1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu'nun ikinci oturumu gerçekleştirildi:

ANKARA (AA) – Filistin'in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa, İsrail'deki siyasi partilerin seçimde başarı elde etmek için İslamofobiye başvurduklarını belirterek, "İslam'ı büyük bir tehlike olarak lanse etmeye, İslam'ı büyük bir tehdit olarak göstermeye çalışıyorlar ve o yolla seçimde bir başarı elde etmeye çalışıyorlar." diye konuştu.

Ankara ATO Congresium'da düzenlenen "1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu"nun "İslamofobi ile Mücadelenin Kurumsallaşması" isimli ikinci oturumunda Mustafa'nın yanı sıra, Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Şeref Ateş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Dr. Çağatay Özdemir, SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu İcra Direktörü Marghoob Saleem Butt konuşmacı olarak yer aldı.

Mustafa, Filistin'de yaşanan zulüm ve şiddete değinerek, "Bu toplantının konusu olan İslamofobi ile Filistin'de yaşananları karşılaştırınca ikisi arasında aslında o kadar da ciddi ayrım olmadığını, birbiriyle bağlantılı konular olduğunu söyleyebiliriz." dedi.

İslamofobinin Müslümanlara ya da İslam'a karşı nefret ve Müslümanlara yönelik ırkçı uygulamalar olduğunu söyleyen Mustafa, "İsrail ve İsrail devletine bağlı partiler de aynı nefret ve aynı ırkçılığa sahip." ifadesini kullandı.

İsrail devletinin, İslam dünyası ile batı arasındaki ayrışmayı daha da derinleştirmeye çalıştığına vurgu yapan Mustafa, "Batı dünyası tarafından gösterilen İsrail algısı adeta İsrail'in batının bir parçası olduğu dolayısıyla ortak düşmanlarının da İslam olduğu yönünde bir izlenim veriyor." değerlendirmesini yaptı.

Mustafa, İsrail'de seçime katılan partilerin de siyasi propagandalarındaki İslamofobik eğilimin altını çizerek, "İslam'ı büyük bir tehlike olarak lanse etmeye, İslam'ı büyük bir tehdit olarak göstermeye çalışıyorlar ve o yolla seçimde bir başarı elde etmeye çalışıyorlar." ifadesine yer verdi.

Müslüman dünyasının İslamofobiyi iyi anlaması gerektiğine dikkati çeken Mustafa, "Bu olguyu derinden anlamalı, durdurmalı, yayılmasını engellemeli, İslam'a ve Müslümanlara karşı bir tehdit olarak kullanılmasının önüne geçmek zorundayız." dedi.

– Türkiye'ye teşekkür

İsrail hükümetinin de İslamofobiyi körükleyen bir yapıda olduğunu kaydeden Mustafa, şunları söyledi:

"Biliyorsunuz son iki yılda İsrail'de 4 seçim yapıldı ve bu seçime katılan partilere siyasi programlarının ne sorulduğunda genel olarak verilen cevap şuydu, 'İsrail Batı Şeria'dan çekilmesin. Geçmişte Gazze'den çekilmişti. Aynı durum başımıza gelmesin. Çünkü eğer biz Batı Şeria'dan çekilirsek aşırı İslamcılar buraya gelir.' diyerek yine İslamofobik bir davranışla bunu Filistin devletinin kurulmasına bir engel olarak kullanıyorlar."

Mustafa, İslamofobinin yalnızca fiziki şiddeti içermediğini, duygusal ve manevi yönden şiddeti de barındırdığını belirterek Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları örnek gösterdi.

Bu durumun iki milyara yakın Müslüman duygularını incittiğini söyleyen Mustafa, aşırı fanatik İsrailli Yahudilerin Mescid-i Aksa saldırılarının burayı ele geçirme hedefiyle yapıldığını vurguladı.

Mustafa, İslamofobiyle mücadele için fanatik Yahudilerin politikalarıyla mücadele etmek gerektiğine de vurgu yaptı.

Bu grupların sahibi olduğu uluslararası medya organlarının da İslamofobiyi kışkırttığını kaydeden Mustafa, Türkiye'ye Filistin'e verdiği destek için teşekkür etti.

– "Aynı yöntemlerle karşıt saldırı olamaz"

YEE Başkanı Ateş, bu tür sempozyumların düzenlenmesinin çok kıymetli olduğunu belirterek, Türkiye'de 28 Şubat döneminde de bir İslamofobi uygulandığını söyledi.

Ateş, İspanya'nın 1492'de Yahudilere hiçbir fırsat verilmediğini ancak Osmanlı'nın ise insani bir değer olarak onlara kapı açtığını ve Anadolu'nun farklı coğrafyalarına yerleştirdiğini ve o dönemde Yahudileri kurtaranların Türkler ve Osmanlı olduğunu kaydetti.

İslamofobinin bir virüs olduğuna dikkati çeken Ateş, "1948'de ilk defa Batı medyasında anti-Arap söylem geliştiriliyor. Cumhurbaşkanımızın biraz önce bahsettiği bir virüstür gerçekten İslamofobi. Fakat bu virüs hangi laboratuvarda nasıl üretiliyor, bunları bilimsel olarak araştırmamız gerekiyor ki ona göre karşıt argüman geliştirelim." dedi.

Ateş, YEE olarak Türkiye'nin ve Yunus Emre'nin insanın özünün ve varlığının sebebini bütün dünyaya anlatarak bağ kurduklarını, bu bağ kurmanın İslamofobi'ye karşı en önemli araçlardan biri olduğunu ifade etti.

– İslamofobiyle mücadelede medyanın dili ve söylemi çok önemli

Çağatay Özdemir ise son dönemde artan İslam düşmanlığını gözler önüne sermesi bakımından sempozyumun önemine değinerek İletişim Başkanlığı kurulduğundan bu yana İslamofobi ile mücadelenin, merkeze aldıkları meselelerden biri olduğunu dile getirdi.

Avrupa’daki radikal sağ siyasetçilerin kendilerine politik kazanç sağlamak amacıyla İslam düşmanlığı yaptıklarını belirten Özdemir, batı siyasal sisteminin İslamofobiyi kurumsallaştırmaya çalıştığını söyledi.

Özdemir, İslamofobi ile mücadelede medyanın dili ve söyleminin en önemli noktalardan biri olduğunu dile getirerek, Avrupa’daki ilkeli ve vicdanlı gazetecilerin, Müslümanlara karşı yapılan bütün ayrımcılıkları objektif bir şekilde aktarmaları gerektiğini belirtti.

Avrupa medyasındaki İslamofobinin yakın zamanda İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarında da görülebileceğini ifade eden Özdemir, Gazze'deki Associated Press (AP) haber ajansı ve Al Jazeera televizyonuna ait ofislerin bulunduğu binanın bombalanmasını örnek göstererek, Batı'da gazetecilerin bunu, "orada zaten 'teröristler' vardı bu sebepten bombalandı" diye savunabilecekleri bir duruma getirdiklerini söyledi.

– Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de İslamofobi görülmekte

Burhanettin Duran da İslamofobinin sadece Batı toplumunda veya Müslüman olmayan diğer topluluklarda olmadığını, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de İslamofobinin örneklerinin görüldüğünü belirterek, "Bunu, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasındaki 28 Şubat referansı çok güzel ortaya koymuştur." dedi.

"Türkiye, Cezayir ve Mısır gibi çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de İslamofobi varsa o zaman biz çok katmanlı bir konuyla ilgileniyoruz demektir." ifadesini kullanan Duran, bu açıdan bakıldığında işin içinde oryantalizmin, kolonyalizmin, batıya verilen bir tepkinin ve bu tepkinin nasıl mahkum edildiğinin görüleceğini kaydetti.

Duran, Avrupa’da net bir şekilde görülen İslamofobinin, sadece burayla ve ABD ile de sınırlı olmayıp dünyanın her yerinde görülen bir durum olduğunu aktararak, "Siyasi kavgalarla araçsallaştırılarak bir yandan mesela Türkofobiye ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişiliğinde bir Erdoğanfobiye çevrildiğini de görürüz." şeklinde konuştu.

Duran ayrıca, bunun çok katmanlı bir mesele olduğuna ve bununla yüzleşmenin birçok ülkenin kendi iç meselesi olduğu kadar küresel bir mesele de olduğuna dikkati çekti.

– İslamofobi teriminin yasal tanımına sahip olma çağrısı

Butt ise İslamofobinin geçmişten bugüne yansımalarından bahsetti.

Butt, özellikle Avrupa'nın ifade özgürlüğü ya da temel insan hakları konularını dilinden düşürmediğine, söz konusu Müslümanlar olduğunda ise bunların gözardı edildiğine vurgu yaptı.

Avrupa'daki radikal gruplara atıf yapan Butt, İslamofobinin daha derin araştırılması gerektiğini, İslam hakkında olumlu bir dil kullanılması çağrısında bulundu.

Butt, "11 Eylül, İslam'ı 'aşırılıkçı ideoloji' ve Müslümanları 'terörist' olarak kalıplaştırarak İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlığa olağanüstü bir itici güç veren bir dönüm noktasıdır." diye konuştu.

Halen "İslamofobi" teriminin suç olarak zikredilebilecek yasal bir tanımı olmadığına dikkati çeken ve İslamofobinin yasal tanımına sahip olmanın önemine vurgu yapan Butt, dünyanın farklı bölgelerinde İslamofobiye katkıda bulunan temel faktörler ve İİT'nin İslamofobiyle farklı düzeylerde mücadele çabalarına değindi.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?