ANALİZ – Huawei: Başarı hikayesi mi, Truva atı mı?

İSTANBUL (AA) -MEHMET A. KANCI- Uluslararası ilişkilerin gidişatını anlamlandırma gayreti içerisinde olan ve yaklaşan jeopolitik fırtınalardan toplumları haberdar etme iddiasına sahip "stratejistlerin" son 10 yıldır kristal kürelerine bakarak haber verdikleri Çin-ABD çatışması beklenenin aksine Güney Çin Denizi’nde değil, dijital düzlemde ve telekomünikasyon uydularının cirit attığı dünyanın alçak irtifa yörüngesinde, hatta sıradan cep telefonu satış bayilerinde patlak vermiş bulunmakta. İstihbarat merkezli bu yeni çatışmada, nükleer denizaltıların taşıdığı füzeler yerine, casusluk suçlamaları havada uçuşuyor, düşman askerleri değil şirket yöneticileri, aktivistler ve hatta akademisyenler esir ya da bir nevi rehine durumuna düşüyor. Çin ve ABD… Bu iki süper güç arasındaki çatışma bir cephe hattında değil, Çin Komünist Partisi'nin gözbebeği, 1996 yılından bu yana Pekin yönetiminin ve Çin Halk Ordusu'nun güvenilir partneri Huawei telekomünikasyon şirketinin küresel hacmi ile doğru orantılı bir şekilde uluslararası bir satıhta cereyan etmekte.

  • Hedef ülke kuvvetli sektörlerinden vuruluyor

2019 yılı ile beraber, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik ekibinde eski başkan Reagan döneminin mirası şahinlerin sayısındaki artışla birlikte, ABD'nin tehdit olarak algıladığı ülkelere yönelik çok sayıda cephede eş zamanlı bir taarruzun başladığını izliyoruz. Cepheler şimdilik Rusya, İran, Venezuela ve Çin’le sınırlı. Önümüzdeki bir hafta içerisinde Varşova'da düzenlenecek İran ve Ortadoğu konulu toplantıda ve Münih Güvenlik Konferansı'nda verilecek mesajlar, bu cephelerdeki yeni Amerikan harekat planına dair bize bazı ipuçları verecek. Ancak, ABD'nin şu ana kadarki saldırı stratejisi, görebildiğimiz kadarıyla, hedef ülkeleri güçlü oldukları sektörlerden vurmaya odaklanmış durumda. Rusya, İran ve Venezüella'nın enerji gelirlerini hedef alacak yaptırımlar ve diplomatik manevralar peş peşe devreye sokulurken, söz konusu Çin Halk Cumhuriyeti olduğunda, düşük maliyetli teknoloji ürünleri ve telekomünikasyon altyapısında sağladıkları ilerlemelerle uluslararası pazarlarda hakimiyetlerini giderek pekiştiren Huawei ve ZTE gibi Çin markaları hedef tahtasına oturtuluyor. Tam da bu süreçte, ‘düşünce kuruluşu’ adı altında faaliyet gösteren ve 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi terk ettiği yönünde bilgiler yayan Stratfor’un Türkiye'nin tekstil ve sivil havacılık sektörlerinin hedef alınması gerektiğine yönelik tavsiyelerde bulunması da tesadüfe yer bırakmayacak şekilde bu bakış açısının bir parçası olarak değerlendirilebilir.

ABD'nin Huawei'yi hedef alan yaptırım ve hukuki operasyon süreci, 2018 yılında uluslararası basında ve Türk basınında yer bulmuş olsa da, Çin markasının casusluk şüphesiyle izlemeye alınması 2012 yılına uzanıyor. Burada bir parantez açarak Huawei'nin 5. nesil mobil telekomünikasyon sistemlerinin ülkelerine girişini yasaklayan ya da Huawei yöneticilerine yönelik casusluk suçlamalarını gündeme getirerek adli süreç başlatan ülkelere de değinmekte fayda var. Kronolojik olarak kısa bir özet yapmak gerekirse ilk hamle 2018 yılında Huawei marka cep telefonlarının ABD ordusu mensupları tarafından kullanılmasının yasaklanmasıyla geldi. Bunu ABD Başkanı Trump'ın Huawei ve ZTE şirketlerine Amerikan üretimi teknolojik ekipman satışının yasaklanmasına yönelik bir tasarıyı gündeme getirmesi izledi. 2018 Ağustos ayında Avustralya ve Kasım ayında Yeni Zelanda Huawei'nin 5. nesil mobil telekomünikasyon altyapısının ülkelerinde kullanılmasını yasakladılar. Aralık ayında ise Huawei'nin üst düzey yöneticisi, şirketin kurucusu Ren Zhengfei'nin kızı Meng Wanzhou Kanada'da İran'a yönelik ambargoları ihlal ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı. Meng, kefaletle şartlı olarak serbest kaldı ancak ABD'ye teslim edilmesinin de ihtimaller arasında bulunduğu hukuki süreç devam ediyor. Çin Halk Cumhuriyeti ise Meng'in ABD'ye iade ihtimaline karşılık ülkesindeki bazı Kanada ve Avustralya vatandaşlarını çeşitli sebeplerle tutukladı. İngiltere de 7 Aralık 2018'de harekete geçerek ülkedeki 3. ve 4. nesil mobil iletişim sistemlerinin Huawei tarafından üretilmiş ekipmanlardan arındırılacağını, 5. nesil teknolojilerin ise ülkeye hiçbir şekilde sokulmayacağını ilan etti.

– ‘Susam parçası’ mı savaşın merkezi mi?

Huawei şirketinin kurucusu Ren Zhengfei bu gelişmeleri, “İki büyük gücün mücadelesinde araya sıkışmış bir susam parçasıyız,” sözleriyle tanımlasa da, Huawei'nin 1980'lerde Çin ordusu ve bürokrasisinin ulusal güvenliği için kriptolu telefon imal etmek için çıktığı yolculukta bugün ulaştığı hacim, basit bir susam tanesinin ötesinde konumlandığına işaret ediyor. Küresel çapta 180 bin çalışanı, 2018 yılında 100 milyar doları aşan geliri, 2017 yılında araştırma ve geliştirme için tahsis ettiği 13 milyar dolarlık bütçesi ile Huawei bugün ABD-Çin ticaret savaşının unsurlarından biri değil, bilakis Anglo-Sakson dünyası ile Çin arasında ilan edilmemiş savaşın merkezi haline gelmiş durumda.

– ‘Beş Göz’

Peki bu beş üyeli Anglo-Sakson ittifakı nasıl olup da Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı Asya-Pasifik pazarından başlayıp bugün Avrupa'ya kadar uzanan bu hamleyi bu kadar koordineli bir şekilde başlatabildi? Bu sorunun yanıtı İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve Nazi Almanya’sının haberleşme sistemini izlemek için ABD ile İngiltere arasında oluşturulan ittifakta yatıyor. ABD ve İngiltere'nin bu ittifakı Soğuk Savaş ile beraber Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya'yı da kapsayacak şekilde genişleyerek “Five Eyes” (Beş Göz) adını aldı. 11 Eylül saldırıları ve küresel terörizmin tırmanışı “Beş Gözün” dijital dünyayı daha yakın takibe almasını da beraberinde getirdi. İşte Huawei'ye yönelik küresel operasyon da, Yeni Zelanda basınında yer alan iddialara göre, 2018 yılının Temmuz ayının 17'sinde Kanada'nın Nova Scotia bölgesinde, Ottawa kenti yakınlarında başlatıldı. Renkli çoraplarının yaydığı sempatik kişiliği ile ülkesinin önemli bir halkla ilişkiler figürü haline gelen Kanada Başbakanı Justin Trudeau'nun beş ülkenin istihbarat birimlerinin ( ABD-NSA, İngiltere-GCHQ, Avustralya-ASD, Kanada-CSEC ve Yeni Zelanda-GCSB) başkanları ile buluştuğu toplantı, Huawei'ye yönelik operasyonun da başlama vuruşu oldu. Kanada'daki toplantının üzerinden bir ay geçmeden ABD'den başlayarak Huawei'yi hedef alan soruşturmalar ve yaptırımlar peş peşe devreye sokuldu.

Pekin yönetimi, önce bu hamleyi, ticaret savaşlarını sona erdirmeyi amaçlayan müzakerelerde ABD'nin avantaj sağlamasına yönelik bir girişim olarak değerlendirse de, Şubat'ın ilk haftasında yaşanan gelişmeler Çin firmasının mobil iletişim pazar hakimiyetini sarsmaya yönelik saldırının Asya-Pasifik bölgesi ile sınırlı kalmayacağına işaret etti. “Beş Gözler” Huawei'nin yeni nesil mobil iletişim ekipmanlarının casusluk amacıyla kullanıldığını öne sürerek, bu markanın Avrupa genelinde de yasaklanması için baskıya başladı. Çin'e karşı dijital ve elektronik mecrada kurulan bu ittifak bir yandan da Japonya ve Almanya'yı da “Beş Gözlere” dahil etmek için girişimlerde bulunmakta. Çin Halk Cumhuriyeti'nin ‘Kuşak ve Yol İnisiyatifinin’ Avrupa kapılarına dayanması ile Çin'in Avrupa'da teknolojik hakimiyet kurmasının önlenmesine yönelik çabanın eş zamanlı bir şekilde ilerlediğini söyleyebiliriz. Keza Çin Halk Cumhuriyeti ABD yönetiminin son iki yıldaki ulusal güvenlik ve strateji belgelerinde askeri açıdan bölgesel bir tehdit olarak tanımlanırken, ekonomik gücü ile de Washington ve müttefikleri için Avrupa ve Afrika'da ciddi bir tehdit haline geldiğinin vurgulandığını da hatırlatalım.

– ‘NATO müttefiklerine bir tehdit’

Huawei'nin mobil iletişim sistemlerinin Avrupa'da yasaklanmasına ilişkin tartışmalar, bu hafta Varşova'da ve Münih'te düzenlenecek uluslararası konferansların kulislerinde önemli gündem maddelerinden biri olacak. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Macaristan, Slovakya ve Polonya'ya bu hafta yapacağı ziyaretlerde Çin kaynaklı bir iletişim sistemini kullanmanın NATO müttefikleri için oluşturacağı tehdidi gündeme getireceğini ilan etti. Çekya Dışişleri Bakanı Tomas Petriçek de Washington'a yapacağı ziyarette bu konunun ele alınacağını söyledi. Petriçek'in açıklamalarının satır araları, Polonya gibi, Çekya'nın da kısa vadede Huawei'ye karşı önlem alan ülkeler arasına katılmaya meyilli olduğuna işaret ediyor.

– Tek çatlak ses İtalya’dan

Son bir haftada, Huawei'nin engellenmesine karşı Avrupa'dan yükselen tek aykırı ses ise İtalya'dan geldi. Fransa-Almanya ikilisine karşı sesini giderek yükselten Roma'daki popülist iktidarın Huawei'yi yasaklamayacaklarına yönelik söylemi ne kadar sürdürebileceği ise meçhul. Sicili endüstriyel casusluk ve siber saldırılar konusunda pek de parlak olmayan Çin Halk Cumhuriyeti'nin önde gelen bir teknoloji markasının NATO ve Avrupa Birliği eliyle Avrupa genelinden tasfiyesinin kaçınılmaz şekilde gündeme geleceğini kabul etmek gerekiyor.

– Türkiye’yi uzun soluklu bir maraton bekliyor

Telekomünikasyon cephesinde şiddeti giderek artan bu savaşın kısa vadede Türkiye'nin kapısını çalabileceği gerçeğini de hesap etmemek mümkün değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde Teknokent'i ziyaretinde yaptığı konuşmada verdiği mesajlar da yaklaşan bu teknoloji savaşında Türkiye'nin alması gereken pozisyon konusunda ipuçları içeriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Nasıl topraklarımıza hükmetmeden bağımsız olamazsak, teknolojiye hakim olmadan da bağımsızlığımızı sürdüremeyiz. Veri üretiminden güvenliğine, savunma, sağlık, eğitim, bilişim teknolojilerinden yapay zekaya kadar her alanda kendi ayaklarımızın üzerinde durmak mecburiyetindeyiz,” sözleri, Türkiye'nin milli savunma alanında son üç yılda zirveye taşıdığı yerlileşme hamlesinin daha geniş bir perspektife yayılmasının hayati önemine işaret ediyor. ABD ve kimi müttefiklerinin dahi casusluk yapıldığı şüphesiyle yaklaştığı yabancı kaynaklı mobil iletişim sistemlerinin millileştirilmesi konusunda Türkiye’yi cep telefonu üretiminden, füze ve uydu teknolojisine kadar uzanan geniş bir yelpazede hızla mesafe kat etmesi gereken uzun soluklu bir maraton bekliyor.

[Ankara'da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?