Köln Merkez Camisine “Müslüman-Türk” damgası

İSTANBUL (AA) – EKREM KAFTAN/SEFA MUTLU – Nakkaş Semih İrteş, 2009’da temeli atılan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Köln Merkez Camisinin iç tezyinatının planlanması ve yapılışına ilişkin, “Mekanın içine Müslüman-Türk mührünü vurduk elhamdülillah. Geometrik tezyinata ülkemizde yeni bir üslup olarak çok değer veriliyor biliyorsunuz. Bizim klasik laleler, sümbüller, hatailerin haricinde sivil mimariye de uygun.” dedi.

DİTİB Köln Merkez Camisinin iç tezyinatının proje aşamasından tamamlanmasına kadar geçen sürede yapılan çalışmalar hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İrteş, sürecin 2015’te başladığını ve daha önce konuyla alakalı proje hazırladıklarını anlattı.

İrteş, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in kendilerinden proje istediğini de hatırlatarak, “Hüseyin Kutlu Bey’le beraber projeyi hazırladık. Köln’deki DİTİB şubesindeki görevlilerle bir araya geldik. Ön görüşmeler yaptık. Tamamen özgün bir mimari çalışma. Burası bir Alman mimarın çizdiği mimari proje, bir cami projesi. Zaten 10 senelik mesele. İlk defa bir Alman mimar cami projesi çizmiş. Özgün ve dünya çapında olabilecek bir proje. Ciddi bir proje. Literatüre geçebilecek düzeyde bir sistem.” diye konuştu.

Caminin tamamen özgün bir mimari olduğunu dile getiren İrteş, şöyle konuştu:

“Bir cami mimarisinin biçimselliğinden ziyade anlamıyla alakalı. Mesela bir mekan içinde insanları toplama diyebiliriz. Bizim Türk mimarisinde bir ana kubbe vardır ve ana kubbenin yan kanatları, yarım ve çeyrek kubbelerle mimari genişler. Bazen dikine doğru gider bazen yatayına doğru gider. Bunda yatayına doğru genişleyen bir mimari var. Orta mekanda bir kubbe olayı ve yanlarda yarım kubbe gibi değil, farklı kabuklar şeklinde. Bunda bizdeki gibi sütun ve kemerlerin üzerine oturma yok. Burada kabuklar sisteminde, betonarmenin verdiği taşıyıcılık sistemini en iyi şekilde heykel gibi yorumlamış.”

– Kabuk sistemi

Nakkaş İrteş, camide adeta “betondan sanat eseri” çıkarıldığını belirterek, “Kabuk sistemi özgün bir mimari. Kendisine göre düşündüğü bazı olaylar var. Bir cami kültürü ve medeniyeti içinde neler olur neler olmaz, herhalde bunları araştırmıştır. Çok fazla da yabancılık yok. Mesela caminin cümle kapısıyla kıble istikametinin aynı aksta oluşunu hissedebiliyoruz. Minber, kürsü, mahfil gibi unsurları, iç tezyinatı ve tefrişatı yapacak kişiye bırakmış. Dışarıdan bakınca cami olduğunu anlamak biraz zor tabii. Kubbe sistemi var ama anlamak zor. Başka bir mimari de olabilirdi.” değerlendirmesini yaptı.

Caminin mimarisinde yeni bir biçim ortaya konulduğunu aktaran İrteş, caminin kültürel manada yeni bir şey olduğunu anlattı.

İrteş, bu tür özgün mimarinin yeni üslup kazandırma açısından önemli olduğunu anlatarak, klasik mimaride yaptıkları sıva üzerine veya teknikler üzerine nakışları hiç düşünmediğini kaydetti.

– Hilalin içine Ayet’el Kürsi

İşe başlamadan önce mimarla görüştüklerini belirten İrteş, şöyle devam etti:

” ‘Bizim yapmamızı istediğimiz başka bir isteğiniz var mı?’ diye sorduk. Bazı istekleri oldu. Mesela caminin dışı, bizim taraklanmış küfeki taşı gibi betonu taraklamış. Adam içinde de farklı dokular istiyor. Dışının rengi grimsi ve kirli bir çimento rengi. İçinde de aynı tonları düşünüyor. Biz ona, ‘Bizim camimiz sizin dini yapılarınıza benzemez. Biz bazı fonksiyonlar koymak zorundayız ve bunların kendi üslubu içinde renk ve anlayışları vardır.’ dedik. Adam dışındaki doku gibi bir doku istiyor. ‘Biz bir kimlik koyacağız.’ dedik ve camiye uyabilecek ve İslam medeniyeti içindeki tezyinatı düşünerek geometrik bir süsleme düşündük. Hendesi tezyinat düşündük. Ana kubbede böyle bir tezyinatı ortaya koyduk. Kabuğun içinde. Kubbenin ana merkezinde büyük bir yırtık var. O yırtığa bir cam giydirilmiş. Dairesel bir kürenin kendisi gibi değil. Daha önce burada gamalı haç esprisi vardı. Mimarla görüşerek, ‘Cami mimarisinde böyle sembolik, kendilerinin sembol olarak kullandıkları bir şey olmasın’ dedik. O tepeden dolayı Hristiyani unsur vardı. Sonraki zamanlarda o biçimi değiştirmişler. Mimara da onu sorduk. ‘Bir dua şeklinde düşündüm.’ dedi. Mimarın, mimari dokusunu korumak üzere kubbedeki yırtık üzerine hilal koyduk. Mimar manasını anlamamış olmalıdır. Hilal, caminin tezyinatında çok önemli ve sembolik bir biçimdir. Hilalin içine Ayet’el Kürsi’yi yazdık.”

İrteş, hilal haricinde, kubbeyi geometrik üslupla süslerken belirli aralıklarla Esma’ül Hüsna’ları yerleştirdiklerini belirterek, kubbenin tam bir İslam kültür ve medeniyeti içinde “Müslüman” olduğunu söyledi.

Böylece söz konusu özgün mimarinin de en güzel biçimine kavuştuğunun altını çizen İrteş, projelerin mimar tarafından da tasvip edildiğini vurguladı.

İrteş, mimarın dekorasyon üzerinde söz hakkı olduğunu dile getirerek, uygulama aşaması hakkında şunları söyledi:

“Uygulama kabul edildi. Uygulaması yaklaşık 1,5 yıl devam etti. Hazırlık safhaları da var. Mihrap ve minberi de biz yaptık. Mihrabın minberle belirli bir tenasüp içinde olması gerekir. Mihrabın yeri elbette belliydi ama minberin yerini biz tespit ettik. Mihrabın üstüne Kelime-i Tevhit yerleştirdik. Mimari biçimin kabuklar halindeki sisteminden istifade edilerek, minber yapıldı. Malzeme de kabuklar şeklinde gidiyor. Hilal sembolizmi içinde Kelime-i Tevhit ve yıldızda besmele yer aldı. Kürsü burada çok önemli. Bizdeki kürsüye dayama merdivenle çıkılır. Burada öyle bir şey yok. Burada kürsünün arkasında özel bir kapısı var ve oradan kürsüye çıkılıyor. Minareler hat sanatında kullanılan kamış kaleme benzetilebilir. Minareler olmasa binaya cami diyemeyiz. Biz cami felsefesi içinde iç tezyinatını gerçekleştirdik.”

Bina siluetinin “Enteresan” olarak nitelendirilebileceğini aktaran İrteş, mimarın İslam mimarisini gözden geçirmiş olabileceğini söyledi.

İrteş, kendilerinin ise binanın içinde yeni bir tasarım gerçekleştirdiklerini dile getirerek, “Mesela bizim cami kültürümüz içinde caminin tamamında geometrik tezyinatlı espri yoktur. Bu çalışma daha ziyade Selçuklu mimarisinde, sivil mimari örneklerinde vardır. Onlardan da ilham aldım. Geometriyi alt merkezden kaldırıp taşımak, açılarını hesaplamak, tespit etmek zordur. Kubbenin altında sekizgen yıldızların boyutları bir metre iken yukarı doğru 60 santimetreye kadar incelen biçimler oluyor.” diye konuştu.

Çalışmanın kendileri için de yeni bir deneyim olduğunu ifade eden İrteş, hilali kubbeye yerleştirmede zorluk yaşadıklarını kaydetti.

– 6 peygamberin isimleri yazıldı

Semih İrteş, hilalin çapının 20 metre olduğu bilgisini vererek, şöyle konuştu:

“Biz klasik üslubu yeni mimari biçimleri içinde yeniden yorumladık. Mazideki tezyinatı kullandık, hüsn-i hatları kullandık. Fonksiyonel olarak kullandık. Mihrabı, minberi felsefesi aynı ama biçimlerde oldukça önemli detaylar var. Mihrap, minber, kürsü, mahfil ve mobilyaları yaptık. Orada ilk defa ayakkabılıklar çok şık bir şekilde dizayn edildi. Ahmet Hamdi Akseki Camisinde yeni uygulamalar yapmıştık. Burada da uygun yerlerde şık ayakkabılıklar ve sensörlü olarak yapıldı. Mobilyalar İslam kültürü içinde değerlendirildi. Bazı levhalar ve hadisler koyduk. İlk defa Kur’an-ı Kerim’de geçen 6 peygamberin adını koyduk. Nuh, İbrahim, İsa, Musa peygamberlerini ismini koyduk. Bunlar Mehmet Görmez Bey’in istekleriydi. İmanımızın şartları arasında peygamberlere iman vardır malum.”

16. yüzyıl Kur’an mahfazaları gibi klasik mahfaza yapıldığını dile getiren İrteş, sedefli, kaplumbağalı eserler yapıldığını, bütün kabuklarda kabartma alçılardan bir doku oluşturduklarını söyledi.

İrteş, bu tezyinatın üzerine sadece ana mekanda kubbe ve onun ayaklarında yüzeylerine varaklar yapıldığını aktararak, bütün geometrik sistemlerin üzerinde beyaz altın, yazılarda da sarı altın varak kullanıldığını dile getirdi.

Hareket eden alanları kemer gibi veya bir kubbe kasnağı gibi görüp yazılarını oraların biçimlerine göre organize ettiklerini belirten İrteş, “Bu zaten mimariyi öne çıkarıyor. Mimarinin biçimlerine son derece saygı gösterdik. Kubbe kasnağında yazıları parçalı daire biçiminde oluşturduk. Yazı bütün halinde devam etti. Mihrap cephesinde İsm-i Nebi ve İsm-i Celal’i yazdık. Arkadaki iki cephede de 4 halifeyi ikişer ikişer yazdık. Halıda da mimarinin getirdiği üçlü kabuk sistemini kullandık. Halıda namütenahi sistem uygulanabilirdi. En özgün ve mimariye uygun olan halı desenini uyguladık. Tabii bu projenin yapılması birinci etapta 5-6 ay sürdü. Konsept verilinceye kadar bir yıl devam etti. Tatbikatta ekipler buradan gitti. Biz kontrol ettik. Bugünkü teknolojinin imkanlarını sonuna kadar kullandık.” diye konuştu.

İrteş, geometrik tezyinatın ve Hüsn-i Hat’ın mekanın iç görünümünü tamamen değiştirdiğine dikkati çekerek, Almanların da kendi mimarlarının yapısı olduğu için mekanı ziyarete geldiklerini kaydetti.

Yapının içine dair değerlendirmelerde bulunan İrteş, “Mekanın içine Müslüman-Türk mührünü vurduk elhamdülillah. Geometrik tezyinata ülkemizde yeni bir üslup olarak çok değer veriliyor biliyorsunuz. Bizim klasik laleler, sümbüller, hatailerin haricinde sivil mimariye de uygun. Özellikle külliyede geometrik süslemeler ön plandadır. Geometrik süslemede bir sonsuzluk felsefesi vardır. Zira sonsuz kere tekrarlanabilir.” diye konuştu.

İrteş, geometrinin 8 biçimli seçilmesinin cenneti sembolleştirdiğini anlatarak, yapının külliye mantığıyla oluşturulduğunu sözlerine ekledi.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?