Yargıtayın Berberoğlu kararının gerekçesi tamamlandı (1)

ANKARA (AA) – Yargıtay 16. Ceza Dairesinin, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'na, durdurulan MİT tırları görüntülerini eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a ilettiği iddiasıyla yargılandığı davada, “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak ” suçundan verilen 5 yıl 10 ay hapis cezasının onamasına, milletvekilliği sona erinceye kadar cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine ilişkin kararının gerekçesi tamamlandı.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin oy çokluğuyla aldığı 57 sayfalık kararının gerekçesinde, hukuk devletinde “devlet sırrı ve casusluk ” kavramları değerlendirildi.

Devlet sırrının, açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek.

Anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler olduğu belirtilen gerekçede, yetkisiz kişilerce bilinmesi uluslararası ilişkiler bakımından devletin güvenliğine ve dış ilişkilerine zarar tehlikesi doğuran bilgilerin devlet sırrı kapsamında olduğunun söylenebileceği kaydedildi.

Avrupa ülkelerinin çoğunda, bilgi ve belgeyi elde eden veya üreten idari makamların, söz konusu bilgi ve belgeleri sır olarak tasnif etmesi sisteminin benimsendiği, bazı ülkelerde bir bilgi ve belgeyi sır olarak tasnif etme yetkisinin bu konuda görevli kılınan idari makam veya kurullara verildiği anlatıldı.

Kimi ülkelerde ise hangi bilgilerin devlet sırrı niteliğinde olduğuna karar verme yetkisinin yürütmenin başı olan başkana ait olduğu aktarılan gerekçede, Amerika Birleşik Devletlerinde bu yetkinin başkana ait olduğu örneği verildi.

Ukrayna'da da bu yetkinin devlet başkanına ait olduğu, Rusya'da da hangi tür bilgilerin devlet sırrı kapsamında bulunduğunun Devlet Başkanının yayımladığı kararname ile tespit edildiği anlatılan gerekçede, Belçika'da devlet sırrını tespit etme veya sır kapsamından çıkarma yetkisinin Kral'ın görevlendireceği kişilere ait olduğu aktarıldı.

Ülkelerin bir çoğunda devlet sırrını tasnif edip korumanın yürütme organınına veya yürütmenin başına verildiği tespiti yapılan gerekçede, her ülkenin içinde bulunduğu koşullar ve karşı karşıya bulunduğu tehditler farklı olduğundan, milli güvenliğin tanım ve kapsamı ile milli güvenliğe ilişkin sır olarak korunması gereken bilgilerin de farklı olabileceği vurgulandı.

Gerekçede, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan “kuvvetler ayrılığı ilkesi “nin, Anayasada da benimsendiği, bu nedenle hangi bilgilerin devlet sırrı olarak tasnif edileceğine karar verme yetkisinin, sır teşkil eden alan kanunla belirlenecekse Türkiye Büyük Millet Meclisine, idari bir kararla tespit edilecekse yürütme organına ait olduğu belirtildi.

Bilginin devlet sırrı olarak tespit edilmesi, bilgi edinme hakkı ve ifade özgürlüğünün sınırlanması niteliğinde olduğundan, yetkili makamlar tarafından bir bilgi sır olarak tespit edilirken oranlılık ilkesinin gözetilmesi gerektiğine işaret edilen gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kural olarak ulusal güvenliğin korunması amacıyla bazı bilgilerin sır olarak korunmasını sözleşmenin 10. maddesine aykırı görmediği, ancak bu yetkinin sınırsız olmadığına da işaret ettiğine değinildi.

Gerekçede, devlet sırrı niteliğindeki bilgi veya belgenin paylaşılmasındaki menfaat ile bu bilginin sır olarak korunmasıyla elde edilecek menfaat arasında adil bir denge kurulması, bilginin sır olarak korunmasıyla elde edilecek menfaatin daha ağır basması ve zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması halinde bilgi veya belgenin sır olarak korunması gerektiği ifade edildi.

– Tereddüt halinde takdir hakkı

Bu konuda bir tereddüt halinde takdir hakkının, “bilginin sır olarak korunması ” yönünde kullanılması gerektiği belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

“Devletlerin, bekasını temin ve milli menfaatlerini koruma adına ülke sınırları içinde veya dışında niteliği itibarıyla devlet sırrı mahiyetinde olan faaliyetleri olabilir. Dava ve haber konusu faaliyetin de bu kapsamda bir faaliyet olduğu gerek dosyada bulunan ilgili kurumların cevabi yazıları gerekse açık kaynaklarda yer aldığı üzere devlet yetkililerinin açıklamaları ile sabittir. Bu bilgilerin temini ve/veya açıklanmasının, doğrudan milli savunmayı ve ülkenin siyasal menfaatlerini hedef aldığında da kuşku duymamak gerekir. Bu itibarla yerel mahkemenin toplayıp karar yerinde tartışarak gösterdiği delil ve değerlendirmelerle temin edilerek haberlere konu yapılan bilgi ve belgenin niteliği itibarıyla devlet sırrı olarak kabulünde bir isabetsizlik yoktur. ”

“Devlet sırrının temin edilmesi ” halinde Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 327, açıklanması halinde TCK'nın 329, “sırrın siyasal veya askeri casusluk maksadıyla elde edilmesi ” halinde TCKnın 328, bu bilgilerin aynı maksatla açıklanması halinde 330. maddesinde tanımlanan suçların oluşacağı anlatılan gerekçede, sırrın temini ve açıklanması ile askeri veya siyasal casusluk suçu arasında sadece suç saiki açısından fark bulunduğu kaydedildi.

– “Rivayet, tahmin, şayia gibi hususlar, sır olma vasfını ortadan kaldırmaz ”

Niteliği gereği devlet sırrı olan bilgi ve belgelerin, temin veya açıklama tarihi itibarıyla “devlet sırrı ” niteliğini koruyup korumadığı, sırrın herkesçe bilinir hale gelip gelmediği sorunu da irdelendi.

Sır vasfı kalmamış, aleni hale gelen bilgilerin sır kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ancak rivayet, tahmin, şayia gibi hususların bilginin sır olma vasfını ortadan kaldırmayacağının altı çizildi.

Gerekçede, daha önce kısmen açıklansa ya da yayına konu olsa da kapsam ve niteliği itibarıyla devletin güvenliği veya siyasal yararlarını koruma kabiliyetini muhafaza eden bilginin halen “sır ” vasfını muhafaza ettiği vurgulandı.

Somut olayda, özü itibarıyla devlet sırrı olduğu kabul edilen bilgilerin kaynağını, Milli İstihbarat Teşkilatının 6 Şubat 2014 tarihli cevabi yazıları ve devlet yetkililerinin açıklamalarına göre, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu ile MİT Müsteşarlığına verilen görev ve yetkiler uyarınca yapıldığı bildirilen bir faaliyetin oluşturduğu anlatıldı.

Gerekçede, bu olayla ilgili Aydınlık Gazetesinin 21 Ocak 2014 tarihinde yayımlanan nüshasında TIR'larda silah taşındığı iddialarına yer verildiği, gazetenin aynı tarihli ve ertesi günkü nüshalarında TIR'larla taşındığı iddia edilen malzemelere dair bazı yazarların yorumların da yayımlandığı belirtildi.

“Başka dosya sanığı Can Dündar tarafından yayımlanan görüntülerin, 21 Ocak 2014 tarihinde Aydınlık gazetesinde yayımlanan haberle ilgili olduğu, fakat bazı görüntülerin tamamen farklılık taşıdığı açıktır. ” denilen gerekçede, Cumhuriyet Gazetesinde yapılan haberde önceden yayımlanan haberlere atıf yapılmadığı gibi tamamen farklı nitelikte ve faaliyetle ilgili tüm ayrıntıları içeren, kaynağından edinildiği intibasını uyandıran bilgi ve belgelere yer verildiğinin anlaşıldığına işaret edildi.

Gerekçede, Can Dündar'ın, her iki haberin aynı olmadığını kabul ederek, “gazetecinin haber değeri taşıyan bütün bilgileri kaynağını açıklamaksızın yayımlamak hakkı olduğunu ” savunduğu aktarıldı.

Dündar'ın “Tutuklandık ” isimli kitabından, “…Nihayet 27 Mayıs Çarşamba günü öğlenden sonra solcu bir milletvekili dostum getirdi, görüntüleri. Merak ettiğin her şey bu görüntülerin içinde… Görüntüleri hemen bizim yazı işleri ekibi ile paylaştım, herkes çok heyecanlandı… Eldeki malzemeyi pek az kişi biliyordu… O aşamada 'bombamızı gazetenin icra kurulu başkanı Akın Atalay'a göstermek aklıma geldi, 'Bunun sonuçlarını düşündün mü?' dedi. 28 Mayıs'taki acil toplantıya böyle girdik. Gazetenin avukatları ile karşılıklı oturduk, onlar riskleri söyler, kararı yazı işlerine bırakırlardı… Akın, toplantıyı açarken gayet net konuştu, (Bunun devlet sırrı olduğunu söyleyecekler, tırları durduran savcıları, askerleri tutukladılar. Devletin sırrını ifşa ağır cezalık bir suçtur. Tutuklama kaçınılmaz…) ” şeklindeki bölümlere yer verildi.

Gerekçede, şu tespitler yapıldı:

“Dündar'ın kitabındaki bu ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, gelen bilgi ve görüntülerin, önceden yayınlanması nedeniyle güncelliğini ve 'sır olma vasfını' kaybetmiş sıradan/aleni bayat bir haber konusu olmayıp, bilakis deneyimli gazeteci Can Dündar ve ekibinde heyecan yaratan, gazetede sınırlı sayıda kişiyle paylaşılan, bir an önce yayınlamak için acele edilen, hukuk bürosunca cezai sonuçları konusunda uyarılmalarına rağmen bu risk üstlenilerek yayınlanan, güncelliğini ve gizliliğini muhafaza eden bilgiler içerdiği çok açıktır. Bu nedenle bu sırrın kamuoyunda bilinen şey haline geldiği yönündeki savunmaya itibar edilmemesinde isabetsizlik görülmemiştir. ”

(Sürecek)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?