Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu

İSTANBUL (AA) – Eski Portekiz Avrupa Bakanı Bruno Maçaes, “(15 Temmuz) Darbe girişiminde uluslararası, kişisel ve iktidar arayışı da vardı. Gülen hareketi de çok iyi biliyordu ki o gece hareket etmeseydi fırsatı tamamen kaçırmış olacaktı.” dedi.

Maçaes, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) düzenlediği Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu kapsamında gerçekleştirilen ve Insight Turkey Dergisi Editörü Muhittin Ataman’ın moderatörlüğündeki “15 Temmuz Darbe Girişiminin Uluslararası Etkileri” oturumunda yaptığı konuşmada, 15 Temmuz darbe girişiminin sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir durum olmadığını söyledi.

Darbe girişiminde Gülen hareketi ile devlet arasında çok ciddi bir çatışma olduğunu kaydeden Maçaes, “Avrupa’da bunu anlatmak çok güç. Darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye çok daha farklı olacaktı. Bugünden daha farklı bir dünyada olacaktık.” diye konuştu.

Dünya genelinde çok büyük değişimlerin yaşandığını anlatan Maçaes, “Darbe girişiminde uluslararası, kişisel ve iktidar arayışı da vardı. Gülen hareketi de çok iyi biliyordu ki o gece hareket etmeseydi fırsatı tamamen kaçırmış olacaktı. Türkiye’de satranç tahtasında uluslararası bir oyuncu gibi, vezir gibiydi. Türkiye dünyadaki yerini çok iyi düşünüyor. Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile çok yakın kalabiliyor.” ifadelerini kullandı.

Demokrasi kavramının bütün ülkelerde zayıfladığını aktaran Maçaes, darbe girişimine ilişkin Avrupa ülkelerinin bakış açısını şöyle yorumladı:

“180 derece farklı bir bakış açısı var. Bunlar çok önemli gelişmeler. Ortak bir görüş paylaşmak da çok meşakkatli. Tarihi hatırlatan herkesin kendi dini ve medeni görüşlerini önemsediği bir dünya düzenine dönüş yapmaktayız. Bu düzende ‘sadece bir görüş egemen olacak’ diyemeyiz. Hep birlikte barış içinde yaşamak zorundayız.”

– “Darbe taraftarları toplumu iyi anlayamadı”

Ege Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Beril Dedeoğlu ise tüm darbelerin bir süreç olarak algılanması gerektiğini, “oldu, bitti” şeklinde algılanmaması gerektiğini söyledi.

Ülke olarak birçok darbeye şahit olunduğunu anımsatan Dedeoğlu, 2010’dan günümüze kadar darbe girişiminde bulunan kesimlerin Türkiye ile ilgili dış dünyada yaptığı kamuoyunun aslında Türkiye’nin Avrupa değerlerinden uzaklaştığı yönünde bir algı olduğuna dikkati çekti.

Dedeoğlu, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin konumu başka bir yere kayıyor iddiasıyla eski haline getirme arayışı vardı. ‘Küresel meşruiyet arayışlarında büyük ölçüde Rusya’ya kayıyordu, İslam’a kayıyordu, oraya buraya kayıyordu. Biz dokunduk, eski haline getirdik.’ söylemi var. Dünyadaki karşılık aranma biçimi de genel olarak bu temalar üzerinden gitti. 15 Temmuz darbe girişiminden önceki darbelerde meşruiyet arayışı genelde iç kamuoyunda yapılırdı. 15 Temmuz’da ise iç kamuoyunda bir meşruiyet arayışına girilmemiş, tam tersine dış dünyada bir meşruiyet arayışı sistematik olarak kullanılmıştı.”

Türkiye’nin Doğu Akdeniz jeopolitiğindeki son 7-8 yıl içinde uygulamakta olduğu siyasetin bazılarının hiç hoşuna gitmediğini dile getiren Dedeoğlu, “Niye Türkiye ile iş birliği yapmak yerine Türkiye’yi baypaslayarak bir iş yapmak tercih edilmiş’ diye sormak gerekir. Çünkü darbe girişimini uluslararası alanda destekleyen kesimler varsa bu Türkile’nin baypaslanması anlamına gelir. Bu şekilde baktığımızda Türkiye ile ilişkinin maliyetinin yüksek olduğunu anlıyoruz. Bu maliyete katlanmak yerine Türkiye’yi baypaslamanın çok daha pratik bir sonucu olacağı var sayılmış.” değerlendirmesinde bulundu.

15 Temmuz’da darbe taraftarlarının toplumu iyi anlayamadığına işaret eden Dedeoğlu, “Daha önceki darbelerde kurumlar toplumu dizayn ediyordu. Bu kez darbe yapması için aracı olan örgüt, bu kurumların içine yerleşmiş vaziyetteydi. Yani toplum ince ince aslında bu yerleşimle yan yana, birlikte yaşadı. Bunun sinyallerini hissetti, gördü belki anlamlandıramadı ama izleri takip etti.” şeklinde konuştu.

– Türk halkının aldığı destek ya da dayanışma beklenen düzeyde gerçekleşmedi”

Katar Hamad bin Khalifa Üniversitesi Öğretim Üyesi Emad Shahin ise Orta Doğu’da statüko yanlıları ve değişimciler arasında bir mücadelenin olduğunu söyledi.

2011 yılında başlayan “Arap Baharı”yla Orta Doğu’da siyasi, toplumsal değişikliklerin yaşandığını ve hatta siyasi haritaların bile değiştiğini dile getiren Shahin, mücadelenin temel amacının ise statükonun korunması olduğunu belirtti. Shahin, 15 Temmuz darbe girişiminin de statükoyu koruma girişimi olduğunu aktardı.

Arap dünyasının 15 Temmuz darbe girişimini nasıl okuduğu konusuna da değinen Shahin, şunları kaydetti:

“Arap dünyasını özellikle büyük devletleri düşündüğümüzde mesela Mısır, darbeyi nasıl algıladılar? Mesela liberaller ya da laik camianın hepsi bunu kollarını açarak karşıladılar. Laik bir darbe olarak düşünüldü, sonucunda ‘spesifik bir model yıkılacak, bunun yerine başka bir yapı gelecek’ diye düşünüldü ve bu aslında karşı devrimin başarısı olarak da düşünülecekti. Orta Doğu perspektifinde, statüko ile değişim yanlıları arasında bir mücadele olarak açıklayabiliriz, batı hegemonyasından uzaklaşmak olarak açıklayabiliriz.”

Şansölye Gerhard Schröder’in eski Dış Politika ve Güvenlik Danışmanı Bernd Mützelburg da “15 Temmuz darbe girişimine batı dünyası destek verdi” eleştirilerini yanıtladı.

“Batı Dünyası” diye toptan bir tanımlama yapmanın yanlış olduğunu belirten Mützelburg, “Mesela ben Şansölye Gerhard Schröder’le çalışırken Almanya ile ABD’nin Irak’la ilgili görüşleri farklıydı. O yüzden ‘Batı Dünyası’ diye bir genelleme yapmamak lazım. Tabi ki farklı görüşler var. ABD ile AB arasında, AB üyesi ülkeleri arasında çok ciddi görüş farklılıkları var. Tabi ki insanlar, 15 Temmuz darbe girişiminin uluslararası toplumu nasıl etkilediğini inceliyor.” ifadelerini kullandı.

Mützelburg, Türkiye’nin darbe girişiminden sonra batı devletlerinden beklediği dayanışmanın beklenen düzeyde gerçekleşmediğini, kızmalarının haklı olduğunu söyleyerek, Türkiye-Almanya ilişkilerine dair şunları söyledi:

“Ortak çıkarlarımızın sayısı çok fazla, global bazı zorlukları birlikte aşmak zorundayız ve pek çok açıdan birbirimize bağımlı olan ülkeleriz. O yüzden güvene dayalı bir ortaklık bizim için önemli. NATO’dan bahsetmiyorum bile. Avrupa Birliği içinde Türk-Alman ilişkilerinin kesinlikle devam etmesi lazım. Birtakım yanlış anlaşılmalar olabilir ama bence konuşarak bu sorunları aşabiliriz.15 Temmuz darbe girişiminde batının yarattığı birtakım reaksiyonlar var. Türk halkının ve hükümetin sinirlendiğini biliyoruz. Haklılar. FETÖ’cülerin darbeyle bir alakaları vardı. Bu zaten çok açık. Türk halkının, hükümetinin batı devletlerinden aldığı destek ya da dayanışma tabi ki beklenen düzeyde gerçekleşmedi.”

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?