Nazlı Sinem Erköseoğlu'nun ölümüne ilişkin dava

İSTANBUL (AA) – Beyoğlu'nda 2010'da bir apartman boşluğunda cesedi bulunan Nazlı Sinem Erköseoğlu'nu öldürdükleri iddiasıyla yargılandıkları davada beraatlerine hükmedilen sanıklar Can ve Emre Paksoy kardeşlerin, kararın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden yargılanmasına devam edildi.

İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz sanıklar Can ve Emre Paksoy kardeşler, avukatlarıyla katıldı. Nazlı Sinem Erköseoğlu'nun babası Ergun Erköseoğlu, annesi Ferah Kural ve dedesi Yusuf Ziya Kural ile avukatlarının müdahil olarak hazır bulunduğu duruşmada, müşteki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nı da avukat Hatice Boz temsil etti.

Duruşma, mahkemeye gelen evrakların okunmasıyla başladı. Davaya ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilen yazıya cevap geldiği belirtildi.

Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporda, ölümün genel beden travmasına bağlı omur, çok sayıda kot ve pelvis kırıklarıyla birlikte büyük damar ve iç organ yırtılmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği anlatılarak, düşme olayının kendi iradesiyle mi, alkolün etkisiyle kazara mı meydana geldiği, düşme olayında başkasının etkisinin olup olmadığının tıbben bilinemediği kaydedildi.

Duruşmada gelen evraka ilişkin söz alan Erköseoğlu'nun annesi Ferah Kural'ın, sanık Paksoy kardeşlerin yanına kadar giderek, “Can, prensesi mi o gün aldın. Bu küpeyi hatırladınız mı o gün üzerindeydi? ” demesi üzerine, mahkeme başkanı, “Söyleyeceklerinizi mahkeme heyetine dönerek söyleyin. ” diyerek uyarıda bulundu.

Sözlerine devam eden Kural, “Bu küpe kızımın üzerindeydi. Acaba kavga ettiler de kızımın üzerinden mi düştü, yoksa çektiler de düştü mü? Bu yüzük de parmağından çıkmış, komodinin üzerine koymuş. Bu elbiseyle atlaması mümkün değil. Elbise daracık. Ayaklarını dayayıp atlamadı, ayak izi maalesef yok. (Sanıklara) Belki siz beraat edeceksiniz. Ancak yüce Allah'ın mahkemesi devam edecek. Sinem'in atlamasına imkan yok. Türk hukukuna güveniyorum. Hukuk istiyorum.'' dedi.

Ailenin avukatları da söz alarak, Adli Tıp Kurumu'ndan gelen rapora ilişkin beyanda bulunmak için süre talep etti.

Sanık Can Paksoy da söz alarak, Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporunun lehlerine olduğunu, yargılama boyunca 4 kez rapor alındığını ve her raporda suçsuz olduklarının kanıtlandığını savunarak, beraatini istedi.

Cumhuriyet savcısı söz alarak, olayın olduğu ikamete ait sabit telefon numarasının, olay gecesine ilişkin kayıtlarının getirtilmesi hususunda yazılan müzekkerenin akıbetinin sorulmasını talep etti.

Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, mağdur ve avukatlarına Adli Tıp Kurumu'nun raporuna karşı beyanda bulunmaları için süre verilmesine ve telefon kayıtları ile ilgili yazının cevabının beklenilmesine karar vererek, duruşmayı erteledi.

  • Süreç

Nazlı Sinem Erköseoğlu'nun 26 Eylül 2010'da Beyoğlu Gümüşsuyu İnönü Caddesi'ndeki Mithatpaşa Apartmanı'nın havalandırma boşluğunda ölü bulunmasına ilişkin hazırlanan iddianamede, Mahmut Emre ve Can Paksoy kardeşlerin, TCK'nın 81/1. maddesi gereğince ''kasten öldürme'' suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmaları isteniyordu.

İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Aralık 2014'te, sanıklar Can ve Emre Paksoy hakkında, Erköseoğlu'nu “kasten öldürme ” veya “tedbirsizlik, dikkatsizlik neticesinde ölümüne sebebiyet verme ” suçlarından “şüpheden uzak yeterli delil elde edilemediğinden ” beraat kararı vermişti.

Karar müdahil Ergun Erköseoğlu ve avukatlarınca, “usul ve yasaya aykırı olduğu ” gerekçesiyle temyiz edilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da temyiz incelemesi yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi'ne 25 Ocak 2018'te yazdığı ek tebliğnamede, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın müdahillik haklarından yararlandırılmadan hüküm kurulduğu gerekçesiyle kararın usulen bozulması gerektiği görüşünü bildirmişti.

  • Yargıtay Başsavcılığı esastan bozma istemişti

Ek tebliğnamede ayrıca, “evdeki sabit telefonun, olay gecesine ilişkin kayıtlarının getirtilerek kimlerle konuşma yapıldığının mahkemece araştırılmadığı, kafa arkasındaki yaraların maktuldeki diğer yaralarla aynı zaman diliminde veya ne kadar önce oluştuğu hususunda Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu'ndan rapor alınıp sanıkların hukuki durumunun değerlendirilmediği, maktulün arka kısmı uzun fermuarlı olan elbisesinin fermuarını tek başına kapatıp kapatmayacağının araştırılması gerektiğinin düşünülmediği, yerel mahkemenin verdiği beraat hükmünün yasaya aykırı bulunduğu ve kararın bozulması gerektiği ” ifadeleri de yer almıştı.

Temyiz talepleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesini değerlendiren Yargıtay 1. Ceza Dairesi de 23 Mayıs 2018'de yazdığı kararla, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bu suçun “zarar göreni ” olduğunu belirterek, müdahillik haklarından yararlandırılmadığını bildirmiş ve yerel mahkeme kararını usulden bozmuştu.

Yargıtay tarafından usulen bozmanın ardından dava dosyası, yeniden görülmek üzere İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gelmişti.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?