8. Boğaziçi Zirvesi

İSTANBUL (AA) – Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, “Bundan sonra da Türkiye-AB ilişkilerinde bir ilerleme olacaksa Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazırdır ama bunun için de Avrupa tarafının da artık ciddi adımlar atması, Türkiye ile ilişkilerini yeni bir gözle tekrar ele alması gerekiyor ki bu müzakere sürecini ilerletme imkanımız olsun. ” dedi.

Kalın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Uluslararası İş Birliği Platformu'nun (UİP) düzenlediği ve bu yıl, “Geleceğin Tasarımı: Küreselleşmenin Yeni Sınavı ” temasıyla düzenlenen, 8. Boğaziçi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, aşırı sağ partilerin ve akımların ana akım Avrupa siyasetini şekillendirmeye başladığı bir dönemden geçildiğine işaret etti.

Avrupa'da aklı başında eleştiri geliştiren, kötü gidişata direnmeye çalışan çok önemli alternatif seslerin olduğunu da bildiklerini ve bunları takdirle karşıladıklarını aktaran Kalın, “Dolayısıyla burada monolitik bir analiz yapmak yerine onun da nüanslarını mutlaka görmemiz ve bu farklılıkları takdir etmemiz gerekiyor. Eğer hepimiz eşitsek ve adil bir dünyada yaşayacaksak, herkesin eşit söz hakkına sahip olması gerektiğini de bir veri olarak ortaya koymamız gerekiyor. Ben sadece Türkiyeli olduğum için birtakım avantajlara sahip olmamalıyım, birisi sadece İngiliz, Fransız, Alman vesaire olduğu için birtakım imtiyazlara sahip olmamalı. Burada herkes aklını, beynini, emeğini bir araya getirerek 'Adil bir dünyanın kurulması için ne yapabiliriz?' sorusunu insanlık nazarı noktasından sormamız gerekiyor. ”

Avrupa içerisinde yaşanan daralmadan, Türkiye'nin Avrupa, AB ve ABD ile ilişkilerinin hiçbir şekilde etkilenmemesinin mümkün olmadığını aktaran Kalın, “Geçtiğimiz son 3-4 ay içerisinde Avrupa'da yaşanan hadiseler, özellikle Türkiye'de yaşanan 16 Nisan referandumu sürecinde belli başlı Avrupa ülkelerinin sergilediği tavır, açık bir şekilde bir siyasi tutum alma olarak karşımıza çıktı ve bu saldırıları kendilerince farklı şekillerde, bazen medya kampanyaları, bazen finansal operasyonlar, bazen doğrudan siyasi müdahalelerle devam ettirdiklerini görüyoruz. Dolayısıyla Avrupa içerisindeki bu daralmayı aşacak, aşmasını sağlayacak adımların da atılması gerekiyor. Türkiye-AB ilişkileri ve genel olarak Batı ilişkileri de bu gelişmelerden bağımsız olarak ele alınamaz. ” diye konuştu.

– Türkiye-AB ilişkileri

Türkiye'nin AB üyeliğine stratejik değer atfettiğini bu nedenle de yıllardır bu süreci yürütmeye çalıştığını vurgulayan Kalın, ancak neredeyse 60 yıldır Türkiye'nin adeta “kapıda ” bekletildiğini ifade etti.

İbrahim Kalın, 2004 yılında müzakerelerle ilgili adımlar atıldığında ve 2005 yılında resmi müzakere tarihi alınıp müzakereler başladığında, çok olumlu bir havanın olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:

“Herkesin beklentisi, önümüzdeki 4-5-6 yıl içerisinde 32-33 fasıldan en azından yarısının açılıp kapatılması ve Türkiye'nin AB müzakere sürecinin hızlı bir şekilde ilerlemesi yönündeydi. Bakın 12 yıl geçti sadece 1 fasıl açılıp kapatıldı. 12-13 tane fasıl açıldı ama hiçbir zaman kapatılmadı, bloke edilen fasıllar halen bloke edilmiş bir şekilde orada duruyor. Elbette bu süreçte Türkiye, üzerine düşeni yapmaya çalıştı, yeterli olmadığı yerler olmuş olabilir ama bütün suçu Türkiye'ye yıkmak AB üyelik sürecinin sadece Türkiye'nin tavrından dolayı ilerlemediğini iddia etmek de Avrupa merkezli bakış açısının bir yaklaşımıdır. Dolayısıyla bundan sonra da Türkiye-AB ilişkilerinde bir ilerleme olacaksa Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazırdır ama bunun için Avrupa tarafının da artık ciddi adımlar atması, Türkiye ile ilişkilerini yeni bir gözle tekrar ele alması gerekiyor ki bu müzakere sürecini ilerletme imkanımız olsun. ”

Türkiye'nin özellikle meşru güvenlik kaygılarının Avrupa devletleri ve kamuoyu tarafından daha ciddiye alınmasını beklediklerini kaydeden Kalın, “Türkiye'nin PKK ve özellikle FETÖ konusundaki hassasiyetlerini sadece bir siyasi argüman olarak bir kenara koymak ilişkilerin ilerlemesine katkı sağlamaz. Bugün PKK terörü, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturan en önemli tehditlerin başında geliyor ama baktığımız zaman PKK yapılanmalarının, Avrupa'daki örgütlenmelerinin milyonlarca dolar avro para topladığını, yüzlerce kişiyi devşirdiğini, bunları eğittiğini, propaganda faaliyetleri yaptıklarını ve bütün bunları Türkiye'nin üzerine saldıklarını görüyoruz. Aynı şekilde son dönemde özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ'den kaçan militanların, teröristlerin Avrupa'nın belli ülkelerinde, başkentlerinde kendilerine yer yurt edindiğini görüyoruz. ” dedi.

“Şimdi düşünün Türkiye, Avrupa ülkelerinden herhangi birisine yönelik doğrudan böyle bir güvenlik tehdidi oluşturan iki örgüte, kendi toprakları üzerinde bu şekilde faaliyet gösterme imkanı sağlasaydı, PKK, FETÖ benzeri yapıların, Avrupa'ya karşı mücadele eden terör örgütlerinin Türkiye'de faaliyet yapmalarına izin verseydik, para toplamalarına, örgütlenmelerine, eylem yapmalarına, gösteri yapmalarına izin verseydik, Avrupa'nın tepkisi ne olurdu? ” diye soran Kalın, doğal olarak onların da bu terör yapılarının faaliyetlerinin bir an önce sonlandırılması konusunda Türkiye'den taleplerde bulunacaklarını vurguladı.

– “Terörle, küresel bir iş birliği ve bakış açısıyla mücadele edebiliriz ”

Kendilerinin de talebinin bundan farklı olmadığını dile getiren Kalın, “Bizim de söylediğimiz, Avrupalıların kendi resmi raporlarında, PKK'nın Avrupa'da nasıl örgütlendiğini, FETÖ'nün giderek nasıl derinleşmeye başladığını kendileri ifade ediyorlar. Bunlar bizim ulusal güvenliğimize tehdit teşkil eden yapılardır. Bunlara karşı ortak mücadele ancak el birliğiyle, iş birliğiyle daha da önemlisi bir zihniyet birliğiyle olabilir. Maalesef yine burada terör konusunda bir çifte standardın olduğunu görüyoruz. Küresel terör konusunda yaşanan çifte standardı artık sona erdirmek zorundayız. Yani terör Batılı hedefleri vurduğu zaman acil ve küresel bir sorun haline gelmekte ama Türkiye'yi vurduğunda Türkiye'nin meselesi olmakta, Suriye'yi vurduğunda Suriye'nin meselesi olmakta, Libya'yı vurduğunda Libya'nın meselesi olmaktadır. Eğer terör küresel bir sorunsa bununla ancak küresel bir iş birliği ve bakış açısıyla mücadele edebiliriz. Batılı hedefleri vurmuyor diye PKK terörüne ilgisiz kalmak demek aslında küresel teröre dolaylı olarak göz yummak demektir. ” ifadelerini kullandı.

Kalın, sözlerini şöyle tamamladı:

“Önümüzdeki dönemde elbette bir dizi yeni meydan okumalarla, sınamalarla karşı karşıya bulunuyoruz. Suriye'de yaşanacak gelişmeler, Irak'ta özellikle referandum sonrasında yaşanacak gelişmeler bizim yakından takip ettiğimiz konuların başında geliyor ama bölgesel ve küresel barışa tek bir ülkenin girişimleriyle ya da sadece birkaç ülkenin gayretiyle ulaşmak mümkün olmayacaktır. Nasıl küresel terörle mücadele küresel iş birliğini gerektiriyorsa küresel barışı inşa edebilmek için de küresel bir iş birliğine ihtiyacımız var. Bunun için de herkesin aklını, zihnini, emeğini, bileğini bir araya getirerek bir ortak mücadele azmiyle bu tehditlere karşı mücadele etmesi gerekiyor. Çünkü gerçek şu ki hepimiz tek tek güven içinde olmadan hiçbirimiz güven içinde olamayacağız. Küreselleşme çağında ancak biz bütün, herkesin mahallemizdeki, köyümüzdeki, kasabamızdaki, şehrimizdeki, ülkemizdeki ve dünyadaki herkesin güvenliğini dikkate alarak bir politika geliştirmeden kendimizi de güven içinde hissetmemiz hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Umarız önümüzdeki yıllarda bu mücadele devam ederken, küresel adaleti, barışı tesis edecek adımları atma imkanımız olur. Dünya sistemi bir kaostan bir kosmosa, bir kargaşadan bir düzene doğru evrilir. Biz de artık her seferinde 'Dünya 5'ten büyüktür' demek zorunda kalmayız. ”

(Bitti)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?