GRAFİKLİ – Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki iç savaşın kronolojisi

DAKAR/ANKARA (AA) – ALAATTİN DOĞRU/ABDOULAYE İBRAHİM BACHİR – Afrika kıtasının orta bölümünde yer alan Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), iktidar mücadelesiyle başlayan ancak din ve etnik temelli çatışmalara dönüşen iç karışıklıklar nedeniyle bir türlü istikrara kavuşamıyor.

Nüfusun yarısından fazlasının Hıristiyan, yüzde 10'unun da Müslüman olduğu ülkede birçok silahlı grup bulunuyor. Bağımsızlığından bu yana yaşanan darbeler nedeniyle yönetimde istikrarı yakalayamayan OAC'de irili ufaklı çeşitli silahlı gruplar, güçlenmek için birbirleriyle çatışıyor.

Ülkede, 2012'den sonra Müslümanların baskın olduğu Seleka grubu ile Hıristiyanlardan oluşan anti-Balaka silahlı grubu arasında çıkan iktidar nedenli çatışmalar, daha sonra Müslüman-Hıristiyan çatışmasına dönüştü.

– Müslümanlar saldırılardan korunmak için isim değiştirdi

Ülkede yoğunlukta bulunan Hıristiyan silahlı gruplar, bu süreçte OAC'deki Müslüman sivillere yönelik birçok saldırı gerçekleştirdi.

Müslümanların bir kısmı baskı ve şiddetten komşu ülke Çad ve Kamerun'a sığınırken ülkede kalanların ise Hıristiyan grupların saldırılarından korunmak için isimlerini Hıristiyan isimleriyle değiştirmek zorunda kaldığı biliniyor.

OAC'de 2013'ten bu yana yaşanan şiddet olaylarında çoğunluğu Müslüman binlerce kişi katledilirken, 1 milyondan fazla kişi de yerlerinden oldu.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardım Koordinasyon Ofisinin (OCHA) bu yılki raporuna göre, OAC'de 621 bin kişi ülke içinde yerlerini değiştirdi, 573 bin kişi de komşu ülkelere sığındı.

Raporda, 4,5 milyon nüfuslu ülkede yaklaşık 3 milyon kişinin yardıma muhtaç olduğu, geçen yıla oranla muhtaç kişi sayısının yüzde 16 arttığı belirtildi.

– Darbelerle tetiklenen iç çatışmalar

Fransa'dan bağımsızlığını 1960'ta kazanan OAC, ilk 5 yılını David Dacko'nun tek parti yönetimiyle geçirdi. Söz konusu dönemde de istikrara kavuşamayan ülkedeki iç çatışmalar dış güçlerin müdahalesine yol açtı.

Ülkede 1965'te iktidara, kendini “imparator ” ilan eden Jean-Bedel Bokassa geldi. Bokassa, Fransa'nın 1979'te düzenlediği “Caban Operasyonu ” ile iktidardan uzaklaştırıldı ve yerine yeniden Dacko getirildi.

Dacko yönetiminden sonra Andre Kolingba 1981'de, François Bozize 2003'te, Michel Djotodia da 2013'te darbeyle yönetimi ele geçirdi.

– Çatışmaların fitili Bozize döneminde ateşlendi

Ülkede asıl iç çatışmalar 2003'te Fransızların desteğini alan, darbeyle yönetime geçen François Bozize döneminde başladı.

Bozize döneminde yolsuzluk, adam kayırma ve Müslüman azınlığa yönelik baskıcı politikaların artması üzerine Michel Djotodia önderliğindeki çoğunluğu Müslümanlardan oluşan silahlı grupların koalisyonu olan Seleka milis güçleri, ülkenin kuzeyinde hükümete karşı ayaklandı.

Bozize, görev süresi dolmasına rağmen iç karışıklıkları sebep göstererek 2010 cumhurbaşkanı seçimlerini iptal etti. Seleka silahlı gruplarının, Bozize yönetimine karşı ayaklanması ise ülkeyi din temelli bir krizin içine sürükledi.

Seleka içindeki isyancıların başkent Bangui'yi işgal etmesi üzerine Bozize, 24 Mart 2013'te komşu ülke Kamerun'a kaçtı. Yönetim, Djotodia liderliğindeki Seleka grubunun eline geçti.

Yönetimi ele geçiren Djotodia, üstlendiği cumhurbaşkanlığı görevinden uluslararası baskılar sonucu 13 Ağustos 2013'te istifa etmek zorunda kaldı. Kurulan geçici meclis, Ocak 2014'te Catherine Samba-Panza'yı geçici devlet başkanlığına seçti.

Geçici hükümetin 2 yıl içinde dağılmasıyla şu anki cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadera 2016'da göreve geldi.

– Silahlı gruplar

İrili ufaklı yirmiden fazla silahlı grubun varlık gösterdiği OAC'de, ordunun müdahalesine rağmen çatışmaların önüne geçilemedi.

Yer altı kaynaklarının zengin olduğu bölgelerde daha çok faaliyet gösteren milisler, özellikle buraların hakimiyeti için çatışıyor.

Seleka, anti-Balaka, Barış İçin Birlik (UPC), OAC Vatansever Hareketi (MPC), Tanrının Direniş Ordusu (LRA) söz konusu silahlı gruplardan bazıları olarak biliniyor.

– Sadece Müslümanlar silahsızlandırılıyor iddiası

Cumhurbaşkanı Touadera, yüzde 62 oy almasına rağmen, devletin sadece Müslümanları silahsızlandırdığı ancak Hristiyan gruplara dokunmadığı yönündeki eleştirileri durduramadı.

Söz konusu iddia geçici hükümet döneminde 2014'te Kongo Cumhuriyeti'nin başkenti Brazzaville'de Seleka ve anti-Balaka grupları arasında varılan ateşkes anlaşmasından sonra ortaya çıktı.

Touadera yönetimi bu defa Fransa'nın Sangaris Operasyonu'nda sadece Müslümanları silahsızlandırmasına göz yumduğu eleştirilerine maruz kaldı. Bu eleştiriler Müslüman ve Hristiyan gruplar arasındaki gerginliği artırarak 2013-2014 arasında tekrar çatışmaların çıkmasına zemin oluşturdu.

Çatışmalarda çoğunluğu Müslüman 3 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.

– Barış görüşmeleri sonuçsuz

Ülkede milis güçleriyle devlet arasında başlatılan barış müzakerelerinde farklı bölgesel ve uluslararası aktörler rol oynasa da somut bir netice alınamadı.

Barışın sağlanması için 2012'den beri 7 barış anlaşmasının imzalandığı ülkeye bir türlü barış gelmedi.

BM başta olmak üzere Afrika Birliği (AU), ülkede taraflar arasında kapsamlı barış anlaşması sağlamak için yoğun çaba sarf ediyor.

Son olarak Temmuz 2017'de silahlı gruplarla imzalanan barış anlaşması ve yeni kabinede eski Seleka üyelerinden bir isme yer verilmesi de çatışmaları bitirmeye yetmedi.

– Bölgedeki yeni aktör Rusya

Ülkede çatışmalar sürerken Rusya beklenmedik bir aktör olarak bölgede varlığını hissettirmeye başladı.

Rusya, son dönemde OAC ile askeri, diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurarak ülkede önemli dış aktör haline geldi. Rusya'nın devreye girmesiyle 2017 sonlarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), OAC'ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı.

Rusya'nın arabuluculuğuyla geçen ağustosta OAC'deki büyük silahlı gruplar Sudan'ın başkenti Hartum'da bir araya gelerek barış anlaşmaları imzaladı.

Aynı tarihlerde Arap Birliği (AU) önderliğinde OAC'nin Bouar kentinde silahlı grupların görüşmeler yapması Rusya'nın birlikten bağımsız olarak müzakere süreci başlattığı gerekçesiyle özellikle Fransa tarafından eleştirildi.

Fransa, Rusya'nın OAC'deki varlığını “rol çalma ” olarak değerlendiriyor.

– OAC'deki Rus yatırımları

Fransa'nın varlığının kanıksandığı ülkede Rusların da çeşitli alanlarda yatırım yapması 2 ülke arasındaki “gizli bir rekabet ” olduğu yorumlarını güçlendirdi.

Yer altı zenginliklerindeki payı tamamen Fransa'ya “kaptırmak ” istemeyen Rusya, Ekim 2017'de başkent Bangui'de kurulan Lobaye Invest isimli şirketle OAC'deki Yawa bölgesinde maden çıkarma ve Pama bölgesinde de maden arama ruhsatı aldı.

Fransız araştırma merkezi GRIP, Rusların, elmas ve altın rezervine sahip Boda ve Bakala bölgelerinde OAC hükümetinin onayıyla maden çıkardığını iddia etti.

Ülkede madenciliğin yanı sıra farklı alanlarda faaliyet gösteren 3 Rus şirketin daha kurulduğu belirtiliyor.

Rus diplomatik kaynaklarından edinilen bilgilere göre, Ruslar, ülkede tarım, hayvancılık ve ahşap sektöründe de yatırım yapmak istiyor.

– Ortak tarih ve dil sayesinde avantaj Fransızlarda

Fransa, her ne kadar bölgedeki Rus etkisinden rahatsız olsa da sömürge dönemindeki ortak tarihi nedeniyle hala OAC'deki en etkin dış aktör konumunda yer alıyor.

OAC ile önemli siyasi ilişkileri bulunan Fransa, aynı zamanda ortak dil, askeri operasyonlar ve çeşitli yardım faaliyetleri sayesinde OAC'nin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını en iyi bilen Batı ülkesi konumunda bulunuyor.

Fransa'nın bölgeyi her anlamda iyi tanıması da birçok ticari kolaylığın önünü açıyor.

Fransızlar aynı zamanda yılda 500 bin karat elmasın çıkarıldığı maden işletmelerinin büyük bir kısmını elinde bulunduruyor.

Ülkede birçok alt şirketi olan Fransız uranyum şirketi AREVA'nın, 2010'da OAC'ye ödediği medencilik vergisi miktarı devletin madencilik sektörü vergi gelirlerinin yüzde 39'unu oluştuyor. AREVA, 2013'te güvenlik gerekçesiyle faaliyetlerini durdurduğunu açıklasa da halen OAC'nin sadece Bakouma bölgesinde 25 yıllık uranyum çıkarma ruhsatını elinde bulunduruyor.

Fransız Kalkınma Ajansının (AFD) da OAC'de 2008-2016 arasında 89 milyon avro değerinde proje gerçekleştirdiği biliniyor.

– OAC'deki uluslararası askeri güçler

Nisan 2014'te AU'nun barış gücü MISCA'nın yerine kurulan BM İstikrar Misyonunda (MINUSCA) 16 ülkeden yaklaşık 12 bin askeri personel görev yapıyor. Ruanda, Pakistan ve Mısır, MINUSCA'da en çok askeri personeli bulunan ilk 3 ülke olarak öne çıkıyor.

Aralık 2013'te “Sangaris operasyonu ” adı altında 2 bin 500 asker gönderen Fransa ise Ekim 2016'da bu operasyonunu sonlandırsa da bölgede az sayıda askeri personelini tutuyor.

– Çatışmalar yardımları engelliyor

Başkent Bangui olmak üzere Bambari, Bria, Bangassou, Alindao, Batangafo ve Kaga Bandoro ülkede silahlı gruplar arasında çatışmanın yoğunlaştığı bölgeler olarak sıralanıyor.

OAC'de yardım kuruluşlarına yönelik saldırıların artması da insani yardım faaliyetlerinin durmasına neden oldu. Ülkenin farklı bölgelerinde 2018'de yaklaşık 46 insani yardım aracına saldırı düzenlendi, 29 araç kaçırıldı.

Özellikle Yalinga, Zangba, Dimbi-Kembe-Pombolo-Gambo yolu ve Mingala bölgelerinde şiddet olayların yaşanması sebebiyle insani yardımlar bu bölgelere ulaştırılamıyor.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?