FETÖ’nün “çatı iddianamesi” mahkemeye gönderildi (7)

ANKARA (AA) – Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili “çatı iddianamesi”nde, FETÖ’nün sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı kuruluşlara dönüştürdüğü belirtilerek, “Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlıklar, onun denetimine girip kolluk gücüne dönüşmektedir. Bu durumda devlete paralel şekilde dikey örgütlenen paralel yapılanma, kayıtsız, şartsız bir cemaat egemenliği oluşturmuştur. Egemenliği, örgütlenmeyi fiilen yöneten Fetullah Gülen kullanmaktadır.” ifadeleri kullanıldı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianamede, örgütün hiyerarşik yapısına ilişkin değerlendirmelere yer verildi.

Kainat imamı inancı ve 7 katlı piramidal yapılanmanın İsmailiye mezhebi ve köken olarak Zerdüştlük dininden alındığı aktarılan iddianamede, Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmaili mezhebinde 7 kat gök gibi örgütlenildiği, İsmailiye sofilerinin 7 dereceye ayrıldığı, bu esasları aynen Fetullah Gülen’in de tatbik ettiği kaydedildi.

Gök ve uzayla ilgilenen ve birçok okul veya şirket ismini buradan seçen örgüt mensuplarının da benzer bir 7 derece takıntısı ile hareket edilerek, Gülen tarafından 7 tabakaya ayrıldığı bildirildi.

İddianamede, “İsmailiye tarikatının piri 7’nci derecede oturur ki bu mertebe, Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam, helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mubah olmayan hiçbir şey yoktur. Bu esaslar aynen Fetullah Gülen’in örgütünde de geçerlidir.” denildi.

FETÖ’de hiyerarşide itaat ve teslimiyetin katı bir kural olduğu vurgulanan iddianamede, “FETÖ, sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı kuruluşlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlıklar, onun denetimine girip kolluk gücüne dönüşmektedir. Bu durumda devlete paralel şekilde dikey örgütlenen paralel yapılanma, kayıtsız, şartsız bir cemaat egemenliği oluşturmuştur. Egemenliği, örgütlenmeyi fiilen yöneten Fetullah Gülen kullanmaktadır.” ifadelerine yer verildi.

Örgütün, insanlara egemenlik kurduğu alan sunup buna inandırarak teşkilatlanmasını güçlendirdiğine işaret edilen iddianamede, bu şekilde devletin egemenliği dışında, ondan ayrı ve paralel bir yapılanma ve dikey örgütlenmeyle paralel devlet yapılanmasının oluştuğu anlatıldı.

İddianamede, cemaatin kendini devletin dışında ona hasım ve ondan üstün yeni bir egemen güç olarak örgütlediği belirtilerek, bu yapının, kaynağını ve meşruiyetini dine dayandıran, hukuk düzeni dışında ve üzerinde, hukuk düzeniyle çatışan bir güç olduğu kaydedildi.

Örgütün, 7 tabakadan oluşan katı bir hiyerarşik kast sistemine dayandığı aktarılan iddianamede, kastlar arasında geçişin mümkün olduğu ancak 4’üncü tabakadan sonrasını liderin belirlediği ifade edildi.

– Yedi tabaka

Gülen cemaatinde bağımlılık ve kademelenmenin en aşırı düzeyde olduğu belirtilen iddianamede, örgütün 7 tabakası aşağıdan yukarı sırasıyla “Halk tabakası, sadık tabaka, ideolojik örgütlenme tabakası, teftiş kontrol tabakası, organize eden ve yürüten tabaka, has tabaka, kurmay tabaka” olarak sıralandı.

Bu tabakalar dışında bir de örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka bulunduğuna yer verilen iddianamede, sempatizanların örgüt hiyerarşisi içinde bulunmadığı, örgüte karşı herhangi bir olumsuz düşünce taşımadığı, örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklediği anlatıldı.

Bu kişilerin zaman zaman örgüte maddi yardım yaptığı, devamlı olmamak şartıyla örgüt lehine bazı faaliyetlere de katıldığı belirtilen iddianamede, “Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi birçok alana yayılmış geniş bir sempatizan çevresi bulunan örgüt, zamanı geldiğinde ve en kritik anlarda bu tabandan yararlanarak lehine fiili durum oluşturmaktadır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

İddianamede, yapının 7 katmanının en üstünde “Fetullah Hoca Arşı”nın yer aldığı aktarılarak, 5’inci, 6’ncı ve 7’nci katmanların örgütü yönettiği, 7’nci ve 6’ncı katmandakilerin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmediği, 6’ncı katmandakilerin, Gülen’in bildiği ve takip ettiği hayati hizmetler olarak tanımlanan işleri yaptıkları bildirildi.

5’nci katmanda ise çok nadir örgütten kopmalar olduğu ancak kopanların mutlaka örgüt tarafından takip edilerek etkisiz hale getirildiği vurgulanan iddianamede, örgütü 4’üncü katmanın bir arada tuttuğu, hizmet denen işleri ise ilk 3 katmandakilerin yaptığı belirtildi.

– Hücre tipi zincir yapılanma

FETÖ’nün, örgütün deşifre olmaması ve devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için ayrıca örgütü hücre tipinde yatay örgütlediği bilgisine yer verilen iddianamede, hücrelerin genellikle en fazla 5 kişiden oluştuğu ve bir abla/abiye bağlı olduğu ifade edildi.

İddianamede, hücredeki kişi sayısının bazı kurumlar için 3, TSK gibi bazı kurumlar için bir olduğu, örgütün, her lokması bir hücreden oluşan zincirler şeklinde üst imamlara ve nihayet ülke, kıta ve üst örgüt yöneticilerine bağlandığı anlatıldı.

Örgütün, kamu kurumları içinde bir hücre ile başlayıp kadrolaşma sağlandıkça başka hücrelerin eklenmesiyle veya büyüyen hücre bölünerek yeni hücre oluşturulup sohbet grubu şeklinde yapılandığı, her hücreye sorumlu bir imam atanarak yapılanmanın genişlemesinin sağlandığı bildirildi.

Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hakim ve önderin Gülen olduğu ve örgüt içinde kainat imamı görüldüğü ifade edilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

“Şüpheli Fetullah Gülen, terör örgütü kurup bilfiil yöneterek devletin anayasal düzeninin üzerinde bir cemaat vesayeti kurmak, demokratik devlet özelliğinin ortadan kaldırılması suretiyle gizli bir güç olarak perde arkasından devleti yönetmek üzere faaliyet yürütmektedir. Örgütün işlediği bütün suçları üstlenmiştir ama devlet için paralel bir yapılanma olmadığını ileri sürmektedir. Ortaya çıkan vahim olaylar ve sabotajlar, hükümeti devirmek için başlatılan sistemli, devamlı hareketler, devlet organlarının birbirine düşürülmesi, casusluk, usulsüz dinleme ve izleme, hukuka aykırı fişleme gibi binlerce suçu işleyen örgütü yöneten kişidir. Bütün bu suçlar ve haksızlıklar onun şahsi kaprisi, kibri, kendini ve örgütünü üst bir seviyede seçilmiş ve ilahi bir vazifeli olarak görmesi, hırsı ve iktidarı ele geçirme, yönetme arzusundan dolayı işlenmiştir.

Kainat imamlığı, örgütün her türlü işi ile ilgilenip üst karar veren temel ideolojik ve doktriner birimidir. Bütün işler, örgütte kainat imamının talimatıyla yürümektedir. Örgüte kainat imamı her hafta sesini internet üzerinden duyurmaktadır. Örgütün kadrolarının topladığı bütün bilgi ve belgeler, örgütü yöneten kişide toplanır.”

– “Gülen’i yarı tanrı konumuna getirmek için…”

Gülen’in şahsi bilgilerine ve kısa hayat hikayesine de yer verilen iddianamede, tam isminin “Fetullah” olduğu, bu ismin 1844 yılında İran Şahı’na suikast düzenleyen Bahai fedaisi “Fethullah Kami” adlı kişiden alındığı aktarıldı.

Gülen’in doğum tarihi 27 Nisan 1942 iken, yılın nüfus kayıtlarında 1941 olarak düzeltildiği anlatılan iddianamede, yaşını vaiz sıfatıyla memur olmaya yeterli gelmediğinden büyüttüğü belirtildi.

İddianamede, Gülen’in, sohbetlerinde doğum tarihini 11 Kasım 1938 olarak açıkladığına işaret edilerek, “Kendini mehdi olarak gördüğünden, deccal kabul ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihini kendisine doğum tarihi seçmiştir. Mehdinin ahir zamanda zuhur edeceğine inandığı için ‘deccal öldü, mehdi doğdu’ inancından dolayı bunu iddia etmektedir.” denildi.

Gülen’in, doğum tarihi ve seyitlik konusundaki tahrifatının, geçmişte en yakın adamlarından Nurettin Veren tarafından, “Fetullah Gülen’i yarı tanrı konumuna getirmek için sinsice yollara döşenen mihenk taşlarıdır.” sözleriyle anlatıldığına yer verilen iddianamede, en çok kullandığı mahlası olan “Dahhak”ın İran mitolojisinde, zalim, insan beynini yarasına süren kişiyi ifade ettiği vurgulandı.

İddianamede, Fetullah Gülen’ın, istihbarat örgütleriyle irtibatlı olduğu ve istihbari bilgiler aldığı da belirtildi.

İstihbari kurumların örgüt hakkında 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar takip yaptığı, darbe sonrasında ise hiçbir adli soruşturma ve takibata uğramadığı anlatılan iddianamede, Gülen hakkında çıkarılan yakalama kararının 6 yıl infaz edilmediği, 6 yıl sonra yakalandığında aynı gün dönemin Başbakanı ve İçişleri Bakanı’nın devreye girmesiyle serbest kaldığı ifade edildi.

Gülen’in yakalanmamasının onun kerameti olmadığı, dönemin devlet adamlarının din adamı görünümünden dolayı merhamet edip, koruyup kollamalarından kaynaklandığı kaydedildi.

– CIA ile ilişkisi

Gülen’in CIA ilişkisinin 1983 yılında Moon Tarikatı’nın Türkiye’deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başladığı aktarılan iddianamede, şunlara yer verildi:

“Resmi adı Birleştirme Kilisesi olan Moon Tarikatı’nı kullanarak komünizme karşı blok oluşturmak isteyen ABD, Türkiye’de komünizmle mücadele kuruluşlarına destek vermektedir. Komünist harekete karşı olan Fetullah Gülen’in de bu politika çerçevesinde Türkiye’de desteklenip büyümesini sağlamış, lise ve kolejler açmasına izin verilmiştir. Komünizmin yıkılmasından sonra okulları yabancı ülkelere de yayılmış, Gülen’e bağlı vakıf ve şirketler, 1992’den sonra Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Kafkasya ve Balkan ülkelerinde kolejler açmışlar, Asya ve Afrika’ya da bu okullar yayılmıştır.

ABD, Fetullah Gülen’in okullarının yayılmasına yardımcı olmuş, her ülkenin kapısı cemaat için açtırılmıştır.”

Türkiye’de 28 Şubat sürecinin tek kazananının Gülen olduğu ifade edilen iddianamede, yurt dışına çıktığı tarihe kadar Ankara’da Samanyolu Kolejinde, İstanbul’da ise FEM Dershanesi Altunizade Şubesinde kendisine tahsis edilmiş özel mekanlarda konakladığı anlatıldı.

İddianamede, “Gülen, kendisini önemli göstermek için 1990’lı yıllarda Türkiye’deki önemli devlet adamları ve siyasetçilerle yakınlık kurup Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmüştür. Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşüp dostluk kurmuştur. Abraham Foxman ile Papa II. John Paul ile görüşmeler yapmıştır.
Siyasi yönden cemaatin oy potansiyeli fazla olduğuna inanıldığı için siyasiler kendisini muhatap almış ve bunu fırsat bilerek siyaset alanına zaman zaman yön verip etkili olmuştur.” değerlendirmelerinde bulunuldu.

Gülen’in 28 Şubat döneminde paniğe kapıldığı, uzun süre ABD’de kaldığı, hükümet ve CIA yetkilileri ile görüştüğü belirtilen iddianamede, bu hareketiyle kendisine Türkiye’de karşı olan kesimleri “arkamda Amerika var” mesajı ile tehdit ettiği ve bunda başarılı olduğu kaydedildi.

Gülen’in, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından korunan şahıslardan biri olduğu ve kendisine resmi koruma tahsis edildiği vurgulanan iddianamede, usullere aykırı olarak bu koruma faaliyetinin yurt dışında da sürdürüldüğü bildirildi.

İddianamede, ABD’de eğitim için bulundurulduğu iddia edilen bazı emniyet personelinin gerçek amacının onu korumak olduğu belirtildi.

Gülen’in, ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki karargah olarak kullandığı çiftliklerden oluşan merkezden örgütünü yönettiği ifade edilen iddianamede, şu tespitlerde bulunuldu:

“Gülen, birçok kez devletin üst düzeyindeki yöneticilerin geri dönmesi için yaptığı çağrılara uymayarak, devleti ele geçireceği günü örümcek ağı kurup sabır ve sebat ederek beklemiştir.
Örgüt lideri, önceden batıya karşı çıkıp söylem geliştirirken, sonradan bu ifadelerinden çark edip onlara yaranmak, dinde radikal olmadığını, onların istedikleri ölçüde ılımlı olduğunu, dinler arası diyaloğu baş tacı yapacağını gösteren ifadeler kullanmıştır. Küresel sermayenin Türkiye’deki çıkarlarını savunmak için örgütünü kullandırmaya başlamıştır.

ABD’de açtığı dava üzerine araya konan, ‘referans’ denen torpil ve verilen sözlerle süresiz oturma hakkı sağlayan yeşil kart sahibi olmuştur.”

İddianamede, Gülen’in ABD vatandaşlığına geçtiğine dair iddialara da yer verilerek, yaklaşık 100 bin dönüm arazi üzerinde kurulu 8 villa ve bir ikametgahtan oluşan kampüste, olağanüstü güvenlik tedbirleri altında yaşadığı ve örgütü buradan idare ettiği bildirildi.

(Sürecek)

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?