“Bu suça ortak olmayacağız bildirisi PKK'nın algı faaliyetidir”

İSTANBUL (AA) – ENES CAN – MURAT KAYA – “Bu suça ortak olmayacağız ” adlı bildiriye imza atarak terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandığı davada 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan ve hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen akademisyen Aylin Altınay Cingöz hakkındaki kararın gerekçesi açıklandı.

İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin 21 sayfalık gerekçeli kararında, iddianame, savunma, deliller, delillerin değerlendirilmesi ve verilen hükme yer verildi.

Gerekçeli kararda, mahkemenin sanık hakkında hüküm kurulurken, sanık savunması, suça konu bildiri metni ve dosyada mevcut delil olabilecek tutanak ve belgeler ile adli sicil kaydının, sanığa isnat edilen suça ilişkin delil olarak kullanılabileceği vurgulandı.

Suça konu ve sanığın da içerisinde bulunduğu bin 128 akademisyen tarafından imzalanarak yayınlanan bildirinin yayınlama tarihi olan 11 Ocak 2016'da Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumun irdelenmesi gerektiği belirtilen gerekçeli kararda, terör örgütü PKK'nın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğu, anayasal düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını bozmaya yönelik bugüne kadar aralıksız sürdürdüğü silahlı terör faaliyetleri ile binlerce sivil ve güvenlik gücünün ölümüne sebep olduğu ve halen bu eylemlerine devam ettiği kaydedildi.

Gerekçeli kararda, terör örgütünün çok sayıda vahim sayılacak eylemler gerçekleştirmek suretiyle terör faaliyetlerinde bulunmak olan ana amacı dikkate alındığında, örgütün 2015 yılında doğu ve güneydoğu bölgesindeki bazı ilçe merkezlerine sızan teröristlerin, yollara bombalı tuzaklarla barikatlar kurup aynı zamanda içerisinde patlayıcılar yerleştirilmiş barikatlar oluşturup hendeklerin kazıldığı anlatıldı.

Örgütün sözde “öz yönetim ” adı altında “işgal eylemleri ” gerçekleştirdiği, işgal edilen bu yerlerde yaşayan halktan evini terk etme imkanı bulamayanları rehin alan teröristlerin kadın, çocuk, yaşlı insanları kendisine kalkan olarak kullandığı belirtilen gerekçeli kararda, örgütün bazı yerleşim yerlerinde devlet idaresinden bağımsız “öz yönetim ” adı altında terör örgütü hakimiyetinde bölgeler oluşturmayı amaçladığının açık olduğu vurgulandı.

Gerekçeli kararda, 2015 yılının ikinci yarısında yaşanan söz konusu örgütün bu eylemlerine ilişkin şu bilgilere yer verildi:

''337 asker, 182 polis ve 13 korucu olmak üzere 532 güvenlik görevlisi şehit edilmiştir. 228 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Güvenlik güçleri tarafından 2 bin 307 hendek ve barikat kaldırılmıştır. Bahse konu ilçe merkezlerinde yaşanan terör eylemleri sonucunda devletin vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak için almış olduğu sokağa çıkma yasağı kararı sonucunda 1 milyon 300 bin kişi doğrudan etkilenmiştir. Yine sokağa çıkma yasa kararı sonucunda 362 bin öğrenci eğitim hakkından mahrum kalmıştır.''

Terör örgütünün yaşanan bu eylemler ve eylemlerin sonucunda ortaya çıkan sonuçlar ile konuya uluslararası mahiyet kazandırma niyetinde olduğu belirtilen gerekçeli kararda, ''Ülkemizi uluslararası kamuoyu nezdinde küçük düşürme ve hatta ülkemize bu olaylar sonucunda uluslararası örgütler tarafından müdahale sonucunu doğuracak bir ortamın arzu edildiği açıktır.'' denildi.

Gerekçeli kararda, yaşanan bu terör olaylarının hukuk yönünden de değerlendirilmesine şöyle yer verildi:

''Uluslararası olmayan silahlı çatışma kazanmamış, kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşünden başlayarak münferit şiddet hareketleri, yaygın şiddet hareketleri, ayaklanma ve benzer nitelikteki iç gerginlik ile iç karışıklık durumları için hukuken toplumsal olay kavramı kullanılmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin toplumsal olayları tek başına bastırmakta yetersiz kalması nedeniyle askeri birlikler tarafından kolluk kuvvetlerinin desteklenmesi niteliğindeki harekat için 'iç güvenlik harekatı' ya da 'düşük yoğunluklu çatışma' kavramları kullanılmaktadır. Anlatılan harekatta bir uluslararasılık unsuru bulunmadığı için bu tür bir harekat Türkiye Cumhuriyeti'nin iç hukuku ve tabi olduğu uluslararası insan hakları hukuku tarafından düzenlenmiştir.''

Söz konusu harekatın hukuki sınırlarının kanunlar ile düzenlendiği, ayrıca konuya ilişkin Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin de bulunduğu aktarılan gerekçeli kararda, ''Bahse konu bildirinin imzanlandığı dönemde, ülkemizde ve olayların da yaşandığı bölgelerimizde ortaya çıkan vahim tablonun ve uygulanacak hukukun irdelenmesi ile birlikte terör örgütünün kullandığı usuller ve şiddetin boyutu göz önüne alınırsa, örgütün eylemlerinin durdurulması veya önlenmesi için kolluk tarafından kullanılan kuvvet ölçülü, orantılı ve gerek uluslararası hukuka gerekse iç hukuka uygundur. Aksinin kabulü halinde devletin vatan toprağında terör örgütünün şiddet içeren eylemlerine kayıtsız kalması ve vatandaşlarına sahip çıkmaması gibi bir sonuç doğacağı aşikardır. Yaşanan bu süreçte sözde barış çağrısı yapan ve sivillerin zarar görmemesini isteyen kişilerin, devletten terörle mücadele etmemesini ve terör örgütünün şiddet içeren eylemlerine kayıtsız kalmasını beklemesinin ve yine devletin tamamen iç hukuka ve uluslararası hukuka uygun eylemlerini 'katliam', 'kasıtlı, planlı kıyım' olarak nitelendirmesinin çelişki içerdiği açıktır.'' ifadeleri kullanıldı.

Örgütün şehirlerde ve ilçe merkezlerinde düzenlediği bu “işgal eylemleri “ni yasaların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde sona erdirmeye azami gayret gösterildiği, bu olayların gelişimi sürecinde zorunlu olarak sokağa çıkma yasağının uygulandığı belirtilen kararda, ''Terör örgütü kendi yayın organları ile kullanabildiği tüm yazılı-görsel basın araçlarını alet olarak kullanmak suretiyle, bu eylemlerini bir terör eylemi değil de güvenlik güçlerinin sivil vatandaşlara karşı 'sebepsiz öldürme' ve 'imha eylemi' olarak kamuoyuna anlatmaya çalıştığı, örgütün ve yandaşlarının Türkiye ve dünya kamuoyuna devlet güvenlik güçlerini saldırgan olarak gösterme eğiliminde olduğu, olayların gerçek müsebbibi olan teröristlerin görmezden gelinmesinin sağlanmasına çalışıldığı, örgütün yandaşlarının bu hususta her türlü aracı kullandıkları bilinmektedir.'' denildi.

– “Örgüt propagandası akademisyen kimlik ile bağdaşmıyor ”

Gerekçeli kararda, “Bese Hozat ” isimli PKK terör örgütünün sözde yürütme konseyi eş başkanının örgüt güdümündeki medya aracılığıyla 22 Aralık 2015'te “Aydın ve demokratik çevreler öz yönetimlere sahip çıksın ” şeklinde talimat mahiyetinde açıklama yaptığı anımsatılarak, akabinde yargılamaya konu edilen bildirinin hazırlanarak basın ve yayın yoluyla paylaşılmak suretiyle algı oluşturulmaya çalışıldığı belirtildi.

Sözde sorumluluk sahibi aydın bir akademisyen olarak ''Barışa katkı olsun diye bildiriyi imzaladım'' diyen sanık Cingöz'ün, olayların sorumlusunun devletmiş gibi sadece devlete çağrı yaptığı belirtilen gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:

“Sanığın ve diğer bildiriye imza atanların, aynı mahiyette bir bildiri veya çağrıyı PKK silahlı terör örgütüne yapmayı düşünmediği ya da düşünmek istememesinin sözde PKK'nın öz yönetim ilanının ülkede bölünmeye yol açabilecek bir harekatın başlangıcı olabileceğini veya ayrışmaya yönelik siyasi sonuçları olabileceğini düşünerek bu yönde bir çalışma veya bir çağrı yapmayı düşünmemesinin sözde aydın, barışçı, demokratik, sorumluluk sahibi ve tarafsız akademisyen kimliği ile hiçbir şekilde bağdaşmadığı tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır.''

Gerekçeli kararda, sanığın bu bildiri ile silahlı terör örgütü PKK'nın, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, bu tarz yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde örgüt propagandası yaptığını bilmemesinin, sözde aydın akademisyen kimliği ile bağdaşmadığı vurgulandı.

Ayrıca bildiride, PKK silahlı terör örgütünün bu sürece ve olaylara neden olduğu ve örgütün bu eylemlerinin yaşanan ölümlere sebebiyet verdiği yönünde hiçbir tespit, eleştiri veya görüşün yer almamasının da sanığın aslında silahlı terör örgütü PKK'yı koruma ve kollama saiki içinde hareket ettiğini açıkça ortaya koyduğu anlatılan kararda, sanığın söz konusu bildiriyi elektronik ortamda imzaladığı ve bu nedenle ''PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yapmak'' suçunu işlediği belirtildi.

– Hüküm

Mahkeme heyeti, 23 Şubat'taki karar duruşmasında, sanık Cingöz'ün “PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak ” suçundan, suçun işleniş biçimi ve kastın ağırlığına göre 1 yıl hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.

Suçun basın ve yayın yoluyla işlendiği gerekçesiyle yarı oranında artırarak cezayı 1 yıl 6 aya çıkaran heyet, yargılama sürecindeki davranışlarını da gözetip 1/6 oranında indirim uygulayarak Cingöz'ün cezasını 1 yıl 3 ay hapse düşürmüştü.

Mahkeme heyeti, daha önceden mahkumiyetinin bulunmaması, mahkemece gözlemlenen kişilik özellikleri, duruşmalardaki tutumu ve yeniden suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaat oluştuğu gerekçesiyle sanık Cingöz hakkındaki hükmün açıklanmasını, 5 yıllık denetimli serbestlik şartıyla geri bırakmıştı.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?