İstanbul Güvenlik Konferansı

İSTANBUL (AA) – Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Başkanı Süleyman Şensoy, yeni güvenlik ikliminin hem iç hem de dış politikada ciddi bedelleri olacağını belirterek, “Bunun nasıl yönetileceği, en önemli cevap aramamız gereken sorulardan biri. Güvenlik-demokrasi ikilemini çok daha fazla yaşayacağız çünkü orta sınıfı eriyen ve güvenlik ekseni sofistike bir zemine kayan ülkelerde demokrasinin yaşatılması çok zor. Dolayısıyla güvenlik bize otoriter rejimler mi getirecek? Bunun da tartışılması gereken konulardan biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü orta sınıfı olmayan ülkelerde otoriter rejimler ya da kaosun iki seçenek olarak önümüzde durduğunu da görmemiz gerekiyor. ” dedi.

Şensoy, TASAM, Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü ve Nişantaşı Üniversitesi tarafından “Yeni Güvenlik Ekosistemi ve Çok Taraflı Bedeli ” başlığıyla düzenlenen İstanbul Güvenlik Konferansı'nda, Yeni İpekyolu Projesi'nin, hem karadan hem denizden 64 ülkeyi ilgilendiren bir küresel entegrasyon projesi olarak şekillendiğini, bu 64 ülkenin göreceli şekilde istikrarsızlık riskiyle karşı karşıya olduğunu, yine güvenliğin doğasını değiştiren olaylar açısından bunun görülmesi gerektiğini, çünkü uluslararası sistemin böyle küresel bir entegrasyonu desteklemesini ya da buna sessiz kalmasını beklemenin tarihle çelişeceğini söyledi.

“Yeni güvenlik ekosistemi ve çok taraflı bedeli ” kavramının, yeni bir kavram olduğunu ve bedel konusunun daha çok Donald Trump'ın iktidara gelmesiyle çok fazla konuşulmaya başlanmış bir süreç olduğunu anlatan Şensoy, sözlerine şöyle devam etti:

“Çünkü Batı'daki ekonomik daralmaya bağlı olarak ABD'nin artık güvenlik otoritesinden kaynaklanan dolaylı gelirlerle de yetinmeyip, direk bazı gelirlere odaklanmak istediği noktasında bazı sonuçlar ortaya çıkmaya başladı. Bildiğimiz gibi Başkan Trump Almanya’ya NATO kapsamında geriye yönelik olarak 375 milyar dolarlık bir fatura çıkardı. Tabii Almanya bunu ödemeyeceğini söyledi. Ödenip ödenmeyeceğini zaman gösterecek. Dolayısıyla yeni bir güvenlik ekosistemi geliyor. Daha da önemlisi bu ekosistem kendi hukukuyla birlikte geliyor. Örneğin zengin petrol kaynak ülkeleriyle ilgili bir tartışma var, belki 5-10 yıl sonra daha görünür hale gelecek. 'Bu insanlar bu kaynakları hak etmek için burada doğmak dışında hiç bir şey yapmadılar. Dolayısıyla bu kaynaklar uluslararası bir sistem tarafından dünyaya ait olarak idare edilmeli' şeklinde bir tezin tartışmaları var. Bu, realize olabildiğinde bu uluslararası sistemi kimin idare edeceği şüphesiz güç dengesine göre belirlenecektir.

Dolayısıyla güvenliğin ekosistemi değişiyor ve hukukuyla birlikte geliyor. Biz 2. Dünya Savaşı'ndan sonra alıştığımız uluslararası hukuk içinde yargılıyoruz, 'olmaz' deyip atıyoruz. Değil, hukuku ile birlikte düzen değişiyor. Dolayısıyla Sayın Trump'ın başkanlığının, bu güvenliğin bedeliyle ilgili tartışmalar açısından bir milat olduğu önümüzde. Yakın zamanda Suudi Arabistan ile yapılan anlaşma 350 milyar dolarlık. 110 milyar doları silah alımı üzerine, diğerleri farklı sektörlerde. Ardından yaşanan Katar ve Körfez krizi gibi gelişmeler de tesadüf olmasa gerekir. ”

Şensoy, bu yeni güvenlik ikliminin hem iç hem de dış politikada ciddi bedelleri olacağını, bunun nasıl yönetileceğinin en önemli cevap aranması gereken sorulardan biri olduğunu vurgulayarak, “Güvenlik-demokrasi ikilemini çok daha fazla yaşayacağız çünkü orta sınıfı eriyen ve güvenlik ekseni sofistike bir zemine kayan ülkelerde demokrasinin yaşatılması çok zor. Dolayısıyla güvenlik bize otoriter rejimler mi getirecek? Bunun da tartışılması gereken konulardan biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü orta sınıfı olmayan ülkelerde otoriter rejimler ya da kaosun iki seçenek olarak önümüzde durduğunu da görmemiz gerekiyor. ” dedi.

Şensoy, bölgesel güvenlik ve küresel güvenlik anlamındaki iş bölümünün nasıl yapılacağı ve bedellerin nasıl paylaşılacağının da yine gelecek dönemin önemli tartışmaları olmaya aday olduğunu ifade etti.

Bu konferans bünyesinde “Türkiye Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu “nun da düzenleneceğini hatırlatan Şensoy, “Burada aslında Katar krizinin de bir güvenliğin bedeli krizi olduğunu görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu Katar için hem bir handikap bir an önce aşılması gereken ki Türkiye burada dost ve kardeş ülkelerle dengeleri koruyarak Katar için pozitif ayrımcılık ve destek güdüyor. Katar'da askeri üssümüz her geçen gün güçleniyor. Fakat Katar açısından bu aynı zamanda hem büyük bir fırsat, hem güvenlik anlayışını, güvenlik altyapısını hem de devlet altyapısını bu kaldıraçla organize etmek açısından. ” diye konuştu.

– “Güvenlik ekosistemi kavramı, dünyada çok tartışılan bir kavram değil ”

Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Esra Hatipoğlu da ulusal ve uluslararası sistemlerin güvenlik paradigması çerçevesinde sıkıştığı bu günlerde, güvenlik temalarını irdelemenin ve akademik sürecin, devlet ihtiyaçları baz alındığında çok önemli bir çalışma olduğunu söyledi.

Bu çalışmaların çözüm odaklı ve yeni sözler içeren, yeni çözüm önerileri içeren bir sürecin tamamlayıcısı olması gerektiğini ifade eden Hatipoğlu, İstanbul Güvenlik Konferansı'nın kurgusu ve uygulanmasıyla bu süreci yaşattığını düşündüğünü dile getirdi.

Bu yıl seçilen tema ile konferansın iddiasının da kendisini gösterdiğini anlatan Hatipoğlu, “Güvenlik ekosistemi kavramı, dünyada çok tartışılan bir kavram değil. Bu konferans dolayısıyla, benzer bir kavramın tartışılmaya açılması da uluslararası çalışmalarda Türkiye'nin yeri için önemli bir adımdır. Bilindiği üzere modern zamanlarda devletlerin varlığı insanları korumak odaklıdır. Bu koruma eylemi için uluslararası ve ulusal tehditlerle ilgilenmek zorundadır. Son dönemde gittikçe artan güvenlik, güvenliksizleştirme yeni dönüşümleri peşinden getirmiştir. Uluslararası bunalımlar ve krizler veya ulusal sorunların belirlenmesi için farklı yollar uygulansa da çözümü için artık kurumlar arası beş güdüm temel faktördür. ” diye konuştu.

Kurumsallaşmış güvenlik için transnasyonel kurum ve birlikler ile ikili veya çok taraflı iş birliklerinin sadece uluslararası güvenliğin temininde değil, ulusal ve uluslararası güvenliğin tesisinde de görüldüğünü aktaran Hatipoğlu, bölgesel veya küresel barıştan bahsetmenin zorlaştığı zamanlarda dayanışmacı ortaklıklardan öte çıkarların öncelendiği iş birliklerinin sayısının arttığını söyledi.

Bu iş birliklerine bulunulan coğrafyada rastlamanın sıradan bir vaka olarak görülse de küresel olarak değişen odak noktalarının ilişkileri ne yönde etkileyeceğini kestirmenin güçleştiğini vurgulayan Hatipoğlu, “Oyun kurucu olmak için gerekli altyapısı olmayan bölgelerin kurulan oyun içindeki konumlarını, ulusal ve uluslararası güvenlik politikalarının meşruiyet kaynaklarını kuvvetlendirmek ve uygulamaları çeşitlendirmek de mümkün olabilir. ” diye konuştu.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?