GRAFİKLİ – Suriye’nin kuzeyindeki “güvenli bölge” sorunu

WASHİNGTON/ANKARA (AA) – Türkiye’nin, Suriye sınırında terör örgütü DAEŞ’in kontrolündeki bölgeyi teröristlerden arındırma ve siviller için güvenli bölge haline getirme önerisinin hayata geçirilememesi bir dizi fırsatın önüne geçiyor. Uzmanlar, terörle daha etkin mücadele ve Suriye’den göç etmek zorunda kalan sivillerin insani krizinin hafifletilmesinde söz konusu önerinin etkili olacağı düşüncesinde.

ABD’deki Shawnee Devlet Üniversitesi Ortadoğu Tarihi ve Antropolojisi Bölümü’nde Profesör Amr el Azm, AA’ya yaptığı açıklamada, güvenli bölgelerin oluşturulmasının Suriye krizinin başında yapılması gereken en önemli işlerden biri olduğunu belirtti.

Türkiye’nin 2 milyon 700 binden fazla Suriyeli sığınmacıya evsahipliği yaptığını hatırlatan El Azm, “Uluslararası toplum ve özellikle ABD, Suriyeli mülteciler için güvenli bölge inşa edilmesinde mutabık kalsalardı, Türkiye ve Avrupa’nın sığınmacı krizi nedeniyle yaşadığı sıkıntılar, can kayıpları önlenebilirdi. Suriyeliler kesinlikle diğer ülkelere gitme mecburiyetinde kalmazdı.” dedi.

El Azm, halihazırda mülteci akınını tetikleyen en büyük sorunun hava saldırıları olduğunu belirterek, “Sığınmacıların Lübnan’dan, Suriye’den, Türkiye’den başka yerlere gitmeyeceklerini beklemek Avrupalıların uzağı görememesidir. Nihayetinde tekrar hareketlenmeye başladıklarında mantıklı ve doğal istikametleri Avrupa olacak. Avrupa bu yaz başka büyük bir göçmen akınına hazırlıklı olmalı. Eğer güvenli bölgeler iç savaşın ilk 4 yılında yapılmış olsaydı, tüm bunlar önlenebilirdi” diye konuştu.

Güvenli bölgelerin oluşturulmamasının Obama yönetiminin ihmali olduğunu vurgulayan El Azm, “Obama yönetimi asgari olanı yapmak dışında Ortadoğu’ya gerçekten müdahil olmak istemedi. Onların önceliği DAEŞ. DAEŞ Irak’ta ciddi bir tehdit halini aldığında harekete geçtiler. Ama DAEŞ Suriye içinde güçlendiğinde bir şey yapmadılar.”

El Azm, “Mülteci krizinden en çok etkilenen Avrupa neden birşey yapmıyor?” ifadesini kullandı.

– “Yabancı savaşçı geçişinin önlenmesinde yol alınırdı”

ORSAM Araştırmacısı Oytun Orhan da güvenli bölge önerisinin ilk aşamada daha çok yerinden edilen Suriyelilere güvenli alan sağlanması ve Esed rejimiyle mücadele etme aracı olarak görüldüğüne dikkati çekti.

Şimdi ise Esed rejimiyle mücadele için ılımlı muhalifler ve Halep’le coğrafi bağlantının korunması faktörünün ön plana çıktığını belirten Orhan, şöyle devam etti:

“Eğer Türkiye’nin güvenli bölge talebine uluslararası bir destek olsaydı, muhtemelen şu anda DAEŞ ile mücadelede çok daha önemli bir mesafe kat edilmiş olurdu. Çünkü DAEŞ’e katılım bütün önlemlere rağmen engellenemiyor ve hala örgüte katılım bu bölge üzerinden gerçekleşiyor. Örgütün dünyaya açılan kapısı ve yabancı savaşçıların geçişinin önlenmesi konusunda yol alınabilirdi.”

Orhan, güvenli bölgenin PYD’nin Türkiye sınırında Halep ilinin batıdaki Afrin ile Fırat nehrinin doğusundaki Kobani ilçeleri arasındaki coğrafi bağlantıyı sağlayarak “Kürt devleti” oluşturma hedefinin önüne geçilmesi açısından da önemli rolü olacağını söyledi.

– “Uluslararası toplum mahrum kalmış oldu”

SETA Genel Koordinator Yardımcısı Muhittin Ataman da “Güvenli bölge oluşturulsaydı hem güvenlik hem de insani kriz noktasında çok önemli bir etkisi olacaktı. Sınırda şu anda Kilis’te olduğu gibi Türkiye’ye yönelik saldırılar olmayacaktı.” dedi.

Ataman, “Özellikle Halep, Türkmendağı, olaylar sonrasında yüzlerce, binlerce insan bir mağduriyet yaşadı. Tüm bunlar olmayacaktı. Bütün bunlardan hem uluslararası toplum hem de Türkiye maalesef mahrum kalmış oldu.” ifadelerini kullandı.

– “Terör örgütleri zemin bulamayacaktı”

Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Uysal, göç akınının insan kaçakçılarına zemin oluşturduğunu vurgulayarak, “Bu kaçakçılıktan yararlanan bir sürü terör örgütü var. DAEŞ dahil, PKK dahil. (Güvenli bölge olsaydı) Bunlar zemin, finansman ve insan kaynağı bulmamış olurdu.” diye konuştu.

Uysal, ayrıca mülteci akınının tetiklediği İslamofobi yükselişinin söz konusu olmayacağının altını çizerek, “Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Avrupa ülkelerinin ekonomik yükü de azalmış olurdu” dedi.

– Güvenli bölge ihtiyacı

Türkiye’nin gündeme getirdiği güvenli bölge, Suriye’deki çatışmalardan kaçan sivil nüfusun can güvenliğinin sağlandığı barınma alanı oluşturulmasını öngörüyor.

Gaziantep’in Karkamış ilçesinin karşı tarafında bulunan Halep’e bağlı Cerablus ilçesinden, Kilis’in karşısındaki Azez ilçesine uzanan hat, 98 kilometrelik bir alana yayılıyor. İnsani ihtiyaçların rahatlıkla karşılanabilmesi için de Suriye toprakları içine doğru 45 kilometrelik bir derinlik oluşturulması hedefleniyor.

Türkiye, bölgeyi Halep başta olmak üzere tüm Suriye’den yeni göç eden sivillerin toplanabileceği ya da Türkiye’ye geçmiş Suriyelilerin arzu etmeleri halinde yerleşebileceği bir bölge olarak tasarlıyor. Halihazırda Türkiye, 2 milyon 700 binden fazla Suriyeli sığınmacıyı konuk ediyor.

Suriye’de iç savaşın durması halinde dahi, Suriye halkının barınma, iş ve sosyal hizmetlerden mahrum kalmasından ötürü başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dış göçe devam etmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bu durum en fazla, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerini endişelendiriyor.

– Uçuş yasağı şart

Güvenli bölgenin oluşturulması öncelikle uçuş yasağına bağlı. Rusya’nın 30 Eylül 2015’te savaşa katılmasına kadar ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin DAEŞ’le mücadele amacıyla Halep’in kuzeyinde yaptığı uçuşlar, rejim uçaklarının da bölgeden uzak kalmasını sağlamıştı. Rejim uçaklarının Halep merkezinin kuzeyine çıkmaktan vazgeçmesiyle güvenli bölge fiilen oluşmaya başlamıştı.

Azez tarafı muhaliflerin elinde olan bölgenin Cerablus kısmında ise terör örgütü DAEŞ’in hakimiyeti sürüyor. Türkiye, bu bölgenin müttefiklerle ortak bir strateji çerçevesinde kara ve hava operasyonuyla örgütten arındırılmasını öneriyor.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?