“Burdur Gölü kurumasın” çalışması

BURDUR (AA) – BİLAL ALTIOK – Burdur Havzası'nın önemli sulak alanlarından biri olan Burdur Gölü'nde son yıllarda artan çekilmenin önüne geçilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun çalışmaları sürüyor.

Gölller Yöresi'nin göçmen kuşlar için önemli konaklama alanlarından olan ve Ramsar Sözleşmesi ile koruma altında bulunan Burdur Gölü'nün seviyesi her yıl ortalama 30-35 santimetre azalıyor.

Gölde 1970'de 857 metre kotunda olan su seviyesi, aradan geçen 48 yılda 840 metre kotuna düşerek 17 metre azaldı. Gölde yaşanan bu su kaybının önüne geçilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı, Burdur Valiliği ve Burdur Mehmet Akif Ersoy üniversitesi çok yönlü çalışma başlattı. Çalışmalar arasında göle değişik alternatiflerle su getirme, yer altı suları ve nehir havza yönetim planları bulunuyor.

Bakanlık DSİ Genel Müdürlüğü koordinesinde bölgede etkili olan kuraklık ve buharlaşmanın önüne geçilmesine yönelik Burdur Gölü'nün kenarına araştırma yapmak için 4 havuz inşa etti. Havuzlardan bir yıl boyunca elde edilecek veriler, bölgede buharlaşmayı önleyici çalışmalarda kullanılacak.

  • “Burdur Gölü kurumayacak “

Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Bilal Dikmen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin farklı bir coğrafyada bulunduğunu belirterek kurumanın sadece Burdur Gölü'nün problemi olmadığını söyledi.

Türkiye'nin yıllık 2000-2500 milimetre yağış alan Doğu Karadeniz ve 300-350 milimetre yağış alan Konya Kapalı Havzası gibi havzaları olduğuna dikkati çeken Dikmen, Türkiye'de hem taşkın hem de kuraklık yönetim planlarının hazırlanması gerektiğini anlattı.

Dikmen, Türkiye'de 1876'da ve belirli periyotlarda ciddi kuraklıkların yaşandığına vurgu yaparak “Bu dönemde de tüm su kaynaklarımızda bir çekilme söz konusu ancak bu demek değildir ki Burdur Gölü kuruyacak, böyle bir şey söz konusu değil. ” dedi.

Burdur Gölü'nde belli bir çekilmenin olduğunu ifade eden Dikmen, 1970'ten önce de gölün su seviyesinin düşük olduğunu ancak 1970'li yıllarda su seviyesinin zirveye ulaştığını ve sonraki yıllarda da periyodik olarak düşüşlerin gözlemlendiğini aktardı.

Dikmen, Burdur Gölü'ne değişik alternatiflerle su getirmek için çalışma ve araştırmaların da devam ettiğini dile getirerek şöyle konuştu:

“Burdur Havzası'na baktığımız zaman en büyük su kaybının buharlaşmayla olduğunu görüyoruz. Buharlaşmanın önlenmesi için de DSİ Genel Müdürlüğüyle Burdur Gölü'nün kenarına araştırma yapmak için 4 havuz yaptık. Bu havuzların birine güneş paneli, birine buharlaşmayı önleyen toplar, birine buharlaşmayı önleyici kimyasal, birine de hiç bir şey ilave edilmedi. Yaklaşık bir yıl sonra bu çalışmanın sonuçları ortaya çıkacak. Verim alınması durumunda bu havuzlardaki uygulamalar Burdur Gölü'nde denenecek ancak araştırma neticesinde bunların etkili olmayacağı ortaya çıkarsa böyle bir çalışma yapılmayacak. ”

Burdur Gölü'nün yıllık 17 milyon metreküplük su açığı olduğuna işaret eden Dikmen, “Buharlaşmayı önlememiz durumunda bu açığı kapatmış olacağız. Ondan sonraki süreçte Burdur Gölü'nde suyun çekilmesi söz konusu olmayacak belirli bir seviyede kalmasını bekliyoruz. ” dedi.

  • “Rezervuarda tutulan suların yüzde 40'ı Burdu Gölü'ne ulaşacak “

Dikmen, Türkiye'nin Avrupa ülkeleri gibi fazla yağış alan bir ülke olmadığını aktararak şu bilgileri verdi:

“Özellikle Burdur Havzası özelinde değerlendirdiğimizde havza yaklaşık 430 milimetrelik yağış alıyor. Yaz döneminde ise 90 güne varan düzeyde hiç yağış almıyor. Böyle durumlarda bizim ülkemizde rezervuar (gölet) yapımına mutlaka ihtiyaç duyuluyor. Bu rezervuarları yapmamış olsak Burdur ve çevresindeki diğer yerleşim yerlerimiz içme ve kullanım sularını nasıl karşılayacak? Bu suyu da bu şekilde temin ediyoruz. Başka bir alternatifimiz yok. Sulama sistemlerinin de optimizasyonu oldukça önemli. Bölgede damlama sulamaya geçilmesinin yüzde 40 civarında bir su tasarrufu sağlayacağını düşünüyoruz. Bu sistemler tamamı tamamlandıktan sonra bu rezervuarda tutulan suların yüzde 40'ı da Burdur Gölü'ne ulaşacak. Böylelikle gölün su açığı kapanmış olacak. ”

Burdur Gölü'nü kendi kaderine bırakmayacaklarına dikkati çeken Dikmen, Burdur Havzası ile ilgili yer altı suları ve nehir havza yönetim planları çalışmalarının da olduğunu bildirdi. Bu çalışmaları bütünleştirerek 2019 sonu itibarıyla “nehir havzası yönetim planı ” şeklinde yayınlayacaklarını dile getiren Dikmen, “Bu planda kurum ve kuruluşların üzerine düşen yükümlülükleri var. Her kurum ve kuruluş bu yükümlülükleri yerine getirecek ve Burdur Havzası'nda Avrupa Birliği kriterlerinde tanımlanan 'iyi su durumu'na ulaşmayı hedefliyoruz. ” değerlendirmesini yaptı.

Dikmen, son yıllarda görselliğiyle ziyaretçilerinin yoğun ilgisini çeken Salda Gölü'nün de mevcut su durumunun muhafazası ve mevcut durumundan daha iyi su durumuna götürmek için nehir havzası yönetim planlarında önlemler belirlendiğini anlattı. Dikmen, Salda Gölü'nün Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından korunduğunu, kuruma riskinin olmadığını sözlerine ekledi.

  • “Göl, Burdur'un ayrılmaz bir parçası “

Burdur Valisi Hasan Şıldak da Burdur Gölü'nün gerek iklimsel katkıları gerekse görselliği ile Burdur'un ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi.

Gölün korunmasına ilişkin 2015 yılında devreye giren bir eylem planı olduğunu bildiren Şıldak, bölgedeki su kaynaklarının kontrollü kullanımı, başta sondajlar olmak üzere bunların kontrol altına alınması, açık sulama sistemlerinden kapalı sistemlere geçilmesi çalışmalarına destek verdiklerini anlattı.

Şıldak, bölgedeki su kullanımını azaltmak için kuru tarım diye tabir edilen ürün desenlerine geçişi teşvik ettiklerini dile getirerek şunları söyledi:

“Kuru tarım yapmak için üreticilerimizin bilinçlendirilmesi, vahşi sulamanın önüne geçilip daha kontrollü ve akıllı bir model oluşturmak için ilimiz genelinde çalışmaları sürdürüyoruz. Bu çalışmaların bilimsel yönden üniversiteler tarafından desteklenmesiyle Burdur Gölü'ndeki su seviyesindeki azalmanın bu eylem planı çerçevesinde desteklenerek önemli ölçüde stabil hale getirileceğini ve çekilmenin önüne geçileceğini değerlendiriyoruz. Valilik olarak biz bütün bu çalışmaların koordinasyonunu sağlama ve takibini sürdürmek noktasında kararlılıkla çalışıyoruz. Burdur Gölü geçmişte var olduğundan daha değerleri yüksek olarak ilimizde bulunsun ve insanlarımıza güzelliklerini sunmaya devam etsin istiyoruz. ”

Şıldak, Burdur Gölü'nün göçmen kuşlar için de önemli bir sulak alan olduğuna vurgu yaparak şöyle devam etti:

“Başta flamingolar olmak üzere pek çok kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Özellikle kış dönemlerinde soğuk iklimlerden sıcak iklimlere göçen kuşların bir ara duraklama noktası işlevini görüyor. Burdur Gölü, Burdur'un yanı sıra bütün bölgeyi ilgilendiren bir varlıktır. Var olması için elimizden gelen bütün gayretler ilgili kurum kuruluşlarca ciddiyetle sürdürülmektedir. Karamsar bir tablodan ziyade bu çalışmaların kısa ve orta vadede olumlu sonuçlarla neticeleneceğini insanlarımıza ifade etmek istiyorum. ”

Çiftçilerin kaçak sondaj kuyuları açmaya yeltenmemeleri gerektiğine dikkati çeken Şıldak, bu konuda denetimlerin artarak devam ettiğini ve kaçak sondajların önlenmesi için çalışmaların sürdüğünü aktardı.

  • “Suyu kullanan her kesim sudan fedakarlık etmeli “

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle ise, “Yoğun buharlaşma neticesinde oluşan bu su azalması beraberinde tuzluluk artışı ve kirliliği meydana getiriyor. ” dedi.

Gülle, göle gelen yüzey sularının ve göl çevresinden çekilen sondaj sularının başlıca tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinde kullanıldığını belirtti.

Doğal kaynakların sınırlı olduğuna dikkati çeken Gülle, “Ayağımızı yorganımıza göre uzatmalı, her şeyden önce sonsuz bir su savurganlığı yerine fedakarlık etmeliyiz. Toplumumuzun suyu kullanan her kesimi sudan fedakarlık etmeli ve bu neticede oluşacak tasarruf mutlaka göle kazandırılmalıdır. ” diye konuştu.

Gülle, tarımsal faaliyetlerin düzenlenmesi, yer altından çekilen suyun azaltılması ve artan suyun göle verilmesi üzerinde durulması gerektiğine dikkati çekerek şu değerlendirmede bulundu:

“Yaptığımız çeşitli çalışmalarda havzada harcanan suyun önemli bir kısmının tarımsal uygulamalarla kaybolduğunu görüyoruz. Tarımsal faaliyetlerden damlama sulama ile tasarruf yaptığımız suyu yeni damlama alanlarında kullanıma açtığımız zaman göle yine su gelmeyecektir. Dolayısıyla alanda genişleme yapmadan salma sulamayı damlama sulama sitemine dönüştürebilirsek tasarruf ettiğimiz suyu da göle verebilirsek o zaman bunun bir anlamı olur. Burdur Gölü havzası Türkiye'de en az yağış alan yerlerden biri. Bundan dolayı yer altı suyuna yüklenmemek için haziran sonuna kadar hasadı yapılacak ürünler ekmemiz gerekiyor. Bunun yanında sulamaya ihtiyacı olmayan tıbbi aromatik bitkiler başta lavanta, kekik, ada çayı, rezene, anason ve mercimek gibi Burdur'un doğal ürünleri olan ürünleri ekmede fayda var. ”

  • “Su savurganı ürünlerden vazgeçelim “

Bölgede yaz aylarında yoğun sulama ihtiyacı duyan silajlık mısır ve yonca ekimi yerine daha az su harcayan fiğ ekiminde uzmanlaşılması gerektiğine vurgu yapan Gülle, “Su savurganı ürünlerin ekiminden vazgeçmek durumundayız. Bu düşünce devrimini yapmak için su kaynaklarının tamamının bittiğini görmemiz gerekmiyor. ” dedi.

Gülle, su tasarrufu yapılmazsa gelecek 10-20 yıl sonrasında göldeki tuzluluk oranın daha da artarak gölün su seviyesinin bugün olduğundan ez az 10 metre daha aşağıda olacağını belirterek kentin göç vereceğini tahmin ettiklerini söyledi.

Burdur Gölü'nün biricik ve ekolojik özelliklerinin kendine has bir göl olduğunu dile getiren Gülle, suyun PH değerinin yüksek, gölün ileri derecede alkalin ve suyunun sert ve tuzlu olması dolayısıyla gölde sadece endemik dişli sazancık balığının olduğunu ve farklı türde ekonomik değeri olan balıkların gölde yaşamasının söz konusu olmadığını söyledi.

Gülle, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin de gölle ilgili birtakım çalışmalarının olduğuna değinerek gölün çekilen tozlu ve çorak alanlarında kapari bitkisi ekilmesi ve bölgede örnek oluşturması açısından bin dönümlük bir alanda lavanta dikiminin başlatıldığını kaydetti.

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?