"1. Dünya Savaşı'nın Hukuki ve Tarihi Yönleri Sempozyumu"

İSTANBUL (AA) – Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ali Gazel, “Almanya ile Osmanlı arasında 2 Ağustos 1914'te ittifak antlaşması yapılmıştır. Bu anlaşma, kısa sürede ve üzerinde fazla düşünülmeden imzalandığı için, “Yıldırım İttifakı ” olarak da adlandırılmıştır. ” dedi.

Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından İstanbul Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen ''1. Dünya Savaşı'nın Hukuki ve Tarihi Yönleri (Alman-Fransız Penceresi)'' sempozyumunda konuşan Gazel, ''Osmanlı Devleti’nin, 2 Ağustos 19147'te Almanya ile İmzaladığı İttifak Antlaşmasına Eleştirel Bir Bakış'' konulu sunum yaptı.

Gazel, Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yeni çıkan Osmanlı'nın, yaralarını sarmaya çalışırken Birinci Dünya Savaşı'nın patlak verdiğini, Osmanlı'nın ittifak arayışına girdiğini ama ne İngiltere, ne Fransa ne de Rusya'nın, Osmanlı ile ittifak yapmaya yanaşmadığını belirtti.

İtilaf Devletlerinin ittifak yapmak istememesi üzerine Osmanlı'nın 'Üçlü İttifak'a yanaştığını ifade eden Gazel, şöyle konuştu:

“Neticede Almanya ile Osmanlı arasında 2 Ağustos 1914'te ittifak antlaşması yapılmıştır. Görüşmeleri çok gizli tutulan anlaşmadan, imza atılıncaya kadar sadece Sadrazam (başbakan) ve Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Sait Halim Paşa, Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Enver Paşa, Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Bey ve Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey'in haberi olmuştur. Bu anlaşma, kısa sürede ve üzerinde fazla düşünülmeden imzalandığı için, “Yıldırım İttifakı ” olarak da adlandırılmıştır. ”

Gazel, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve o dönemde yaşanmış kişilerin hatıratları ile dönemin basınından yola çıkarak, anlaşmanın olumlu ve olumsuz yönleri üzerinde durdu.

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mevlüt Çelebi ise “I. Dünya Savaşı’nda Paylaşım Planları Doğrultusunda İtalya’nın Türkiye Siyaseti ” konusundaki tebliğini sundu.

Prof. Dr. Çelebi, Almanya, Avusturya-Macaristan ile birlikte 1882'de 'Üçlü İttifak'ı kuran İtalya'nın, Birinci Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri'nin safında savaşa girdiğini hatırlattı.

İtalya'nın, İngiltere ve Fransa ile gizli imzaladığı Londra Antlaşması ile Anadolu ve Adriyatik'te geniş bir bölgenin kendisine vadedilmesini sağladığını aktaran Çelebi, şunları kaydetti:

“Bu antlaşmayla yapılan vaatler, Rusya'nın da onaylaması şartıyla 1917 tarihli St. Jean de Maurienne Antlaşması ile teyit edildi. İtalya, Trablusgarp Savaşı'ndan sonra siyasi, sosyal, ticari ve iktisadi girişimlerle Güneybatı Anadolu Bölgesinde yoğun faaliyetlerde bulunmuştu. Savaştan önce “hedef coğrafya ” olarak görülen bu bölge, Londra Antlaşması ile “vadedilmiş topraklar ” haline getirildi. İtalya, savaş süresince bunu “hak edilmiş topraklar ” haline getirmeye çalıştı. Müttefikleriyle menfaat çatışmasına girdikten sonra bu kez, Türklerle iyi ilişkiler kurmak suretiyle Londra Antlaşması hedeflerine ulaşmayı denedi. ”

Çelebi, Londra Antlaşması'nın İtalya açısından başarısız bir gizli antlaşma olarak kalmadığını, Mussolini'nin emperyalist dış politikasına da mesnet teşkil ettiğini anlattı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Öksüz de savaşların cephelerde gerçekleşen fiziki çatışma kısmı yanında, cephe gerisinde sürdürülen kayda değer bir arka planı olduğuna işaret ederek, propaganda olarak nitelendirilen olgunun, hem cephenin hem de cephe gerisinin bir parçası olduğunu vurguladı.

Propagandanın özünde bir fikri, düşünceyi ya da algıyı karşı tarafa kabul ettirmeye yönelik sistemli bir çalışma olduğunun altını çizen Öksüz, propagandanın klasik dönemlerde sadece toplumu etkileme gibi dar bir alanı kapsarken, modern dönemlerde profesyonel bir sistem olarak kullanılmaya başlandığını söyledi.

Öksüz, araç olarak kullanılabilen bütün kaynakların, propagandanın malzemesi olabileceğinin altını çizerek, ''Birinci Dünya Savaşı özellikle yazılı ve görsel propagandanın önemini ortaya koymuştur. Fotoğraf teknolojisinin ve baskı imkanlarının gelişmesine bağlı olarak, savaşın herhangi bir anına veya genel seyrine ait bir durum, çoğu zaman maniple edilerek, arzu edilen biçimde kitlelere ulaştırılmaya çalışılmıştır.'' ifadelerini kullandı.

Birinci Dünya Savaşı'nda sürdürülen propaganda faaliyetlerinin birkaç yönlü gerçekleştiğini dile getiren Öksüz, şöyle konuştu:

''İçe dönük olarak propaganda, ülke halkını savaşın haklılığına ikna etme ve üstün olunduğu düşüncesini pekiştirme amacı taşıyordu. Öte yandan, savaşılan tarafın suçluluğu ile düşmanın cephelerde mağlup olunduğuna dair bir izlenim de oluşturulmaya çalışılıyordu. Diğer taraftan, propagandanın dışa dönük yüzü ise uluslararası hukuk açısından haklılık mücadelesi niteliği taşımakta olup, savaş sonrasına yönelik bir çabayı kapsamaktaydı.''

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?