TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı

ANKARA (AA) – Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Cansen Başaran-Symes, “Özel sektörün döviz borcunu halen döndürebildiğini biliyoruz ancak bu durumun devam edebilmesi bize hayli güç görünüyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin de bu dalgalanmalardan ciddi hasar gördüğünü biliyoruz” dedi.

Başaran-Symes, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Adana Aladağ’daki öğrenci yurdu yangınında hayatlarını kaybeden kız çocukları için derin acı duyduğunu söyledi.

Bundan 1 yıl önce Diyarbakır Kulp’ta benzer bir facia yaşandığını dile getiren Başaran-Symes, “Sayın Başbakan’ım, bu facialara sebep olan ihmallerin ivedilikle saptanmasını bekliyoruz. Tüm yurtlarda devletin üzerine düşen denetimlerin en etkili şekilde yapıldıktan sonra sorumluların suçlarının cezasını çekeceklerinden emin olmak istediğimizi belirtmek istiyorum.” diye konuştu.

Bu yılın dünya ve Türkiye’de alışılmışın dışında gelişmelerle geçtiğini ifade eden Başaran-Symes, bilinen ve alışılan bir dünyanın hızla ve bilinmeyen bir yöne değiştiğine tanıklık edildiğini belirtti. Başaran-Symes, Türkiye’de de yılın ilk yarısındaki çalkantıların ardından 15 Temmuz’daki darbe girişiminin yarattığı derin travmanın herkesi sarstığını vurguladı.

Başaran-Symes, yaklaşık 4 aydır olağanüstü hal (OHAL) düzeninde ve gerçekten olağanüstü şartlar ve gelişmeler içerisinde yaşandığına işaret ederek, bir yandan günün işlerini yapmaya çalışırken diğer yandan belirsizliklerle dolu bir gelecekte ülkenin girdaba kapılmaması, kalkınma ve uygarlık yarışında atılım yapabilmesi için neler gerektiğini düşündüklerini söyledi.

Hak ve özgürlükleri pek önemsemeyen kuralları ve kurumları hiçe sayan öfkeli bir popülizmin demokratik ülkeleri etkisi altına aldığını ifade eden Başaran-Symes, Türkiye’de ise büyük heyecanlarla başlayan AB üyelik müzakerelerinin fiilen durduğunu belirtti. Başaran-Symes, şöyle konuştu:

“Bu durum 200 yıllık modernleşme tarihimizin sorgulanmasına hatta bu yoldan dönülmesinin savunulmasına yol açıyor. Batı’nın krizi, ‘insanlığın büyük mücadeleler sonucunda elde ettiği evrensel değerlerin krizi’ diye adlandırıldığına tanık oluyoruz. Evrensel kabul görmüş yani Batı’da vücut bulan şekliyle hukukun üstünlüğü, mülkiyet ve birey hak ve özgürlüklerinin korunma altında olması gibi ilkelerin reddi ya da küçümsenmesi için bu kriz asla bir gerekçe olamaz.”

İş dünyasının temsilcileri olarak sıkıntılarını tüm açıklığı ile Başbakan Binali Yıldırım ile paylaşmak istediklerini dile getiren Başaran-Symes, şunları kaydetti:

“Tıkanmakta olan büyüme hızından, artan işsizlikten, eksilen güvenden, dünyadaki gelişmelerin ülkemiz ekonomisi üzerindeki etkilerinden ve elbette dolar karşısında son 2 ayda yüzde 15 civarında değer kaybına uğrayan paramızdan ve yol açacağı gelişmelerden bahsetmek zorundayım. Milletimizin refahı ve ülkemizin çağdaş dünyada ön sıralarda yer alması için çalışan kişi ve kişilerin temsil edilen bir kurum olmamızın bize bu sorumluluğu yüklediğine inanıyoruz. Sonuçta hepimiz ülkemizin potansiyeline ve geleceğine inanarak risk alıyoruz, vergilerin önemli bir bölümünü ödüyoruz, kayıtlı çalışanların yarısını istihdam ediyoruz. Markalarımızla dünya piyasalarındaki varlığımızla ülkemizi dışarıda da temsil ediyoruz. Çıkarlarımız ülkemizin gelişmesiyle birebir örtüştüğünden yapıcı eleştirilerimizle devletimize yardımcı olmak istiyoruz.

Hükümetimizin ekonomideki sıkıntıların üzerine eğildiğini biliyoruz. İş dünyası ile tesis edilen istişare, diyalog ve paylaşım ortamını faydalı ve önemli buluyoruz. Sayın Başbakan’ım, ekonomi konularında yatıştırıcı mesajlarınızı ve konunun üzerine ciddiyetle gidildiğini vurgulayan beyanlarınızı elbette dikkatle ve memnuniyetle izliyoruz. Ancak zamanın giderek daha kısıtlı hale geldiğini de görmemiz gerekiyor.”

Başaran-Symes, ekonomide bir daralmanın işaretlerinin ortaya çıkmaya başladığını, işsizliğin arttığını, sanayi üretiminin gerilediğini, yükselişe geçen faiz oranlarının baskısını daha fazla hissettiklerini ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Kurdaki hızlı yükseliş elbette yalnızca Türkiye’nin koşullarından kaynaklanmıyor. Dünyadaki akışla uyum içindeyiz ancak dünyada parası en fazla değer kaybeden ülkelerden biri olmamızın üzerinde düşünmeliyiz. Özel sektörün döviz borcunu halen döndürebildiğini biliyoruz ancak bu durumun devam edebilmesi bize hayli güç görünüyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin de bu dalgalanmalardan ciddi hasar gördüğünü biliyoruz. Vatandaş ortak hafızasında dövizdeki dalgalanmaları hep derin krizlerle özdeşleştiriyor. Bunun ötesinde ise ekonomideki sarsıntının giderek daha yavaş büyüyecek bir dünyada giderek yatırımların azalabileceği ve daha yavaş büyüyecek bir Türkiye’nin habercisi olduğunu da görmeliyiz. Eğer ekonominin işlemesini sağlayan koşulları, hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı, mülkiyet haklarına saygıyı, eriyen güveni iyileştiremezsek, korkarım yalnızca ekonomiye odaklı teknik çözümler yetersiz kalacaktır.”

(Sürecek)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?