ANALİZ – Wilders’ın provokasyon özgürlüğü

İSTANBUL (AA) -ÖZCAN HIDIR- İlk dönemlerinden itibaren İslâm karşıtlığının daha ziyade Kuran ve özellikle de Hazreti Peygamber üzerinden yürütüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Tarih boyunca Hazreti Peygamber için çirkin nitelemeler yapılmış, bunları içeren bir literatür üretilmiştir. Emevî döneminde yaşamış Kilise babalarından John Demescen’den itibaren Thedore Ebu Kurra, Peter de Venerable, Dante, Martin Luther, Kalvin, Erasmus, Voltaire başta olmak üzere Batı’nın önemli düşünür ve yazarlarının Hazreti Peygamber’e yönelik bu olumsuz nitelemelerde önemli payı vardır. N. Daniel’in ifadesiyle Hazreti Peygamber karşıtlığı Batı’da adeta “nesilden nesile aktarılmış bir miras” gibidir.

11 Eylül 2001’den sonra ise bu miras, özellikle İslâm karşıtı aşırı sağ gruplar/partiler, neo-konlar ve evanjelistlerce, modern versiyonlarıyla devam ettiriliyor. 2005 yılında İslâm dünyasında büyük infiale yol açan Danimarka’daki karikatür krizinin ardından, 2006 yılında bir önceki Papa 16. Benedict’in Regensburg’ta Hazreti Peygamber’i “elinden kılıç düşmeyen şiddet peygamberi” diye niteleyen konuşması, 2008 yılında Wilders’ın “Fitna” adlı 16 dakikalık filmi ve Hazreti Peygamber’i Hitler’e ve Kuran’ı da Mein Kamf (Kavgam) adlı kitabına benzeten hezeyanları, İran asıllı Hollandalı politikacı Ehsan Jami’nin “Interwiev with Muhammad” adlı kurgu röportajı, İran asıllı Hollandalı ateist ressam Hoera Sera’nın Hazreti Peygamber ile Hazreti Ali’yi çirkin bir şekilde tasvir eden resimleri, 2015’te Fransa’daki Charlie Hebdo karikatürleri ve 2015 yılında Amerikan Özgürlük Koruma İnisiyatifi'nin Texas’ta düzenlediği, Wilders’ın da şeref konuşmacısı olarak katıldığı “Tarihte Muhammed Karikatürleri Sergisi” bu meyanda hemen akla gelenler.

Bu olayların birçoğunda başat rolü olan ve İslâm, Kuran, Hazreti Peygamber karşıtı söylem ve eylem galerisi bir hayli geniş olan Wilders, geçtiğimiz Haziran ayında ilan ettiği, ancak kendisine yönelik tehditleri gerekçe göstererek son anda iptal ettiğini duyurduğu Hazreti Peygamber’e dair karikatür yarışmasıyla, bu konudaki karşıtlığına bir yenisini daha eklemiştir. Hollanda Parlamentosu’nda sergileyeceğini açıkladığı bu yarışmanın sonuçlarını 10 Kasım’da parlamentodaki ofisinde açıklayacağını, yarışmanın jüri üyeliklerini ise 2015’te ABD’nin Texas eyaletindeki Garland kentinde saldırıya uğrayan benzer temalı karikatür yarışmasında ödül alan Arnavut asıllı Amerikalı eski müslüman karikatürist Bosch Fawstin ile kendisinin yapacağını duyurmuştu. Hollanda Güvenlik ve Terörle Mücadele Kurumu (NCTV) ve Hollanda meclis başkanı da “fikir özgürlüğü” gerekçesiyle kendisine bu konuda izin vermişti.

Buna göre Wilders kendi parti grup salonunda bu karikatürleri sergileyebilecekti. Hollanda’da mecliste temsil edilen her parti, yılda bir kez mecliste resmi bir etkinlik düzenleyebiliyor. Wilders da bu hakkını Hazreti Peygamber aleyhinde bir karikatürü sergisi düzenleyerek kullanacaktı. Bir röportajında Wilders ayrıca bu karikatürleri, karikatüristlerle yapılan röportajlarla beraber, 2015 yılında saldırıya uğrayan Fransa’daki Charlie Hebdo’nun karikatüristleri için “Charlie Hebdo hatıra kitabı” adıyla kitaplaştıracağını da söylemişti.

Bu arada Lahey merkez tren istasyonunda “Peygamberimizle alay ettiği gerekçesiyle” Wilders’a saldırı hazırlığında olduğu suçlamasıyla bir Pakistanlı da gözaltına alındı. Pakistan'dan geldiği belirlenen zanlının, Facebook hesabından paylaştığı Urduca videoda “Şu an Hollanda’dayım; karikatür yarışmasının yapılacağı parlamentoya yaklaşık 5 dakika uzaklıktayım. Peygamberimizle alay ediyorlar. Hedefim Wilders. Allah izin verirse başaracağım” dediği aktarılıyor. Cuma günü ise Amsterdam tren istasyonunda 19 yaşında bir Afgan iki kişiyi bıçakla yaraladı ve polis tarafından yaralanarak durduruldu. Yapılan bazı yorumlarda, bu olayın da karikatür yarışmasıyla bağlantılı olduğu söyleniyor.

İslâm dünyası ve Müslümanlardan tepkiler

Hollanda’daki Müslümanlar, Wilders’ın provokasyonlarına alışık oldukları ve bu tür eylemleri “ekmek/oy kapısı” olarak kullandığını bildiklerinden olsa gerek, onun bu eylemi karşısında “aksiyon/reaksiyon” tuzağına düşmeden, olgunluk içinde “ihtiyatlı, sağduyulu” tepkiler verdiler. Hollanda’da görev yapan Arap asıllı bazı imamlar, bu olay sebebiyle tehdit aldığını açıklayan Wilders’ın, yarışmanın yapılacağı vakit Müslümanlarca korunmasına yönelik çağrı bile yaptılar. Ancak iyi niyetle yapılsa da, bu çağrıların başka sorunlara yol açabileceği ve bu görevin Hollanda güvenlik güçlerine ait olduğunu belirtmek gerekir.

Türkiye’de yarışmaya yönelik en yerinde, nitelikli tepki Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Kendisine sorulan bu yöndeki bir soruya Çelik, Hollanda hükümetinin bunu onaylamayıp uzak durmasını takdir ettikten sonra, olayın yasaklanmamasında gerekçe gösterilen “fikir özgürlüğü” tutumundaki çifte standarda işaret etti. “Avrupa’nın DEAŞ”ı olarak nitelediği Wilders ve benzeri aşırı sağ anlayışların bu tür söylem ve eylemleri karşısında, Avrupa’da “fikir özgürlüğü”nün bahane edilerek sorumluluktan kaçınıldığına değindi. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu aşırı sağcı parti PVV’nin lideri Wilders’ın düzenleyeceği bu yarışmanın “nefreti kışkırtmak” olduğunu vurguladı ve Hollanda’dan 1,6 milyardan fazla Müslümanın dini hassasiyetlerine yönelen bu saldırıyı engellemek için acil adım atmasını talep etti.

Karikatür yarışmasına yönelik en önemli tepki Pakistan’dan geldi. Peşaver ve Karaçi’de binlerce kişinin katıldığı gösteriler yapılarak Hollanda’nın bu yarışmayı yasaklaması, bu olmadığı takdirde ise Pakistan’ın Hollanda ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmesi talep edildi. Hatta bunu sağlamak için Lahor’dan İslamabad’a yürüyüşe geçildi ve İslamabad’a 160 kilometre kala yürüyüşçüler polis tarafından durduruldu. Başbakan Khan ve bazı bakanlar göstericilerle öncelikle müzakere yolunu seçeceklerini söyledi; göstericiler ise Khan’dan Hollanda ile bütün diplomatik ilişkilerin kesilmesini ve Hollanda elçisinin de gönderilmesini talep etti. Wilders hakkında Pakistan’da ölüm fetvası verildiği de Hollanda medyasındaki haberler arasındaydı. Tabiatıyla bu olay, iki hafta önce başbakan olarak seçilen ve Batı’da “nispeten pozitif” bir imaja sahip ünlü kriketçi İmran Han için de önemli bir test oldu. Zira yürüyüşü düzenleyen ve Hollanda’nın bu karikatürü yasaklamasını isteyen grup (TLP) da seçimlerde İmran Han’ı desteklemişti. İmran Han ise “Ben Batı düşünce tarzını biliyorum; onlar fikir hürriyetinden taviz vermez ve çoğunluğu da bizim Peygamberimize olan sevgimizi, inancımızı anlamazlar” mealinde bir açıklama yaptı. Diğer taraftan Pakistan Meclisi yarışmayı kınadı, Hollanda’nın Pakistan büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, Pakistan’ın yeni Dışişleri Bakanı da bu konuyu Hollandalı mevkidaşı başta olmak üzere dünya liderlerinin gündemine taşıyacağını ifade etti, BM’ye karikatür yarışmasını yasaklama çağrısında bulundu. Bu meyanda Hollanda’dan Pakistan’a ilgili bakan başkanlığında gidecek olan ekonomik heyetin hareketi de ertelendi. Wilders’ın yarışmayı iptal etmesi üzerine ise Pakistan Enformasyon Bakanı “Bunun Pakistan’ın ve ümmetin zaferi” olduğunu açıkladı; göstericiler de bunu kutladı.

– Wilders amacına ulaştı mı?

Bütün bu olan bitenden hareketle, Wilders’ın amacına ulaştığı ve asıl kazananın o olduğu da söylenebilir mi? Tabiatıyla bu olayın Hollanda ve dünyada gündem olması en çok da Wilders’ın işine geliyor ve provokasyonunun kendi açısından bir anlamda amacına ulaştığı görülüyor. Nitekim gündemi belirledikten sonra Twitter üzerinden yaptığı bir açıklamada, kendisine yönelik tehditlere ve bu olay sebebiyle masum insanların zarar görmesi riskine işaret edip adeta “kahramanlık” da yaparak yarışmayı iptal ettiğini duyurdu. Ardından İslâm’ın ve Müslümanların ne kadar “toleranssız” olduğunu iddia eden mesajlar yazdı; halen de yazıyor.

Wilders taraftarları ve aşırı sağ diğer gruplar içinde, yarışmayı iptal ettiği ve tehditler karşısında geri adım attığı için Wilders’ı kıyasıya eleştirenler olduğu gibi, Müslümanları “toleranssız”, “şiddet yanlısı”, İslâm’ı da “şiddeti onaylayan bir din” olarak dünyaya tanıttığı için tebrik edenler de oldu. Ne yazık ki kimse bu provokasyonun esas mimarının Wilders olduğunu, bu eylemiyle Hollanda’nın Müslümanlar nezdindeki imajına zarar verdiğini düşünmüyor.

– Hollanda hükümetinin tutumu

Wilders’ı “ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlamayı seven provokatif bir siyasetçi” diye tanımlayan Başbakan Mark Rutte ile Dışişleri Bakanı Stef Blok, hükümet üyesi olmayan Wilders’ın düzenlediği bu yarışmanın hükümetin inisiyatifi dışında gerçekleştiğini ve provokatif olduğunu açıkça vurguladıktan sonra, yarışmanın “düşünce özgürlüğü” kapsamına girdiğini, Hollanda’da düşünce özgürlüğünün sınırlarının geniş olduğunu, hükümetin her türlü inanca saygılı olduğunu ve eylemin yasaklanmayacağını ifade ettiler. Wilders ise “provokatör” nitelemesine tepki göstererek Rutte ve hükümet için, “Korkak İslam seviciler tarafından yönetiliyoruz” dedi.

Bu olayla ilgili Hollanda’da belki de en dikkat çekici değerlendirmeyi dünya çapında politik karikatüristlerin üye olduğu Karikatür Hareketi’nin (The Cartoon Movement) Hollandalı üyelerinden Tjeerd Royaards yaptı. Wilders’ın yarışmasına gruplarından kimsenin katılmadığını söyleyen Royaards “Wilders bu yarışmayı bütün dinler hakkında yapsa anlaşılabilir; ancak o spesifik bir grubu (Müslümanları) aşağılamak için bunu yapıyor. Onun gerçek amacının fikir özgürlüğü olduğunu düşünmüyorum” dedi. Royaards ayrıca bu yarışmayla alakaları olmadıkları halde, Wilders’ın bu eylemiyle ilişkilendirilip tehdit aldıklarını da belirtti.

Öte yandan Başbakan Rutte, Wilders ile güvenlikle alakalı bazı görüşmeler yapıldığını, ancak yarışmayı iptal etmesi için baskı yapılmadığını, hatta tavsiyede bile bulunulmadığını açıkladı. Ne var ki güvenlikle ilgili konuşmaların satır aralarında bu tür tavsiyelerin de var olduğu düşünülebilir. Hükümetin bu konuda sessiz kalıp müdahale etmemesinin yer yer de eleştirildiğini söylemeliyiz. Mesela siyaset bilimci Joop van Holsteyn Trouw gazetesindeki röportajında, hükümetin olayı salt fikir özgürlüğü çerçevesinde yorumlayıp sessiz kalmasını sorguladı.

– Batı’da Müslümanların peygamber algısı anlaşılamıyor

Hristiyanlıkta İslâm’daki gibi bir peygamber anlayışı olmadığından, Müslümanlar için Hazreti Peygamber’in ifade ettiği değeri, ona duyulan saygı ve sevgiyi Batılıların anlaması zor. Buna bir de İslâm ve Hazreti Peygamber’e yönelik yukarıda sözünü ettiğimiz literatürden de alabildiğine beslenen, ön yargılı, İslamofobik arka plan da eklenince, durum hasmane söylem ve eylemlere dönüşebiliyor. Karikatür yarışmasına en büyük tepkiyi veren Pakistan’ın yeni başbakanı İmran Han da buna işaret etmişti.

Hollanda Başbakanı Rutte’nin bir açıklaması da meseleye sadece “fikir özgürlüğü” temelinde yaklaştığını, Müslümanların peygamberlerine duydukları sevgi ve saygı konusunda empati kurmaktan yoksun olduğunu gösteriyor. Ona göre inançlı insanların “hakarete uğradıklarını çok çabuk düşünmemeleri” gerekiyor. Kendisinin de dindar biri olduğuna işaret eden Rutte, “Ben Hristiyan’ım ve inancım her gün gülünç duruma düşürülüyor; inançlı insanlar küçük darbelere karşı dayanıklı olmalı ve bu tabiatıyla Müslümanlar için de geçerli” diyor. İlk bakışta bu açıklama makul gelse de, “liberal” bir partinin (VVD) lideri olan Rutte’nin dini de “liberal” yorumladığı ve Müslümanların Hazreti Peygamber’e dair sevgi ve saygısını yeterince anlamadığı açık. Ayrıca Hıristiyanlığın kutsal değerlerine yönelik bir söylem ya da eylem karşısında, hükümetin ve koalisyonun küçük ortağı olan Hıristiyan Birlik Partisi lideri Gert-Jan Segers ile Rutte’nin tepkisinin aynı olmayacağı da aşikâr.

– Fikir özgürlüğü

Bu olay vesilesiyle üzerinde durulması, irdelenmesi gereken önemli konu (Başbakan Rutte ve Dışişleri Bakanı Stef Blok tarafından bu bağlamda bir kez daha ileri sürülen) fikir özgürlüğünün nasıl ele alınacağı. Zira fikir özgürlüğü konusu son yıllarda Batı’da Müslümanlar özelinde istismar edilen, sınırsız olarak anlaşılan, çifte standartlı tutumlarda kendisine sığınılan en önemli kavramlardan biri. Nitekim Müslüman karşıtlığında sınır tanımayan, Müslümanların kutsallarına yönelik her türlü hakareti adet haline getirmiş olan Wilders de bu yarışmayı, (ironi gibi dursa da) giderek baskı altına alındığını düşündüğü ifade özgürlüğünü savunmak için “güçlü bir karşı ses” ortaya koymak maksadıyla düzenlediğini söylüyor. Ancak aynı Wilders’ın, partisinin Utrecht Belediye Meclisi üyesi adaylarından Henk van Deun’un geçtiğimiz günlerde Hollanda’daki bütün camiler gibi kentteki Ulu Cami’nin de “yakılıp yıkılması” çağrısına hiçbir ses vermemesi göz önüne alınırsa, onun Müslümanların kutsallarına yönelik şiddeti bile “fikir özgürlüğü”nden saydığı ortaya çıkıyor.

Tabiatıyla fikir özgürlüğüyle bağlantılı olarak düşünülmesi gereken bir diğer kavram da “din ve vicdan özgürlüğü”. Ancak bu kavram Hollanda’da daha ziyade fikir özgürlüğü içinde değerlendiriliyor ve Müslümanlarla ilgili tartışmalarda genelde buharlaşıyor. Hollanda’da dinlere ve dinlerin kutsal değerlerine yönelik söylem ve eylemlerde kanuni anlamda serbestlik olduğu da bir gerçek. Son olarak “Tanrı’ya sövme, hakaret” cezası da yasalardan çıkarılmıştı. Irkçı/kültürel ırkçı aşırı sağın alabildiğine yükselişte olduğu ve dolayısıyla İslam karşıtlığının da tavan yaptığı böyle bir ortamın en büyük mağduru da tabiatıyla Müslümanlar oluyor ve Müslümanların kutsallarına yönelik neredeyse her türlü hakaret, saldırı serbest hale gelebiliyor. Üstelik Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi güçlü kurumlara da sahip değiller. Bu meyanda, özellikle 11 Eylül sonrasında, Avrupa’da Müslümanlar bağlamında din özgürlüğünün, genelde “dinden özgürleşme” olarak çifte standartlı ve çoğunlukla da “entegrasyon ve güvenlik” politikaları ekseninde ele alınıp tartışılması da bir başka problemli tutumu yansıtıyor. Dolayısıyla da Yahudiler ve Hıristiyanlar ile alakalı dile getirilen “din/fikir özgürlüğü”, Müslümanlar hakkında çoğunlukla aynı anlamı ifade etmiyor.

Burada vurgulanması gereken bir diğer husus da yarışma iptal edilmeden önce “fikir özgürlüğü” söylemiyle yarışmaya sahip çıkan bazı yazar ve siyasetçilerin, yarışma iptal edildikten sonra “ırkçılığa karşı Avrupa demokrasisinin zaferi” diye yorum yapmaya başlamaları oldu.

Şurası muhakkak ki özelde Hollanda, genelde ise Avrupa ve Batı’da bir “Wilders problemi” var. Hollanda’daki ırkçı/İslâm karşıtı geleneğin son dönemdeki en önemli temsilcisi olan, İslâm ülkelerinde “Hollanda” anılınca neredeyse akla ilk gelen, bu yönüyle Hollanda’nın “toleranslı ülke” olma imajına alabildiğine zarar veren Wilders, uzun bir süreden beri Batı’da “kültürel ırkçılık” olarak İslam karşıtlığının da liderliğini yapıyor. Avrupa’da (hemen tamamı aynı zamanda İslam karşıtı olan) aşırı sağ anlayışa sahip grup ve partilerin adeta “Avrupa’nın yeni normu” haline gelmesinde Wilders’ın öncü rolü yadsınamaz. Bu itibarla Wilders başta olmak üzere aşırı sağ/İslâm karşıtı partiler (Hazreti Peygamber aleyhindeki karikatür yarışması türü) Müslümanları provoke edecek eylemlere ekmek, su gibi ihtiyaç duyuyorlar. Burada esas problem, Avrupa’nın ana akım parti ve gruplarının da Müslümanlara yönelik bu tür kültürel ırkçı söylem ve eylemlere prim vermeleri, yer yer benimsemeleri, geleneksel değerlerinin ihlalleri karşısında adeta “bilinçli bir cehâlet” tutumu sergilemeleridir.

Müslümanlar açısından acı olan ise (Wilders’ın son anda geri adım atmasıyla şimdilik sona ermiş görünen karikatür yarışması örneğinde olduğu gibi) Hazreti Peygamber’i doğrudan hedef alan bu tür girişimleri engelleyecek yetkinlikte güçlü kurumlara sahip olamamaları ve reaksiyonerlikten/aşırılıktan uzak, aksiyoner, tutarlı ve sonuç alıcı ortak bir tutum ve politika ortaya koymaktan uzak oluşlarıdır.

[Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesidir]

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?