Lübnanlı uzmanlara göre, Şii aktvist Slim suikastı, Beyrut patlamasından sonra Hizbullah'a ikinci darbe oldu

BEYRUT (AA) – MAHMUT GELDİ – Lübnan Hizbullah'ı, Beyrut Limanı patlamasıyla önemli derecede kaybettiği finansal kaynağın ardından bu kez de Şii muhalif Lokman Slim'in öldürülmesiyle yerel ve uluslararası toplumun baskılarının odağında.

Tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşayan Lübnan, 4 Ağustos 2020'de başkent Beyrut'ta meydana gelen büyük patlamanın açtığı yaralar sarılmayı beklerken, 4 Şubat'ta yerel ve uluslararası yoğun tepkilerle karşılaşan bir cinayete sahne oldu.

Lübnan'da ekonomik krizle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve Beyrut Limanı'ndaki patlamanın getirdiği yıkımın hayatlarını doğrudan etkilediği halk, muhalif aktivist cinayetinin de ülkede suikastlar zincirine dönüşebileceği endişesine kapıldı.

Ülkedeki siyasiler ise Beyrut patlamasından sonra istifa eden Hassan Diyab hükümetinden sonra yenisini kurma konusundaki anlaşmazlıklarını sürdürüyor.

Lübnanlı uzmanlar, Beyrut Limanı'ndaki patlama ve Hizbullah'a muhalefetiyle bilinen Şii araştırmacı aktivist Slim cinayetinin Hizbullah'a yönelik etkilerini AA muhabirine değerlendirdi.

– "Beyrut patlamasından sonra Lübnan'a yönelik uluslararası ilgi arttı"

Lübnanlı siyasi analist Munir er-Rabih, ülkedeki çöküş ve derinleşen siyasi kutuplaşma ile birlikte yaşanan güvenlik olaylarından biri olan Beyrut Limanı'ndaki patlamanın, önü açık krizler bağlamında ele alınması gerektiğini söyledi.

Beyrut Limanı'ndaki patlamanın, Hizbullah'ı kuşatmanın yanı sıra örgütü mali ve askeri olarak finanse eden kaynakları kapatma olarak değerlendirilebileceğini aktaran Rabih, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Beyrut Limanı'ndaki patlamadan sonra Lübnan'a yönelik uluslararası ilginin arttığını gördük. Hizbullah'ın elindeki silahların müzakere masasına yatırılması konusu da konuşulmaya başlandı. Hizbullah'ı finanse eden önemli kaynaklardan biri olarak görülen Beyrut'taki Uluslararası Refik Hariri Havalimanı'nda da köklü reformlara gidilmesi gerektiği konuşuluyor."

Tüm bunların Hizbullah'a ait silah sevkiyatlarının Suriye'den Lübnan'a geçişleri sırasında İsrail'in hava saldırılarınca hedef alınmasıyla sürdürüldüğüne işaret eden Rabih, Hizbullah'a yönelik baskıların bu şekilde devam edeceğini savundu.

Beyrut Limanı'ndaki patlamanın ardından Hristiyanlar ile ilişkileri gerilen Hizbullah'ın kendisini bir çıkmazda gördüğüne dikkati çeken Rabih, aktivist Slim'in öldürülmesinden sonra ise Şii kesimde yükselen sesleri bastırmakta zorlandığı yeni bir sürece girdiğine vurgu yaptı.

Hizbullah'ın, "Slim'in kendisine yönelik baskıların artması için öldürüldüğünü iddia ettiğini" hatırlatan Rabih, Hizbullah'ın da üzerindeki yerel ve uluslararası baskıları hafifletmek için soruşturmaya katkı sunması gerektiğini dile getirdi.

Rabih, "Soruşturma sonuçlanmazsa, cinayetten Hizbullah sorumlu tutulacak. Çünkü Hizbullah'ın Lokman Slim'e karşı birçok kampanyası olmuştu." diye konuştu.

Lübnan'da aylardan beri kurulamayan yeni hükümet krizinin çözülmesiyle sorunların bitmeyeceğine de değinen Rabih, ihtilaf ve stratejik konuların masaya yatırılması gerektiğini ve bunun da ancak bölgesel ve uluslararası müzakerelerle gerçekleşebileceği değerlendirmesinde bulundu.

– "Hizbullah, Beyrut Limanı'nı kendisini finanse etmek için kullanıyordu"

Lübnanlı araştırmacı yazar Alan Sarkis de 4 Ağustos 2020'de Beyrut Limanı'nda meydana gelen büyük patlamanın Hizbullah'a bir darbe olduğunu savunarak, "Hizbullah'ın liman, havalimanı ve yasal olan ile olmayan sınırdaki geçiş noktalarını silah ve füzelerinin geçişi için kullandığı biliniyor. Hizbullah aynı zamanda Beyrut Limanı'nı da kendisini finanse etme ve Suriye rejimini kurtarmak için kullanıyordu." dedi.

Hizbullah'ın Beyrut Limanı'na olan hakimiyeti ve ürünleri gümrüksüz olarak geçirdiğine dair çok sayıda raporlar olduğuna dikkati çeken Sarkis, bu nedenle de Hizbullah'ın kalesi olarak bilinen başkent Beyrut'un güney banliyösünde ürünlerin Lübnan'ın diğer bölgelerine göre çok daha ucuz satıldığını ifade ederek, "Çünkü orada satılan ürünlerde gümrük vergisi yok." diye konuştu.

Beyrut Limanı'ndaki patlamayla ilgili yayınlanan çoğu medya ve istihbarat raporlarının, Beşşar Esed rejimini suçlu gösterdiğini aktaran Sarkis, hatta Dürzi İlerlemeci Sosyalist Partisi lideri Velid Canbolat'ın "Beyrut Limanı'ndaki patlamaya yol açan amonyum nitratın Esed rejimine ait olduğunu" açıkça söylediğini hatırlattı.

Sarkis, Esed rejiminin Hizbullah ile müttefik oldukları dolayısıyla amonyum nitratın Esed rejimine ait çıkması halinde Hizbullah tarafından örtbas edilmesinin kaçınılmaz olduğunu kaydetti.

Bahsi geçen büyük patlamayla Hizbullah'ın liman üzerindeki kontrolünün kaybedildiğini anlatan Sarkis, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Lübnan krizinin de uluslararası arenaya taşınması nedeniyle artık Hizbullah istediği gibi Beyrut Limanı'nda hareket edemiyor. Limanda ayrıca uluslararası istihbarat birimleri de varlık gösteriyor. Bu nedenle Beyrut Limanı'ndaki patlama, Hizbullah ve saflarında durduğu eksen için bir darbe oldu."

Hizbullah'a muhalif Şii araştırmacı aktivist Lokman Slim cinayetinde de kendilerinin bu işte parmağı olsun veya olmasın darbe aldıklarını savunan Sarkis, söz konusu cinayet nedeniyle tüm gözlerin Hizbullah'a çevrildiğini ve Lübnan'daki muhalif Şiilerden de sesler yükseldiğini belirtti.

"Lokman Slim, Hizbullah'a karşı bir muhalif değil, Hizbullah içinde kara para aklayanlarla ilgili raporlar hazırlayan bir isimdi." diyen Sarkis, Slim ailesinin de cinayetten Hizbullah'ı sorumlu tuttuğu ve Şii muhaliflerin bundan ders çıkarması uyarısında bulunduğuna dikkati çekti.

Lübnanlı araştırmacı yazar Sarkis, 17 Ekim 2019'dan itibaren ekonomik krize karşı başlayan protestolar sürecinden sonra Hizbullah'a yakın çevrelerin, özellikle çalışmak için gittikleri Körfez'deki Arap ülkelerinde zorluklarla karşılaştıklarından dolayı Lübnan'ın gidişatıyla ilgili birtakım sorular sormaya başladığını aktardı.

– Hizbullah'ı nasıl etkiledi?

Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen gazeteci yazar Kasım Kasir ise Beyrut Limanı'ndaki patlama ile Slim cinayeti arasında ciddiye alınacak bir bağlantı olmadığını savundu.

Her iki olayda da Hizbullah'ı suçlamak isteyen Lübnanlı ve uluslararası kesimler olduğunu öne süren Kasir, Hizbullah'ın da Slim cinayetini kınadığı ve gerçeklerin ortaya çıkması için gerekli soruşturmanın yapılması çağrısında bulunduğunu ifade etti.

Slim cinayetini, Lübnan'a yönelik uluslararası bir müdahale olması talebiyle fırsata çevirenler olduğunu iddia eden Kasir, "Bu tür kampanyalar, Lübnan'ın içindeki bölünmeyi daha fazla derinleştirmenin yanı sıra fitneyi körüklemenin dışında bir sonuç vermeyecek." dedi.

Hizbullah'ın kendisine yönelik asılsız suçlamalarda bulunanlara karşı yargı yolunu tercih ettiğini söyleyen Kasir, Lübnan'a yönelik uluslararası bir müdahalenin olmayacağı öngörüsünde bulundu.

Beyrut Limanı'ndaki patlama ve Slim cinayetinin Hizbullah'a bir şey kaybettirmediğini savunan Kasir, suçlamaların bir temele dayanmadığı ve Hizbullah'ın Lübnan'daki siyasi ve popüler konumunda bir değişikliğe yol açmadığını ifade etti.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?