizm dalgası üretmeye çalışıyordu. Türkiye bu enstrümanı aldı. Bir günde 7 bin kişi geçerken Akdeniz’den, bire bir anlaşmasını kastederek söylüyorum, bu sayı 50’ye, 40’a, 30’a düştü. Demek ki AB, başına gelen böyle büyük bir krizi Türkiye olmadan yönetemeyecekti. Avusturya Başbakanı’nın, Avusturya Dışişleri Bakanı’nın ‘Biz Türkiye’ye bu anlaşmaları feshedelim ve kendi başımızın çaresine bakalım, sınırlarımız koruyalım’ gibi bir yaklaşımda bulunması hiçbir şekilde işlemeyecek bir şeydir. Bu, olayın mahiyetini kavramamak anlamına gelir.”

– “Suriye krizi devam ettiği müddetçe göçmen krizi de sürer”

Bakan Çelik, “Türkiye’nin AB’ye ‘Şu tarih itibarıyla vatandaşlarımıza vize muafiyeti uygulanmayacaksa geri kabul anlaşmasını feshettim’ diyebileceği bir tarih var mı?” sorusuna, “Bazı siyasetçiler şöyle düşünebilirler: ‘Nasılsa bire bir anlaşması işliyor, bir müddet sonra da yaz dönemi geçecektir.’ Eğer bu şekilde ‘Biz Türkiye’yi idare edelim’ gibi bir yaklaşım üretirlerse bu fevkalede yanlış olur.” yanıtını verdi.

Suriye krizi devam ettiği müddetçe göçmen krizinin de süreceğini vurgulayan Çelik, bu süreçte siyasilerin yaptığı açıklamaları işaret ederek, “Burda ilkeli davranmıyorlar. Açıkça da söylüyorlar, ‘Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin, ondan sonra bakarız.” Hayır, öyle ‘Bakarız’ ile olmaz bu iş. Bize ‘Şu tarihte vize muafiyeti sağlanacaktır.’ diye net bir tarih verilmezse biz geri kabul anlaşmasını uygulamayacağız.” dedi.

Türkiye’nin kimseyi tehdit etmediğini vurgulayan Çelik, “Tehdit ve şantaj gibi kelimelerden bahsedenler bu kelimelerin ne manaya geldiğini görmek istiyorlarsa bazı AB yetkililerinin yaptığı açıklamalara baksınlar.” ifadesini kullandı.

Türkiye-AB müzakerelerinin karşılıklı olduğuna işaret eden Çelik, sürecin saygı ve eşitliğe dayanması gerektiğinin altını çizdi.

– AB’nin terör yasasını değiştirin talebi

Bakan Çelik, AB’nin terör yasasında değişiklik yapılması talebine ilişkin bu konuda bir standart olmadığını, her ülkenin farklı farklı terör yasalarına sahip olduğunu anımsatarak, “Ayrıca 50 tane ülkenin oluşturduğu koalisyon DAEŞ’le mücadele edemezken biz sınırımızda mücadele ediyoruz.” diye konuştu.

El Kaide, DAEŞ ve FETÖ’yü, dünyayı tehdit eden en tehlikeli üç terör örgütü olarak sıralayan Çelik, Türkiye’nin bu üç terör yapılanmasının da doğrudan hedefi halinde olduğunu söyledi.

Asker üniforması giymiş bir takım katillerle devlete karşı darbe teşebbüsünün yaşandığını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:

“Bu aşamada bize ‘Terör yasasını değiştirin.’ denmesi aslında Avrupa’nın kendi güvenliğini de riske atması demektir. Dolayısıyla ilerde yapılacak şeylerle ilgili olarak Avrupa Konseyi’yle bir mutabakata varılır ama bugün itibarıyla vize muafiyeti tarihinin verilmesi lazım. Bu zaten haziranda olacaktı. Bunun çok uzamasının herhangi bir manası da yok.”

– “Sapık bir dini anlayış temelinde Türkiye’de askeri bir diktatörlük kuracaklardı”

Bakan Çelik, FETÖ’nün dünyadaki pek çok yapının sentezi biçiminde, çok tehlikeli bir örgüt olduğunu söyleyerek, PKK, El Kaide ve DAEŞ’ten farklı olarak FETÖ’nün bütün toplumsal hücrelerde kripto elemanlar ve farklı kimlikler altında bulunabileceğine dikkati çekti.

Basketbolcu Enes Kanter’in soyadını “Gülen” olarak değiştirmesine ve FETÖ elebaşı Fetullah Gülen için kullandığı ifadelere ilişkin Çelik, “Bunun altını çiziyorum: Buna psikiyatristlerin ve ilahiyatçıların bakması lazım. Benim bilebildiğim kadarıyla Fetullah Gülen için kullandığı ifadelerin bazılarını Müslümanlar sadece Allah için kullanırlar. Bazılarını da sadece peygamberimiz için kullanırlar.” dedi.

FETÖ içinde Müslümanlığın sapkın bir yorumunun ötesinde teröre bulaşmış bir din anlayışının görüldüğünü dile getiren Çelik, “Sapık bir dini anlayış temelinde Türkiye’de bir askeri diktatörlük kuracaktı bunlar. Hem rejimin laik karakterini hem hukuk devletini hem demokratik karakterini ortadan kaldıracaklardı.” diye konuştu.

– Savunma alanında yapılan düzenlemeler

Çelik, Türk Silahlı Kuvvetler (TSK) içinde yapılan düzenlemelerin örgütün devlet içindeki gücünü minimize edip etmediğine ilişkin soru üzerine, örgütün gücünü azaltmanın öncelikli ve acil olduğunu bildirdi.

Düzenlemeleri eleştiren bazı emekli komutanlara ilişkin Çelik, “Sanki bizde hiç askeri darbe olmamış gibi konuşuyorlar. 1960’tan beri Türkiye askeri darbelerden kafasını kaldıramıyor.” dedi.

Çelik, TSK’nın darbeci olarak yaftalanmasının yanlış bir tutum olacağını ama TSK’nın da kurumsal kapasitesinin kendi içinden çıkan darbe girişimini engelleyemediğini vurguladı.

Yapılan düzenlemelerle ordunun kurumsal kapasitesinin güçlendirildiğinin altını çizen Çelik, hiyerarşik dizilen komutanların oluşturduğu ordu modelinin eskide kalmış olduğunu söyledi.

Çelik, silahlı kuvvetlerin sivil denetim altında olması gerektiğini vurgulayarak, bu kararların kısa zamanda alınmadığını, dünyada yıllardır konuşulduğunu, emir komuta zincirinin bozulmayacağını sözlerine ekledi.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?