“2. Abdülhamid, başarılı bir kriz yönetimi uyguladı”

İSTANBUL (AA) – SEMRA ORKAN – İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cezmi Eraslan, sömürgeleştirecek yeni topraklar arayan Batılı devletlerin yöneldiği coğrafyaların başında Osmanlı’nın geldiğini belirterek, “2. Abdülhamid, bu durumu idare etmesini bilmiştir. Başarılı bir kriz yönetimi uyguladı. Halifelik kavramını İslam dünyası ilişkilerinde son derece başarılı kullandı.” dedi.

Prof. Dr. Eraslan, 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin 107. yıl dönümü nedeniyle AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

2. Abdülhamid’in tahta geçtiği yıllarda gerek bölge gerek dünya siyaset tarihinde birçok değişim ve dönüşümün yaşandığını, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin şark meselesini halletme konusunda uzlaştığını anlatan Eraslan, 2. Abdülhamid’in, büyük devletlerin paylaşım hesapları içinde Osmanlı’yı 33 yıl yönettiğini vurguladı.

Eraslan, Osmanlıcılık politikasının uygulanmasının mümkün olmadığını gören Abdülhamid’in İslam unsurunu merkezine alan bir siyaset uyguladığını aktararak, 2. Abdülhamid’in, o günün şartları içinde devleti bölünmekten korumayı amaçladığına dikkati çekti.

Osmanlı padişahı 2. Abdülhamid’in, dış güçlerin kışkırtmasıyla yükselen milletçilik kavramına karşılık ortak paydanın ancak panislamizm olacağına karar verdiğini dile getirdi.

Panislamizm fikrinin yanı sıra Almanya’yı da yanında tutmayı başaran 2. Abdülhamid’in, Avrupa’nın “hasta adam” olarak nitelediği Osmanlı’nın emperyalist devletler tarafından pay edilme sürecini olabildiğince geciktirdiğini aktaran Eraslan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sömürgeleştirecek yeni topraklar arayan Batılı devletlerin o dönemde yöneldiği coğrafyaların başında Osmanlı geliyordu. 2. Abdülhamid, bu durumu idare etmesini bilmiştir. Başarılı bir kriz yönetimi uyguladı. Halifelik kavramını, İslam dünyası ile ilişkilerde son derece başarılı kullanmıştır. Gerektiğinde Batılı devletlere İslam devleti potansiyeli ile tehdit olabileceği düşüncesini de empoze etmiştir. Bu şekilde Osmanlı’nın doğruca karşıya alınmaması gereken bir devlet olduğu kanaati yaratmıştır. Abdülhamid, bunu bir pazarlık kozu olarak kullanmıştır. Hilafet gücünü kullanarak bir manada devletin ömrünü uzatmayı başarmıştır.”

– “Ermeni mevzusunda da başarılı bir politika takip etmiştir”

Prof. Dr. Eraslan, 2. Abdülhamid’in istibdat uygulaması ve Ermeni ayaklanmalarını önlemek konusunda uyguladığı yöntemler nedeniyle düşmanlarınca “Kızıl Sultan” olarak nitelendirildiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“2. Abdülhamid, Ermeni mevzusunda da son derece basiretli ve başarılı bir politika takip etmiştir. Katliam yaptırdığını söylemek ciddi manada haksızlıktır. Abdülhamid, toplumun kabiliyetine göre din, dil, ırk ayrımı yapmadan değerlendiren Osmanlı düşüncesinin en kudretli adamıdır. Abdülhamid’in son üç Hazine-i Hassa Nazırı Ermeni’dir yani Ermenilere karşı bir düşmanlığı yoktur. Ancak Doğu’daki isyanlar nedeniyle birtakım sıkıntılar söz konusudur. Çünkü Rusya burayı kullanma derdindedir. Rus ve Ermeni tahrikine karşı Hamidiye alaylarını oluşturarak, orada Kürtleri mobilize etmeyi başarmıştır. Devletini parçalanmaktan koruması nedeniyle bir devlet adamına Kızıl Sultan denecek ise evet kızıldır ama bugün dahi baksanız değildir. Ancak devletin uygulamalarına yönelik eleştirilere de çok müsamahalı olmadığını da biliyoruz. 20. yüzyılın başından bahsediyoruz. Bu dünyanın her yerinde böyleydi. O dönemin şartları itibarıyla Abdülhamid’in açtığı parlamentoda 50’ye 70’dir müslim-gayrimüslim oranı. 2. Abdülhamid, böylesi bir hoşgörüyü ortaya koyan bir anlayışa sahipti.”

Prof. Dr. Cezmi Eraslan, 2. Abdülhamid “Ulu Hakan” olarak nitelendirilirken “hiç hatası yokmuş” gibi bir imaj oluşturulmaya çalışıldığını ifade ederek, “Elbetteki yanlışları, eksiklikleri vardır ama sahip olduğu bürokrat kadrosu ve hareket alanı itibarıyla bakarsanız başarılı bir padişahtır. Bu Kızıl Sultan ya da diktatörlük eleştirisi o dönemin muhalefetinin söylemidir. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra gelen yönetim 2. Abdülhamid’e rahmet okutmuştur. Zira devlet hızla parçalanmaya doğru sürüklenmiştir. Bir çoğu milliyetçi ve iyi niyetli olan ittihatçılar, ülkenin parçalanmasını önlemek için 2. Abdülhamid’den daha fazla baskı uygulamaktan geri durmamışlardır.” diye konuştu.

2. Abdülhamid’in üzerine çok sorumluluk yüklendiğine ancak ayaklarının bastığı zeminin parça parça gitmeye başladığına işaret eden Eraslan, Abdülhamid için süreci kontrol etmenin bir mecburiyet halini aldığını kaydetti.

– “Her zaman karşı devletler için parayla yazı yazanlar oldu”

İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cezmi Eraslan, dünyanın her tarafında karşı devletler için parayla yazı yazan ve yazdıranlar olduğunun altını çizdi.

Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslümler üzerinden Batılı devletlerin Osmanlı’da operasyon yaptığı bir dönem olduğunu anlatan Eraslan, şunları aktardı:

“Böyle bir noktada basını kontrol etmek bir mecburiyettir. Hürriyet olamalıdır ama bunun da bir sınırı vardır. Devletin yıkılması yönünde kullanıldığında devlet buna müdahale eder. Bu 19. asrın sonu da olsa böyledir, 21. asrın başı da olsa böyledir. Devletlerin kendi varlıklarını muhafaza etme konusunda bir reaksiyon göstermeleri, eşyanın tabiatı gereğidir. Bunda ölçüyü kaçırmamak da esastır. Muhaliflerinize bunu istismar edecek fırsatı vermemek gerekir. O dönemde ülkeye girmesi yasaklanan yayınlar olmuştur. Amcası ve ağabeyinin tahta geçme sırasında yaşanan entrikalar nedeniyle 2. Abdülhamid’de bir evham oluşmuştur. Oluşmaması mümkün değildir. Bunu istismar eden çevreler olmuştur. O dönemde jurnal olayları da olmuştur ama 2. Abdülhamid, bu jurnallerin hepsine de itibar etmemiştir. Güvendiği adamların uyarılarına kulak vermiştir. Yoksa her gönderilen habere itibar edip, ortalığı alt üst etmemiştir.”

– “İbre tersine döndü”

Cezmi Eraslan, 1990’lara kadar Türkiye’de en fazla eleştirilen padişahın 2. Abdülhamid olduğunu dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

“Çünkü Osmanlı’nın son muktedir padişahıydı. O yüzden Osmanlı’ya vurmak adına Abdülhamid öne çıkarıldı ve eleştirildi. Ancak son zamanlarda ibre tersine döndü. Bu defa dini, siyasi ve idari manada insanüstü bir varlık olarak aktarılma ve böyle bir algı oluşturulmaya başlandı. Önceki nasıl hatalı ise bugün de böyle hatalıdır. Abdülhamid, Osmanlı tarihinde eğitim alanında en büyük hamlelerin yapıldığı devlet adamıdır. Büyük bir devlet adamıdır ama eksikleri, yanlışları, hataları da söz konusudur. Abdülhamid, bir insan, devlet adamı ve elindeki imkanlar dahilinde değerlendirilmelidir. Tarihtekileri insanüstü varlıklar konumuna getirdiğiniz zaman bundan öncelikle o kişinin şahsı, sonra da onu ululayan toplum kesimleri zarar görüyor. Bu cumhuriyetin ilk dönemlerinde de vardı, bugün de var maalesef. Bu durum, bu toprakların genel bir karakteristiği sanırım. Bunu aşmamız gerektiğini düşünüyorum.”

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?