Yeni yasama yılı başladı

TBMM (AA) – Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin ilk paketinin hazırlıklarının tamamlandığını belirterek, "Böylesine önemli bir konunun, Meclis’te mümkün olan en geniş uzlaşmayla tartışılması ve kabul edilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Daha çok hak ve özgürlükleri genişletmeyi amaçlayan hususları içeren bu paketi yenileri takip edecektir. Gerek komisyonlarda, gerekse genel kurulda bu reform paketlerinin yapıcı bir anlayışla tartışılacağını umut ediyoruz." dedi.

Erdoğan, 27. Dönem 3. Yasama Yılı açılışında TBMM Genel Kurulunda milletvekillerine hitap etti.

Geçen hafta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda, adalet teması etrafında dünya meselelerinin kapsamlı bir değerlendirmesini yaptıklarını anımsatan Erdoğan, BM sistemi başta olmak üzere, her alanda adaleti savunurken, Türkiye'nin bu konuda geride kalmasını kabul edemeyeceklerini belirtti.

Bunun için Nisan ayında kamuoyuyla paylaştıkları Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin ilk paketinin hazırlıklarının tamamlandığını anlatan Erdoğan, böylesine önemli bir konunun, Meclis'te mümkün olan en geniş uzlaşmayla tartışılması ve kabul edilmesinin önemli olduğunu düşündüklerini, bunun için ilk reform paketini tüm milletvekillerinin değerlendirmesine sunulduğunu ifade etti.

Erdoğan, şunları söyledi:

"Daha çok hak ve özgürlükleri genişletmeyi amaçlayan hususları içeren bu paketi yenileri de takip edecektir. Gerek komisyonlarda, gerekse genel kurulda bu reform paketlerinin yapıcı bir anlayışla tartışılacağını umut ediyorum. Yargı Yılı açılışında da belirttiğim gibi, hukuk başkadır, adalet başkadır. Meclis'in görevi, adaletin tesisine imkan sağlamak için en ideal hukuk düzenlemelerini yapmaktır. Kendimiz ve tüm insanlık için adalet peşinde koşarken, bunun çerçevesini oluşturan kanunlarımızı da sürekli geliştirmek zorundayız." diye konuştu.

– "Milletimizin bizden beklentisi uyum içinde çalışmamız"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendileri ve tüm insanlık için adalet peşinde koşarken, bunun çerçevesini oluşturan kanunların da sürekli geliştirilmesi gerektiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Anayasamıza göre devletin başı, yeni yönetim sistemimize göre de aynı zamanda yürütmenin sorumlusu olarak, yargı reformu çerçevesinde atılacak adımları tüm milletvekillerimizle birlikte gerçekleştirmeye önem veriyoruz. Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız olmaları, devletin başı olan Cumhurbaşkanı'nın öncülüğünde belirli amaçlar için iş birliği içinde çalışmalarına mani değildir. Elbette Cumhurbaşkanı, milletvekillerinin yerine geçip kanun çıkarmaya, hakimlerin yerine geçip hüküm vermeye kalkacak değildir."

Kuvvetler ayrılığının, demokrasinin özünü oluşturan güçlerin çatışması değil, makul bir denge içinde aynı hedefler doğrultusunda faaliyetlerini yürütmeleri anlamına geldiğini vurgulayan Erdoğan, bu anlayışla Anayasa'nın verdiği göreve uygun şekilde tüm kurumların ahenk içinde çalışmalarını temin gayesiyle çaba gösterdiklerini anlattı.

Erdoğan, şöyle konuştu:

"İdeolojik saplantılar ve günlük siyasi çıkarlar uğruna bu dengeyi bozmaya yönelik söz ve eylemler içine girenler bize değil, ülkeye ve devlete zarar verdiklerini bilmelidirler. Milletimizin bizden beklentisinin de uyum içinde çalışmamız olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar millet iradesinin üstünlüğü dışındaki tüm yolları reddettim, aksi yöndeki her girişime karşı mücadele verdim. Vesayetin cezaevine attığı, darbecilerin hayatına kast ettiği bir siyaset ve devlet adamı olarak, başka bir yolu, yöntemi aklımdan dahi geçirmedim. Milletimize de dünyaya da sözümüzü, öyle kapalı kapılar ardında değil, meydanlarda, kürsülerde, ekranlarda söylemeye devam edeceğiz."

– "Deprem değil bina öldürür"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta İstanbul'da yaşanan 5,8 büyüklüğündeki depremin, karşı karşıya bulunulan tehlikeyi bir kez daha hatırlattığını vurguladı.

Anadolu coğrafyasının, binlerce yıldır çok ciddi depremlerle sarsılan, yıkımlar ve acılar yaşayan bir yer olduğuna değinen Erdoğan, Türkiye'nin yüzde 70'inin birinci veya ikinci derece deprem bölgesi olduğunu anlattı.

Türkiye nüfusunun ve sanayi tesislerinin dörtte üçünün, birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde yer aldığına işaret eden Erdoğan, 1999 yılında yaşanan İstanbul, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu'da çok ciddi yıkımlara, can kayıplarına yol açan depremlerin görüntülerinin hafızalarda tüm canlılığıyla durduğunu söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde, 2010 yılındaki Meclis Araştırma Komisyonu rakamlarına göre 18 bin 373 canımızı kaybettik. Aynı şekilde; 2011 yılında Van'da, 2003 yılında Bingöl'de, 1998 yılında Adana'da, 1992 yılında Erzincan'da, 1983 yılında Erzurum'da, 1976 yılında Çaldıran'da, 1975 yılında Lice'de, 1971 yılında yine Bingöl’de, 1970 yılında Gediz'de yaşanan depremleri de son 50 yılın büyük acıları olarak hatırlıyoruz. Bu depremlerde de on binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yüz binlercesi yaralanmıştır. 'Deprem değil bina öldürür.' gerçeği, her depremde bir kez daha yüzümüze adeta şamar gibi inmiştir."

– "Yaklaşık 1,5 milyon acil dönüşüm bekleyen yapı var"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de inşaat faaliyetlerinin çok uzun yıllar boyunca, sadece estetik ve diğer unsurlar değil, afet faktörü de gözetilmeden özensiz bir şekilde yürütüldüğünü kaydetti.

Hükümete geldikten sonra bu konuyu öncelikleri arasına aldıklarını belirten Erdoğan, TOKİ öncülüğünde projelerle, Türkiye'de ilk defa sistematik ve yaygın bir depreme dayanaklı yapı stoku oluşturmaya başladıklarını anlattı.

Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Şu ana kadar TOKİ vasıtasıyla, 4 milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı 850 bin güvenli konutu tamamlayıp sahiplerine teslim ettik. Bununla kalmadık, belediyelerimizle birlikte ülke genelinde 6,7 milyon yapının çeşitli derecelerde dönüşümünü hedefleyen bir sürece girdik. Bugüne kadar 1 milyon 112 bin yapının dönüşümünü başlattık, önemli bir kısmını da bitirdik. Ayrıca projeden malzemeye ve yapı denetimine kadar, inşaat sürecine ilişkin tüm alanlarda standartları, depreme göre yeniledik, geliştirdik. Böylece, özel sektörün yaptıklarıyla birlikte, 35 milyon vatandaşımızın güvenli evlerde yaşayabilmesini sağlayan bir dönüşümü gerçekleştirmiş olduk. Şimdi önümüzde yaklaşık 1,5 milyon acil dönüşüm bekleyen yapı var. Her yıl 300 bin konutu devlet ve özel sektör olarak inşa ederek, 5 yılda da bu acil dönüştürülmesi gereken yapıları yenilemeyi planlıyoruz."

Kentsel dönüşüm projelerinin hızlı, yerinde ve gönüllülük esasına göre yürütülmesinin şart olduğunu vurgulayan Erdoğan, diğer taraftan pek çok farklı kurum tarafından yürütülen ve koordinasyon eksikliği sebebiyle imkanların boşa harcanmasına sebep olan afet yönetimi sistemini de baştan sona değiştirdiklerini aktardı.

– "Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna inanıyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de bugün depremden sele, yangından heyelana kadar tüm afet çalışmalarının, 2009 yılında kurdukları Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından sevk ve idare edildiğini, ayrıca sığınmacılara geçici barınma hizmeti verilmesi ile sınırlar dışındaki afetlere müdahale çalışmalarının da AFAD'ın sorumluluğu altında olduğunu belirtti.

Hem kriz, hem de risk yönetimini birlikte yürüten bir sistemle, 81 ilin tamamında afetlere karşı hazırlık yapıldığını ve müdahalede bulunulduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kızılay başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşu mahiyetindeki yardım ve müdahale birimleri de, bu kurumumuz tarafından koordine ediliyor. Bir yandan afet risklerinden arındırılmış yerleşim yerleri inşa etme, diğer yandan afet öncesi bilinçlendirme ve afet sonrası yardım çalışmalarıyla ilgili güçlü bir kurumsal altyapı oluşturmuş bulunuyoruz. Henüz istediğimiz seviyeye ulaşamadığımız bir gerçek olmakla birlikte, bugün Türkiye'nin 17 yıl öncesine göre afetlere daha hazırlıklı olduğu bir gerçektir. Geçtiğimiz hafta yaşanan deprem bize, bu yöndeki çalışmalarımızı hızlandırmamız ve yaygınlaştırmamız gerektiğini göstermiştir. Biz, bu doğrultuda üzerimize düşenleri kararlılıkla yapmaya devam edeceğiz. Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna ve bu şekilde konuşulması, tartışılması, çalışılması gerektiğine inanıyoruz. Aksi yöndeki her tavır ve beyan, hiç kimseye, ülkemize zarar vermekten başka fayda sağlamayacaktır. Rabbim ülkemizi her türlü tabii afetten muhafaza etsin."

Erdoğan, sözlerini, TBMM'nin 27. Dönem 3. Yasama Yılı'nın hayırlı olması temennisi ve milletvekillerine başarı dilekleriyle tamamladı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının ardından, kabul edilen Danışma Kurulu önerisiyle birleşimi yarın saat 14.00'te toplanmak üzere kapattı.

(Bitti)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?