Türkiye-Libya güvenlik ve askeri iş birliği mutabakatına ilişkin teklif Genel Kurulda

TBMM (AA) – MHP Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, "Metinde maddeler halinde ifade edildiği gibi ikili anlaşmanın merkezinde kısaca amaçlanan şey savunma ve güvenlik gücü oluşturulması adına eğitim, teçhizat ve yardım taleplerini karşılayıp koordine edilecek bir savunma ofisi kurmaktır. Bu kadar net." dedi.

Genel Kurulda, Türkiye ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükümeti Arasında Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'nin görüşmeleri devam ediyor.

Teklif üzerine siyasi parti temsilcileri söz aldı.

İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin, İYİ Parti'nin uluslararası meşruiyete dayalı veya Türkiye'nin ulusal güvenliği ve çıkarlarını doğrudan ilgilendiren konularda askeri iş birliği ve yurt dışına asker gönderme girişimlerini her zaman desteklediğini anımsatarak, "Libya'yla imzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası doğrudan milli güvenliğimizle ilgili olmayan bir alanda fevkalade riskli bir girişimdir. Bu muhtıra, Libya'daki iç savaşın tam anlamıyla bir tarafı haline gelmemize neden olabilecek, milli güvenliğimize zarar verebilecek, ulusal çıkarlarımıza aykırı bir teşebbüstür. Libya'yla ilgili değerlendirmeler yapılırken sorunun bölgesel çatışmaya dönüşme ihtimali mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır." diye konuştu.

Sezgin, teklife neden karşı çıktıklarına ilişkin şu bilgileri verdi:

"Biz bu mutabakata karşı çıkarken aslında ulusal güvenliğimizi doğrudan tehdit etmeyen bir iç savaşın tarafı olmaya karşı çıkıyoruz; Mehmetçiğimizin, evlatlarımızın kanının dökülmesine karşı çıkıyoruz. Libya'ya silah ambargosunun uluslararası hukuka aykırı şekilde ihlal edilmesine ve ülkemizin uluslararası hukuk nezdinde uğrayabileceği zararlara karşı çıkıyoruz, milli güvenliğimize halel getirebilecek gizli bilgi ve belgelerin üçüncü tarafların eline geçmesine karşı çıkıyoruz, yeni bir sığınmacı akınına karşı çıkıyoruz."

MHP Erzurum Milletvekili Kamil Aydın ise dünden bugüne uluslararası mücadelenin ve mücadele yöntemlerinin sürekli değiştiğine tanıklık ettiklerini belirterek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her türlü inisiyatif ve sorumluluk alma zorunluluğunun olduğunu, devrin 'bekle gör' ya da 'bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın' devri olmadığını vurguladı.

Aydın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Aksine olası olumsuzlukları, tehditleri ve felaketleri önceden engelleme adına uluslararası düzeyde proaktif bir yaklaşım öncelemektir. Bunun en belirgin örneğini yakın tarihimizde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları'nda çok açık bir biçimde ortaya koyduk. Yani içeriden ve dışarıdan terörle zaafa uğratılmaya çalışılan ülkemiz, uluslararası yapılarla oluşturulan lojistik destekle köşeye sıkıştırılarak, güney sınırımızda bir prefabrik vekalet yapı oluşturmaya yönelik tüm planları, alınan hızlı karar ve inisiyatifle etkisizleştirmiştir. İlginç ve kabul edilemez olansa bir taraftan Türkiye'nin her yerinde canlı bomba ve patlayıcı yüklü araçlarla yapılan terör saldırılarının artması öte yandan güney sınırımızdan maruz kaldığımız terör saldırılarından dolayı alınan 'terörü kaynağında yok etme' kararına o gün karşı çıkan zihniyetin bugün de maalesef Doğu Akdeniz'de ön açıcı bu hamlemize karşı çıkmasıdır. O gün bataklık mazeretine sığınanlar, bugün de en büyük kıyı şeridine sahip ülkemiz için buraları bataklık göstermeye çalışmaktadırlar."

Düne kadar hamlesizlik eleştirileri yapıp denizlerde özellikle Yunanistan'ın hak gasbına işaret edenlerin, bugün yapılan ön alıcı hamlelere karşı rahatsızlıklarını ve muhalefetlerini çok açık bir şekilde ortaya koyduğunu anımsatan Aydın, bu çelişkiyi anlamanın da zor bir durum olduğunu söyledi. Aydın, "Milli güvenliğimiz, deniz hukukumuz ve insani sorumluluğumuz açısından böylesine önemli bir meselede siyaset üstü, ülküsel ve ilkesel davranıp öyle karar vermemiz gerekirken ipe un serme, bağcıyı dövme amaçlı eleştiri ve muhalif hamleler özgüvenden yoksun, aşağılık kompleksi içeren ezik bir psikolojinin tezahürüdür." diye konuştu.

Yapılan eleştirilere baktıkları zaman birkaç tutarsız iddiadan öteye gidilmediğini vurgulayan Aydın, "Metinde maddeler halinde ifade edildiği gibi, ikili anlaşmanın merkezinde kısaca amaçlanan şey savunma ve güvenlik gücü oluşturulması adına eğitim, teçhizat ve yardım taleplerini karşılayıp koordine edilecek bir savunma ofisi kurmaktır. Bu kadar net." dedi.

HDP Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy, HDP'li Sur Belediye Başkanı Filiz Buluttekin'in gözaltına alınırken, kendisi, eşi ve 10 yaşındaki çocuğunun yere yatırılıp, kafalarına silah dayandığını iddia etti.

Özsoy, "Bu emri veren Diyarbakır terörle mücadele amirinin FETÖ davasından derdest olan bir davası söz konusudur. Hala terör örgütü üyeliğiyle yargılanan biridir." ifadesini kullandı.

Orta Doğu coğrafyasının Kuzey Afrika ile kan revan içerisinde olduğunu belirten Özsoy, 2011 yılından günümüze kadar bölgede yaşananları anlattı.

Libya konusunda Türkiye toplumunun hiçbir şey bilmediğini, milletvekillerinin yarısının da ne olduğunu bilmediğini savunan Özsoy, "Sanki bu anlaşma yapıldıktan sonra Türkiye, Libya'ya silah gönderebilecekmiş. Türkiye, 2012 yılından beri düzenli olarak zaten silah gönderiyor. Şu ana kadar zaten yapılana parlamenter bir kılıf uydurulmaya çalışılıyor. Türkiye, çok boyutlu bir şeklide zaten Libya savaşının içerisinde." dedi.

– "Tavrınızı 15 yaşındaki bir çocuğu katleden teröristlerden yana koymuşsunuz"

AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, HDP'li Özsoy'un ortaya attığı iddialara açıklık getirmek istediğini belirterek, "Diyarbakır Terörle Mücadele Daire Başkanı yok, şube müdürü. Konunun içeriği şudur: Organize suçlardan aranan birisine işlem yapılıyor. Bu şube müdürü yapıyor. Bu organize suçlarla ilgili işlem yapılan kişinin ortaya attığı bir iddiadır. Bakanlık bu iddiayı araştırıyor, idari işlem yapıyor. İdari işlemin sonucunda bu iddianın asılsız olduğu ortaya çıkıyor. Herhangi bir yargılama söz konusu değil." dedi.

Muş, 10 yaşındaki çocuğun başına silah dayanması gibi bir şeyin olmadığını, böyle bir şeyi kendilerinin de kabul edemeyeceklerini vurgulayarak, "Biz, Diyarbakır'da il binanızın önünde çocuklarını bekleyen annelerin, çocuklarını indirmeye çalışan bir iktidarız, 10 yaşındaki bir çocuğun başına niye silah dayasınlar?" diye konuştu.

PKK'lı teröristlerin açtığı ateşle şehit edilen 15 yaşındaki Eren Bülbül'ün fotoğrafını gösteren Muş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gözaltına alınan Sur belediye başkanı nerede çıkıyor biliyor musunuz? Eren Bülbül'ü şehit eden teröristlerin cenazesini Sur belediye başkanı kaldırıyor. Cenazede boy gösteriyor. Ondan sonra çıkıp burada çocuklardan bahsediyorlar. Siyasi olarak siz tavrınızı 15 yaşındaki bir çocuğu katleden teröristlerden yana koymuşsunuz. 'Bir Kürt kadını üzerinden mi erkekliğinizi gösteriyorsunuz' sözü bu kürsüye yakışan bir ifade değil. Çok ayıp, yakışıksız bir ifade. Eğer erkekliğini göstermeye çalışan birini arıyorsanız, Biçirpinin Abbas'a bakacaksınız. Siz iyi tanırsınız Biçirpinin Abbas'ı yani sapık Abbas.15-16 yaşındaki Kürt kızlarını dağa kaçıran PKK, ona peşkeş çekiyor. O zaman siz bu kürsüden önce onları lanetleyeceksiniz."

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ise Eren Bülbül'ün ve ailesinin acısının hepsinin acısı olduğunu belirterek, bu konuyu böyle tartışarak hiçbir yere varılamayacağını söyledi.

Oluç, "Bu acılar yaşanmasın, daha fazla gözyaşı dökülmesin, hiçbir aileye ateş düşmesin diye mücadele ediyoruz." dedi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, AK Parti Grubu ve grup başkanvekillerinin, Meclisteki milletvekillerinin imanını, vatanseverliğini, devlet sevgisini ve saygısını, bayrak sevgisini ve saygısını ölçecek bir teraziye sahip olmadığını belirterek, "Adam, 'Eren Bülbül'ün acısı benim acım diyor' bunun üstüne laf edilir mi?" dedi.

MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, "Terörü kim istismar ediyor" demesi üzerine Altay, "AK Parti" yanıtını verdi. Bunun üzerine AK Parti milletvekilleri ile CHP milletvekilleri arasında laf atışması yaşandı.

CHP'nin, terör örgütü PKK'yı öteden beri eli kanlı bir terör örgütü olarak gördüğünü anımsatan Altay, "Silah sesleri ve barut kokusu içerisinde özgürlük, bağımsızlık, barış çığlığının sesi duyulmaz. Bu lafım PKK'ya ya da onu destekleyen özgürlükçülere. Hiçbir hak talebi, demokratik talep teröriste masumiyet, meşruiyet sağlamaz. Hiçbir güvenlik kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak yapılamaz." ifadesini kullandı.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?