TRT World Forum

İSTANBUL (AA) – Ürdün Kraliçesi Rania El Abdullah, “Mevcut durumu kabul etmeyi reddediyoruz ve böylelikle de değiştirmeyi başarıyoruz. İlerlemenin mümkün olduğunu defalarca kez kanıtladı insanoğlu, olağanüstü gelişmeler kaydetti ve bu ivme bizden yana. O halde neden burada duralım, neden bırakalım? Netice itibarıyla aşmamız gereken daha birçok güçlük mevcut. ” dedi.

Ürdün Kraliçesi Rania, Anadolu Ajansı'nın (AA) global iletişim ortağı olduğu, “Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek ” temasıyla Swiss Hotel The Bosphorus'ta düzenlenen TRT World Forum'un “Kriz Zamanlarında Küresel Vicdana İlham Olmak ” başlıklı oturumunda yaptığı konuşmada, Ürdün'ün Türkiye gibi karmaşadan kaynaklanan şok dalgalarını hissettiğini ve Türkiye'nin de sınırları içerisinde ağırladığı milyonlarca mülteciye verdiği taahhütleri sebatla karşıladığını söyledi.

Dünya görüşlerinin farklı olabileceğini ancak dünya için insanlığın çekirdeğini oluşturan “Herkes için barış, herkes için adalet, herkes için güvenlik ” arzusunun paylaşıldığını ifade eden Rania, şöyle devam etti:

“Bu ideallerin gerçekleştirilmesi, sürekli kararlı bir mücadele gerektirir. Tek başına hiçbir ulus, bunun altından kalkamaz. Ortak misyonumuz bir yandan da devam etmeli çünkü bocaladığımız zaman ilk bedeli ödeyenler, genelde yine masumlardır. Tıpkı Aylan Kurdi gibi. Cansız bedeni, Bodrum yakınlarında bir kumsalda bulunalı 3 yıl oldu. Suriye'deki savaşın zulmünden kaçmaya çabalarken, kardeşi ve annesiyle hayatlarını ne yazık ki kaybettiler. Ölümüyle kendisi 5,5 milyondan fazla Suriyeli mültecinin mücadelesinin bir sembolü haline geldi. Kısa bir süre boyunca bu manasız ölümün fotoğrafı, küresel mülteci krizinde bir dönüm noktası işlevi görecek gibi görünüyordu. Dünyayı savaşın gerçek bedeliyle ve küresel ataletin korkunç sonucuyla yüzleşmeye zorladı. Ancak yarattığı politik ve insani etki, kısa ömürlü oldu. Mülteci krizine yönelik endişe, bir kez daha ve neredeyse ortaya çıktığı kadar hızlı bir şekilde ortadan kayboldu. Akdeniz'de aynı tehlikeli yolculuğu yapmaya çalışan 10 binden fazla kişi, o zamandan bu yana boğularak hayatını kaybetti. Bir eylem çağrısı olmaktan ziyade bu kişilerin ölümü duymazdan gelindi ve fondaki bir gürültü muamelesi gördü. ”

Rania, geçen onlarca yıl boyunca uzmanların 24 saatlik haber döngüsündeki dehşet verici sahnelerinin insanları duyarsızlaştırdığı ve daha da duyarsızlaştıracağı uyarısı yaptığını aktararak, “Bugün bu endişelerin hemen hemen modası geçmiş görünüyor. Sürekli ekranlarımızda yayımlanan ve sosyal medya hesaplarımızda karşılaştığımız acı, ızdırap çeken insanların görüntüsü artık kaçınılmaz. Yerinden edilmiş kimselerin denizdeki ölümü, enkaz yığınları içerisinden çıkartılan kanlı çocuk görüntüleri, viran olmuş evler ve enkaz haline gelen mahallelere ilişkin haberlere alışmış durumdayız. Her gün bu acı görüntülerine tabi tutuluyoruz. Ta ki bir zamanlar acı verici olan görüntüler, zamanla acı vermeye son verene kadar. İsimler ve yüzler bulanıklaşıyor ve sefalet kalıcı hale geliyor. ” diye konuştu.

– “Tarih, çok daha farklı ve daha umutlu bir hikaye anlatıyor ”

Ürdün Kraliçesi Rania, insan doğasının temel özelliklerinden birinin, ihtiyaç sahiplerine yardım etme dürtüsü olduğunu dile getirerek, bireysel düzeyde yardım eli uzatma refleksinin çok etkili olabildiğini, ancak çok sık gerçekleşen toplu zulümler karşısında kararlılıkla hareket etmekte başarısız olunduğunu anlattı.

Çocuğunu toprağa veren bir annenin, dini inanışlarından dolayı hedef alınan bir ailenin veya kasıtlı olarak toprağa gömülen bir köyün hikayesi duyulduğunda insanların kalbinin parçalandığını ifade eden Rania, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şu ana kadar dünyanın çoğunluğu Myanmar'daki soykırıma duyarsız kaldı. Burada 25 bin Rohingya Müslümanı zalimce öldürüldü, 900 binden fazlası evlerinden edildi. Psikologlar bu olguyu ruhsal hissizleşme olarak tanımlıyor. Tek bir insanın çektiği eziyet, tarafımızdan trajedi olarak görülürken, etkilenen kimselerin sayısı artıkça bu trajedi dokunaklı etkisini yitirmeye başlıyor. Aslında bu durum kısmen bir koruyucu tedbir, kendimizi başkalarının acısından koruma ve izole etmenin bir yolu. Belki de harekete geçmenin önündeki en büyük engel, çaresizlik hissi. Birçok insan yapabileceği bir şey olmadığı fikrine kendini teslim ediyor. Kendilerine dünyayı iyileştirme çabalarının beyhude olduğu söyleniyor. Halbuki tarih, çok daha farklı ve daha umutlu bir hikaye anlatıyor bize. Haber başlıkları dünyanın sürekli daha az güvenli hale geldiğine inandırıyor bizi. Fakat eğilimler aksini gösteriyor. ”

Rania, dünyayı daha güvenli, daha kapsayıcı bir yer haline getirmede önemli yol katedildiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Sanayi Devrimi'nden önce tüm insan ölümlerinin yaklaşık yüzde 15'inin sorumlusu savaşlardı. 1900'ler itibarıyla bu oran yüzde 5'e düştü. Bugün ise sadece yüzde 1'ini oluşturuyor. Kalp hastalığı şu anda dünyanın önde gelen ölüm nedeniyken, şiddet ilk 10'da bile yer almıyor. Bir yandan da yaşam kalitesi iyileşiyor. 1990'dan bu yana yaklaşık 1,1 milyar insan aşırı yoksulluktan kurtulmayı başardı. Her zamankinden daha fazla sayıda insan, temiz suya, elektriğe ve tıbbi bakıma erişime sahip ve eşi görülmemiş şekilde yüzde 85'in üzerinde küresel okur yazarlık oranıyla çok daha eğitimliyiz. Mevcut durumu kabul etmeyi reddediyoruz ve böylelikle de değiştirmeyi başarıyoruz. İlerlemenin mümkün olduğunu defalarca kez kanıtladı insanoğlu, olağanüstü gelişmeler kaydetti ve bu ivme bizden yana. O halde neden burada duralım, neden bırakalım? Netice itibarıyla aşmamız gereken daha birçok güçlük mevcut. Dünya genelinde her 5 çocuktan biri okula gitmiyor ve bunların 15 milyondan fazlası tek başına Ortadoğu'da. Geçen yıl dünya çapında silahlı çatışmalarda 10 bin genç öldürüldü veya sakat kaldı. Her gün 44 bin insan evlerinden edilmekte. İnanılmaz şeyler başarabildiğimizi unuttuğumuz sürece, karşımızdaki ödev göz korkutucu olabilir. Bu kadar ilerlemişken asla vazgeçemeyiz. Mülteci kamplarındaki gazetecilere, doğal afetlerdeki ilk müdahale ekiplerine ve yardım görevlilerine sorun. Çaresizlik görüntülerinin gezegenimizin bir parçası olduğunu söyleyeceklerdir. Bu görüntüler bütün hikayeyi anlatmaya yetmez. Kararlılık, dayanıklılık, toplum, mutluluk… En karanlık yerde bile bırakın insanlık aydınlatsın. Kalp sızısının yanında kıymetini bilmemiz gereken bir hayat var. Şimdi bırakıp gitme zamanı değil. Kaybettiklerimizden dolayı umudumuzu yitirmek yerine, korumaya çalıştığımız masumiyet için savaşmalıyız. Bugün ve her günkü çetin görevimiz, ideallerimiz kaybetmeden dünyamızın acımasız gerçeklerine karşı koymamız ve kabul edilmeyeni reddetmede kararlı olmamızdır. ”

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?