TÜSİAD Olağan Genel Kurul Toplantısı

İSTANBUL (AA) – Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, “Dünya ekonomisinde, geçmişe göre çok farklı dinamiklerin harekete geçtiğini görebiliyoruz. Dünyanın yeni düzeni, belli ki inşa ediliyor. 2021 de gelecek 10 yılın temel taşlarının döşeneceği yıl olacak. Türkiye’nin, bu tarihi anı, fırsat ve risklerini iyi değerlendirmesi lazım.” dedi.

TÜSİAD'ın Olağan Genel Kurul Toplantısı’nın açılışına video konferans yöntemiyle katılan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Kaslowski, yeniden yükselişe geçen salgına rağmen Genel Kurul’a katılanlara teşekkürlerini iletti.

Bundan sonraki toplantılarda, büyük çoğunluğunun aşısını yaptırmış olduğu, daha samimi koşullarda bir araya gelebilmeyi dileyen Kaslowski, şunları kaydetti:

“Her şeyden önce, geçtiğimiz yılın ve bugünün asıl kahramanlarına, canla başla çalışarak, aralarından çok da kayıp vererek emsalsiz bir özveride bulunan sağlık çalışanlarına, şiddete maruz kalma ve bakım yükü daha da artan kadınlara, pandemi yasaklarının psikolojik yükünü çeken yaşlılara ve çocuklara, dayanışmanın en güzel örneklerini veren ailelere ve komşulara şükranlarımı sunuyorum. Pandeminin aramızdan alıp götürdüğü insanlarımıza ve erkek şiddetine maruz kalarak hunharca katledilen tüm kadınlara da Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu dönemde hepimize umut veren gelişmeler de yaşadık. Almanya’da yetişmiş Özlem Türeci ve Uğur Şahin, doğru koşullar yaratıldığında, uygun ortam sağlandığında Türk kadınlarının, bilim insanlarının neler yapabileceğini tüm dünyaya gösterdiler. Türkiye’nin ve insanımızın imajını da hiçbir lobi şirketinin, hiçbir halkla ilişkiler kampanyasının başaramayacağı derecede yükselttiler. Onlara da ayrıca teşekkür etmek isterim.”

Kaslowski, TÜSİAD’ın bu yıl 50’nci kuruluş yıl dönümünü idrak edeceklerini, Cumhuriyet’in yarı yaşında sayıldıklarını aktararak, kuruldukları dönemin Türkiye açısından bir kriz dönemi olduğunu söyledi.

TÜSİAD’ın kuruluşundan bugüne kadar, toplumun kalkınmasını ve ilerlemesini ilgilendiren önemli konularda hep bu anlayışla hareket ettiklerini ifade eden Kaslowski, dünyanın evrildiği yönü anlamaya çalışarak tespitleri, dilekleri, önerileri toplumla ve yetkililerle paylaştıklarını, bu görüşleri uzmanların bilgilerine, bilimsel araştırmalara dayandırarak ortaya çıkarıp, savunduklarını, Türkiye açısından uzun sayılacak bir sürede kurumsal kimliği de net bir şekilde oluşturduklarını dile getirdi.

TÜSİAD’ın 50 yıllık yolculuğunda pek çok önemli olay yaşandığını anımsatan Kaslowski, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kuruluşumuzun yirminci yılında Sovyetler Birliği dağıldı. Bu gelişmenin anlamını sanırım Türkiye’de en iyi kavrayan kurumlardan birisi, belki de önde geleniydik. Sosyalist dünyanın devinin sonunun gelmesiyle, dünyada yepyeni bir dönemin açıldığını, Türkiye’nin buna ayak uyduramadığı takdirde hak ettiği konumlara gelemeyeceğini düşündük. Bu düşüncelerimizi sıklıkla dile getirdik. Vatandaşlık haklarımızın, özgürlüklerimizin korunmasının ve genişletilmesinin, bu yeni dönemde ne kadar gerekli olduğunu bıkıp usanmadan tekrarladık.

30’uncu yılımızda Cumhuriyet tarihinin o güne kadarki en derin ekonomik krizini yaşadık. Türkiye 1990’lı yıllarını eski modelde direterek geçirdi. Dönemin siyasetçileri kendilerini rahat hissettikleri bu sistemi değiştirmek istemediler. Tüm uyarılara rağmen bu çarkların bu şekilde dönmeyi sürdüremeyeceğini kabullenmediler. Bu tutum krizi kaçınılmaz kıldı. O günlerde yapılan konuşmalara, verilen beyanlara baktığımızda, daha sonra yöneticilerin de benimseyeceği ve Türkiye’ye neredeyse lig atlatan uygulama önerilerini, sürekli gündemde tuttuğumuzu görüyoruz.”

Kaslowski, TÜSİAD’ın 40’ıncı yılında, dünyanın 2008 krizinin şoklarını tam olarak atlatamadığını, Türkiye açısındansa büyümenin itici güçlerinden Avrupa Birliği üyelik sürecinin giderek akamete uğradığını, içeride bu konudaki heyecanın söndüğünü anlatarak, “Avrupa Birliği üyeleri sözlerinin arkasında durmamış, al ver ilişkisi kalıbına giden yolun taşları döşenmişti. Devamında 2011 yılı aynı zamanda tüm dünyada Orta Doğu bölgesiyle ilgili umutların kabarmasına, bir dönüşüm anının geldiğine inanılmasına yol açan, Arap isyanlarının da yılıydı. Tüm dünyada, bu büyük halk hareketlerinin sonucunda kurulacak yeni düzenlerin, laik ve demokratik Türkiye’yi model almasının ümit edildiği ve bu beklentinin dillendirildiği yıldı.” diye konuştu.

– “Küresel durgunluk bu yıl aşılacak gibi duruyor”

Simone Kaslowski, 50’inci yıllarının ise salgın nedeniyle dünyanın çok boyutlu bir krizden geçtiği, iklim değişikliği felaketinin tüm haşmetiyle kendisini gösterdiği bir döneme denk geldiğini belirterek, “Yine de bilim insanları sayesinde, aşıların çok kısa sürede üretilebilmesinin sağladığı ivmeyle, küresel durgunluk bu yıl aşılacak gibi duruyor. 2021 yılı, dünya ekonomisinde büyüme sinyallerinin hızlandığı bir yıl olarak başladı. Tabii bu arada, pandemi nedeniyle teknolojinin hayatımızdaki hükmünün arttığı, iş hayatında zaman ve mekân kullanımının dönüştüğü bir aşamaya geldik.” dedi.

Küreselleşmenin, salgının öğrettikleri ile başta tedarik zincirlerinin kısaltılması olmak üzere yeni arayışlara yoğunlaştığını, Süveyş Kanalı’nda trafiğin tıkanmasının nasıl bir maliyete yol açtığının görüldüğünü, bu tıkanıklığın uzamasının, dünyanın pek çok yerinde, üretim duruşlarına yol açabileceğini aktararak, şunları kaydetti:

“Uzun zaman sonra refahın/gelirin adil ve eşit paylaşımı meselesi de hükümetlerin gündeminde baş köşeye yerleşti. Tüm bu bozulmanın üstüne, enflasyon korkusu kendini tüm dünyada hissettirmeye başladı. Pandeminin daha da derinleştirdiği eşitsizlikler, yoksullukta gözlenen dehşet verici artış bu meselenin daha fazla göz ardı edilemeyeceğini gösterdi. ABD’de yeni yönetimin 1,9 trilyon dolarlık sosyal demokrat renkler taşıyan paketinin yaratacağı ivme, dünya ekonomisinde de olumlu etkiler yapacak. Büyüme konusundaki olumlu etki, fonların artan faizler nedeniyle ABD’ye kayması, enflasyonist baskı gibi başka sonuçlarla, yükselen piyasalar üzerinde olumsuz etki yapabilir.

Dünya ekonomisinde, geçmişe göre çok farklı dinamiklerin harekete geçtiğini görebiliyoruz. Dünyanın yeni düzeni, belli ki inşa ediliyor. 2021 de gelecek 10 yılın temel taşlarının döşeneceği yıl olacak. Türkiye’nin, bu tarihi anı, fırsat ve risklerini iyi değerlendirmesi lazım. Pandemi yılında kredi genişlemesine bağlı olarak gerçekleşen istisnai büyüme ile enflasyonist baskıların arttığı, işsizlik sorununun devasa boyutlara eriştiği, hem faizin hem kurun yükseklerde seyrettiği bir ekonomik ortamda yaşıyoruz.”

İşsizliğin, toplumun bugününü ve geleceğini korkutucu şekilde tehdit ettiğini belirten Kaslowski, “Bunun yanında geçmiş 10 yılın küresel ölçekteki kolay finansman koşulları, giderek ortadan kalkıyor. Rezervlerimiz azaldı. İşte böyle bir dönemde hükümetimiz yeni bir ekonomi paketiyle piyasalara olumlu mesaj vermeye çalıştı. Bu çabayı olumlu karşılıyoruz. Atılması planlanan adımların, somutlaştırılarak paylaşılması ve rakamsal hedeflerin netleşmesi, programı daha verimli ve kredibilitesi daha yüksek hale getirecektir. Bir reform sürecinin olmazsa olmazı olarak gördüğümüz hesap verilebilirlik, ancak bu şekilde anlam kazanacaktır. Geçtiğimiz 3 yılda, benzer programların ve eylem planlarının açıklandığına tanık olduk. Bunların istenen sonuca ulaşamadığını da üzülerek gözlemledik.” şeklinde konuştu.

– “TL’ye, kaybettiği güveni mutlaka yeniden kazandırmalıyız”

TÜSİAD Başkanı Kaslowski, geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından kamuoyu ile paylaşılan reform uygulama programının üç aylık sürelerde reel kesimle, STK’larla birlikte takip edilmesinin kritik öneme sahip olduğunu, böylece hem uygulamanın hem de sürecin somutlaştırmış olunacağını söyledi.

İstikrarlı büyüme hattına oturulması için ana hatları ve gereklilikleri herkesçe bilinen yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesinin şart olduğuna işaret eden Kaslowski, şunları kaydetti:

“Aksi taktirde had safhaya varan işsizliğin de etkisiyle, alım gücündeki azalma, enflasyonun yükselmesi, büyümenin finansmanı gibi temel sorunların çözülmesi mümkün değildir. TL’ye, kaybettiği güveni mutlaka yeniden kazandırmalıyız. Aksi halde krizden çıkışımızın çok zorlaşacağı kanısındayız. TL’nin zayıflığı bizi de dışsal şoklar karşısında sürekli zayıf bırakacaktır. Bu hedefe yönelik olarak bugüne dek titizlikle korunan bütçe dengesine daha fazla dikkat etmek, daha önce ülkemize büyük sıkıntılar yaşatan ikiz açık ortamına, dönmemek gerektiğini düşünüyoruz.

Bu bağlamda gıda enflasyonunun özel olarak ele alınmasının, tarım sektörünün sorunlarını gündeme getirecek ve kalıcı olarak çözecek bir programın da hazırlanmasının gereğine inanıyoruz. Bu konularda hazırladığımız kapsamlı raporun yetkililerce değerlendirileceğini umuyoruz. Reform Programında bu yönde öngörülmüş adımların takipçisi olacağız. Gıda enflasyonu ve işsizliğin, artması ve yayılması, eğer önlem alınmaz ise toplumumuza çok zarar verecektir.”

– “Ekonomi sadece ekonomiden ibaret bir mesele değil”

Simone Kaslowski, ekonominin sadece ekonomiden ibaret bir mesele olmadığını, herhangi bir ekonomik programın başarısının o programın teknik özellikleri kadar bir ülkedeki yargı sisteminin güvenilirliği, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygının düzeyi, kurumların yetkinliği ve ülkenin eğitim sistemindeki seviyenin yüksekliğine bağlı olduğunu söyledi.

Verilen eğitimin kız ve erkek çocuklarını ve gençleri çağın gereklerine uygun bir tedrisatla yetiştirmesi, potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri niteliklere sahip olmaları ve nitelikli işler bulabilmeleri açısından elzem olduğunu belirten Kaslowski, “Tıpkı o ülkenin üniversitelerinin güçlü özerk yapılarının, yüksek bilimsel kapasitelerinin, eğitimin özgür tartışma ve özgür düşünce