“Anadolu bir kaynaşma potası”

ANKARA (AA) – NAZLI YÜZBAŞIOĞLU – Danimarka’nın Ankara Büyükelçisi Svend Olling, birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu’nun Türk tarihini de zenginleştirdiğini vurgulayarak, “Bir medeniyetin gidip, diğerinin geldiği bu topraklar bir kaynaşma potası olmuş. Bu da çok fazla olumlu etkiye ve çok katmanlı bir tarihe yol açmış. Türk tarihi deyince ‘hangi dönemi kastediyorsun’ diye sormalı. Çünkü geriye gittikçe gidebiliyorsun, hatta dünyadaki ilk şehre kadar uzanabilirsin. Bu muhteşem bir şey.” dedi.

Olling, sık sık ziyaret ettiği Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki söyleşide AA muhabirine ekim ayında göreve başlamasının ardından Ankara’daki yeni yaşamı, diplomatik tempoya alışma dönemi ve tarih tutkusunu anlattı.

Türkiye’ye 4 ay önce gelen Büyükelçi Olling, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni şimdiye kadar 5 kez ziyaret ettiğini ve misafirlerini de buraya getirdiğini söyledi.

Kendisini ziyaret eden annesini de müzeye getirdiğini anlatan Olling, “Müzenin girişinde 45 dakika geçirdik, 45 dakikada 2 metre bile ilerlemedik. Çünkü burada okuyacak, görecek çok şey var.” diye konuştu.

Müzede büyük medeniyetlerin izlerinin adım adım görülebildiğini belirten Olling, şöyle devam etti:

“Burada taş oymacılığının ve yazıtların binlerce yıl önceye dayandığını görüyorsunuz. Benim ülkemin bulunduğu topraklarda ise en eski yazılı eserler, sadece bin yıl öncesine gidiyor. Tüm bu süreçte sizler birçok medeniyet, dil, imparatorluk gördünüz. Türk tarihinin zenginliği de dikkat çekici. Bir medeniyetin gidip diğerinin geldiği bu topraklar bir kaynaşma potası olmuş. Bu da çok fazla olumlu etkiye ve çok katmanlı bir tarihe yol açmış. Türk tarihi deyince ‘hangi dönemi kastediyorsun’ diye sormalı. Çünkü geriye gittikçe gidebiliyorsun, hatta dünyadaki ilk şehre kadar uzanabilirsin. Bu muhteşem bir şey.”

– “Göbeklitepe, uygarlığın doğuşunun da doğuşu”

Olling, müzenin Neolitik Çağ bölümünü gezerken, dünyanın bilinen en eski yapılarının ve tapınağının yer aldığı Şanlıurfa’ya giderek Göbeklitepe’yi ziyaret ettiğini anlattı. İlk önce şehir ve kasabaların kurulduğunu, ardından da ilk tapınakların yapıldığını sandığını dile getiren Olling, Göbeklitepe’deki arkeologlardan buranın inşa edildiği 12 bin yıl önce insanlığın avcı toplayıcı dönemde olduğunu ve henüz evlerinin olmadığını öğrendiğini söyledi.

Olling, “Düşünün, sadece avcılık ve toplayıcılık yapılıyor. Bir gün bir çılgın adam çıkıyor ve ateşin başında otururken ‘Bir fikrim var, neden bu büyük dağların arasına büyük, devasa bir T harfi şeklindeki taşları koymayalım’ diye soruyor” dedi. Böylece dünyanın ilk tapınağının yapıldığını söyleyen Olling, “Evlere, yerleşim hayatına geçiş işte böyle başlamış. Bu inanılmaz. O dönemin insanlarındaki girişimciliğe bakın! Göbeklitepe, uygarlığın doğuşunun da doğuşu. Her şey burada başladı.” diye konuştu.

Büyükelçi Olling, M.Ö. 6200 yılına ait Çatalhöyük kent planı ve Hasan Dağı’nı gösteren haritanın da müzede en sevdiği eserler arasında yer aldığını belirtti. O dönem kapısı çatıda olan evlerin de haritada resmedildiğini gösteren Olling, “Bu, dünyanın bilinen en eski haritası.” dedi.

Erken Tunç Çağı’na ait eserleri gezerken halk arasında “Hitit Güneşi” olarak da bilinen “güneş kursları”nı gösteren Olling, Sıhhiye Meydanı’ndaki geyikli anıta işaret ederek, “Müzeyi ilk gezdiğimde ‘Bunu nereden tanıyorum?’ diye düşünmüştüm. O gün, bunun Ankara’nın simgelerinden biri olduğunu fark etmemiştim.” dedi.

– “4 bin yıl önceki meslektaşlarım, serbest ticaret anlaşması hazırlamış”

Olling, ilk olarak M.Ö. 3200’de Mezopotamya’da Sümerler tarafından kullanılan yazının M.Ö 2000’lerin başında Anadolu’da kullanılmaya başlandığına dair belgelerin sergilendiği bölümün, diplomasi tarihi açısından çok önemli olduğunu vurguladı.

Büyükelçi Olling, M.Ö. 19-18’inci yüzyıllarda Mama Kralı Anum Hirbi’nin Kanis Kralı Varşama’ya cevaben yazdığı mektuba dikkati çekerek, “Bu, kraldan krala yazılmış bir mektup. Ama aslında bir serbest ticaret anlaşması. Burada iki ülke arasında yeni bir anlaşma yapılması ve kapatılan yolların kervanlara açılmasından bahsediliyor. Bu bir serbest ticaret anlaşması ve tam 4 bin yıl önceye, buraya ait.” dedi.

Bu mektubun o dönem yürütülen diplomasinin sonucu olduğuna dikkati çeken Olling, “Bugün benim yaptığım da bu. Bu mektup da 4 bin yıl önceki meslektaşlarımın hazırladığı serbest ticaret anlaşması. Ülkemin dışişleri bakanlığı ticaret uzmanlarına ve diplomat arkadaşlarıma ‘Bu anlaşmadan daha eski bir serbest ticaret anlaşması var mı?’ diye sordum. Hiçbiri daha eski bir anlaşmadan bahsetmedi. Bu mektubun dünyanın bilinen en eski serbest ticaret anlaşması olabileceğini düşünüyorum.” diye konuştu.

Büyükelçi Olling, Friglerin Polatlı’daki başkenti Gordion’da bulunan Büyük Tümülüs’te gün ışığına çıkarılan tunç kazanların ve Frig maden sanatının sergilendiği bölüme de dikkati çekti.

Mitolojik hikayelerde adı geçen Kral Midas’a ait olduğu düşünülen mezarın aslında babasının olabileceğine dair tartışmaların olduğunu hatırlatan Olling, müzede sergilenen günlük hayata ait eşyaların taşıdığı tarihi ve sanat değeri açısından görülmeye değer olduğunu belirtti.

– “Ankara kolay yaşanır ve güvenli bir kent”

Ankara’daki yeni hayatına alışma dönemini de anlatan Büyükelçi Olling, “Bir diplomat için Ankara’daki yaşam kalitesi gayet iyi. Hem diplomasiye dair başlıklar hem de aile yaşamı açısından burası harika bir yer.” dedi.

Ankara’ya biyokimyager olan eşi ve 12 yaşındaki kızıyla geldiğini belirten Olling, diğer iki çocuğunun ise Danimarka’da eğitimlerine devam ettiklerini söyledi. Olling, Ankara’yı “kolay yaşanır ve güvenli bir kent” olarak niteledi.

Danimarka’nın Ankara Büyükelçisi, ülkesindeki bisiklet sayısının neredeyse insan sayısını geçtiği yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine, “Ankara’da yokuş, iniş- çıkış çok. Ankara’da sürekli bisiklete binmek çok zor. Kopenhag’ta bakanlar dahil insanların yarısından çoğu işine ve okuluna bisikletle gidiyor. Türkiye’de de Marmaris ve Gaziantep’i ziyaret ettiğimde bisiklet yollarını görünce mutlu oldum. Türkiye’nin düz araziye sahip kentlerinde bisiklet yaygınlaşıyor. Bisiklete binmek hem sürdürülebilir, hem de sağlıklı.” diye konuştu.

Olling, Türkiye’deki günlük yaşama dair olumlu izlenimlerini şöyle anlattı:

“Ankara’ya yeni gelmiştik, henüz arabamız yoktu. Bir aile yemeğine davetliydik, elimizde çok da net olmayan bir adres vardı. Tek kelime Türkçe bilmeden, bu adresi taksiciye verdim. Taksici adrese baktı, çıkaramadı ama bir şekilde yola koyulduk. Neresi olduğunu o da bilmiyordu. Önce bir dükkanın önünde, sonra bir taksi durağında, sonra bir başka dükkanda daha durduk. Taksici araçtan iniyor, gideceğimiz yeri soruyordu. Dört beş yere sorduktan sonra nihayet gideceğimiz yeri bulduk. Ben ‘Elimde adresin tamamı olmadığı için onca zahmete giren bu nazik adam büyük bir bahşişi hak etti.’ diye düşündüm. Taksimetrede 35 lira yazıyordu. Ama taksici bana ‘Kusura bakmayın, buraya ulaşmamız zaman aldı. O yüzden siz 25 ödeyin.’ dedi. Bu nasıl bir şey, hangi şehirde böyle taksiciler vardır?”

Ankara’daki diplomatik yaşamın Avrupa Birliği (AB), NATO, terörle mücadele, Suriye gibi çeşitli başlıkların yanı sıra turizm, ticaret ve kültür gibi birçok konuyu içerdiğine işaret eden Olling, “Bir diplomat olarak görevlendirildiğiniz yerde uzmanlaşmanız gereken tek konu da olabilir. Belki sadece siyasi olarak çok ilginç olan ama başka seçenek sunmayan bir yere görevlendirilirsiniz. Belki de tam tersi olur, siyasetin değil, sadece turizmin öne çıktığı bir yere görevlendirilirsiniz. Türkiye’de hepsi var. Kendi dışişleri bakanlığımda iletişimde olmadığım tek bir daire yok. Birçok alanla ilgilenmek, bir diplomat için zevktir.” diye konuştu.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?