İngiliz askerin gözünden “Ertuğrul Koyu çıkarması”

ÇANAKKALE (AA) – MEHMET BAYER – Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli, Çanakkale Kara Savaşları’na katılan İngiliz subay A. Murdoch’un, ülkesinin dışişleri makamlarına gönderdiği raporda, Türklerin yoksunluklara rağmen verdiği mücadeleden ve öleceklerini bildikleri halde mevzilerini terk etmemelerinden bir hayli etkilendiğini gösteren ifadeler kullandığını söyledi.

Prof. Dr. Değerli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çanakkale Savaşları’nın iki aşamada gerçekleştiğini anlattı.

Aşamalardan ilkinin 25 Şubat-18 Mart 1915 tarihlerinde İtilaf Devletleri’nin boğazı geçmek amacıyla gerçekleştirdikleri deniz, diğerinin ise 25 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’na yapılan çıkarma ile başlayan ve 8-9 Ocak 1916’da kuvvetlerin çekilmesiyle sona eren kara muharebeleri olduğunu dile getiren Değerli, “Her iki muharebe de İtilaf Devletleri’nin silah, mühimmat ve teknolojik açıdan üstünlükleri sebebiyle eşit olmayan şartlarda yapılmıştır. Buna rağmen Türk askeri, Çanakkale’de düşmana geçit vermemiştir.” dedi.

Değerli, Ertuğrul Koyu ve çevresine önce üç İngiliz bölüğünün çıkarma yaptığını, bu kuvvetlerin 4 İtilaf gemisiyle desteklendiğini kaydetti.

Bu İngiliz güçlerine karşı koyacak Türk kuvvetlerinin ise yalnızca bir bölük olduğuna değinen Değerli, 25 Nisan’da İngiliz taburu ile Türk bölüğü arasında göğüs göğüse çarpışma yaşandığını vurguladı.

Koydaki çıkarmaya katılan 29. İngiliz Tümeni’ne mensup subay A. Murdoch’un 25-28 Nisan’daki çarpışmaları rapor halinde ülkesinin dışişleri makamlarına aktardığına değinen Değerli, onun bu raporda kilit noktayı oluşturan Seddülbahir ve yakın çevresini ele geçirmek için İngiliz ve Fransız askerlerinin düzenledikleri harekatla ilgili bilgiler verdiğini, çarpışmalarla ilgili kanaatlerini bildirdiğini ifade etti.

Murdoch’un raporundan, Türk ordusunun savaşın başında hem İngiliz idarecileri hem de askerleri tarafından küçümsendiğinin anlaşılabileceğini ifade eden Değerli, şöyle konuştu:

Raporda dikkati çeken önemli bir nokta, Türklerin öleceklerini bildikleri halde mevzilerini terk etmemiş olmalarının beyan edilmesidir. İtilaf Devletleri, Çanakkale’de Türklerden sadece Alman desteği ile gerçekleştirilecek zayıf bir savunma bekliyordu ancak 25 Nisan 1915 günü gerçekleşen ilk karşılaşmada, Türklerin hafife alınmayacak derecede üstün askerlik meziyetlerine sahip birer kahraman olduklarını İtilaf güçleri görmüştür. İngiliz subay, bu durumdan hayıflanarak söz etmektedir. Rapordaki bir başka ilgi çekici nokta, Türklerin silah ve mühimmat açısından bir hayli zayıf olmalarına karşın verdiği mücadeleden bir hayli etkilenmesidir çünkü Çanakkale savunması, Türk milletinin yok olma tehlikesine karşı haykırışıdır. Öyle ki Çanakkale, imanın, idealin, cesaretin fenne, çeliğe, yumruğa, silaha karşı koyulduğu yerdir. Başta İngilizlerin mağrur alnı olmak üzere, İtilaf güçlerinin başları, Seddülbahir kayalıklarına çarparak eğilmiştir. Ayrıca Murdoch, çarpışmaların şiddetini ve ne kadar kanlı olduğunu da ‘Bir daha böyle toplu bir katliamı görmek istemem’ sözleriyle ifade etmiştir. Raporda dikkati çeken önemli bir nokta, Türklerin öleceklerini bildikleri halde mevzilerini terk etmemiş olmalarıdır. Bu bilgilerin düşman safında olan bir asker tarafından dile getirilmiş olması son derece önemlidir.”

– İngiliz subayın raporundan önemli notlar

A. Murdoch’un raporundaki ifadeler, Çanakkale Savaşları’nda Türk askerinin “iman gücü”nü, aradan 101 yıl geçmesine karşın ortaya koyması bakımından önemini koruyor.

Raporda dikkati çeken notlardan bazıları şöyle:

“Alman subaylar tarafından desteklenen Türklerin direnişinin az olacağını tahmin ederek, küçümsemiştik. Bizim büyük zayiat vermemize rağmen ne yazık ki onların bir hayli inatçı ve gayet iyi savaşmaları bizi şaşırttı. Burada fazla miktarda mühimmatları ve 75s (lastik tekerlekli yükleme aracı) olmasına rağmen Fransızlar korku içerisinde paniklerken, topçu birlikleri tarafından çok zayıf şekilde desteklenen İngilizler ise pek çok şerefli, görkemli işler yaptılar. Fransızlar tarafından Türklere karşı topçu birliğinin hazırlıklarının hepsini gördüm. Bunu dağ sırtından piyadelerin ilerleyişi izledi. Piyadeler çok sayıda Türk ile karşılaştıklarında kesinlikle çok şaşırdılar. Kurşunlar ve şarapnel parçaları Fransızların üzerine yağdı.

General (Ian Hamilton), tugayının yanında olması gerektiğine karar verip sabit bir nokta seçtiğinde bir hafta için sudan uçuruma atlamıştık. Burada çok fazla iris ve pek çok vahşi çiçek parçacıkları uçuşuyordu. Türkler haddinden fazla avantaj olarak bunu kullandılar. İki taraftan Türkler ateşe tuttular ve bunun yanı sıra hayvanlarımız ve bazı araçlarımız bizden uzak kaldı, kullanamadık. Bu gruplaşmanın net sonucu biz iki kere şarapnellendik, bazı günler ise üç defa. Diğer günlerde ise 400’den az olmayan top atışı ve şarapnele tutulduk. Üstümüzden geçerken teker teker bunları saydık.

Arkadaşım ve ben aynı siperdeydik, birimizin yağmurluğunu tabana serdik. Bizim parmaklık (siper), iki feet derinlikteydi. 5 feetlik hendek açtık. Bu, şarapnellere karşı dikey koruma sağlaması için mühendis arkadaşlar tarafından yapıldı. İki katlı ütü bezi bulmayı başardım ve bunu tepemizi korumak için kullandım. İlk topçu mermisi patladığında tüm kampın fareler gibi kaçıştığını görmek oldukça eğlenceliydi ancak resmin diğer kısmından bakarsak bir hafta içerisinde 100 kişilik zayiat vermiştik ve 50 hayvanımız öldürülmüştü. En yakın topçu ateşinin siperimizin 15 yards ilerisinde olduğu gözlerimle gördüğüm için garanti verebilirim. Elbette tümen karargahından oldukça uzaktaydık.”

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?